01 Ağustos 2012
ÜLKE’NİN Başbakanı, bugün yaptığı ULUSA SESLENİŞ konuşmasında, ‘’AZİZ MİLLET’’ dedi de, yine inatla TÜRK MİLLETİ demedi.
Belki ders alınır diye, size Sayın Doç. Dr. Ali Fuat Örenç’in 2011 yılında yayınladığı, ‘’YUNANİSTAN’IN BAĞIMSIZLIĞI SÜRECİNDE YOK EDİLEN MORA TÜRKLERİ’’ başlıklı bilimsel makalesinden bölümler aktarmaya çalışacağım.
‘’1821 yılındaki ayaklanma ile başlayan Yunan bağımsızlık süreci, Mora Türklerinin modern Avrupa’nın gözleri önünde sistematik bir şekilde katledilmesiyle gelişmiştir. Görgü tanıklarının ifadesine göre, Rum ayaklanması boyunca Mora’da yaşayan Türkler açısından açlık ve ölüm günlük yaşamın doğal bir parçası haline gelmişti. Rumların Mora’nın merkezi Tripoliçe’de gerçekleştirdiği katliam ise, Türklerin tarihteki en büyük dramlarından birisidir. İsyana Rumlara destek için katılan ancak gördükleri vahşet karşısında irkilen bazı Avrupalı müelliflerin gözlemlerinden anlaşıldığı kadarıyla, Rumların Türkler üzerinde işlediği vahşi cinayetler soykırım olarak adlandırılabilecek özellikler taşıyordu. Türkler sadece öldürülmekle kalmadı. Malvarlıkları ve vakıfları da yağmalandı, kültürel izleri ise sonsuza kadar silindi.’’
Buraya kadar okuduklarımız, işin özeti. Şimdi neler yaşandığına gelin birlikte bakalım. Ancak bundan sonraki bölümleri, becerebildiğim kadarı ile kısaltarak aktarmaya çalışacağım.
‘’Osmanlığı İmparatorluğu, 19. yüzyıla çok büyük sosyal ve ekonomik sıkıntılarla girdi. Devlet bir taraftan da dış müdahalelerle baş etmeye çalışıyordu.’’ ‘’1804’te Sırpların, ardından da1821’de Rumların isyanı, bölgede dengeleri önemli ölçüde alt üst etmişti.’’ ‘’Bu süreçte Osmanlı Devleti ve toplumu için en sarsıcı gelişmelerden biri kuşkusuz Balkanlarda bağımsız bir Yunanistan Devleti’nin ortaya çıkışı oldu.’’
Devamı özetlersem; ‘’Bu ilk kopuşun sancılı oluşu, bu bağımsızlıkta İngiltere, Fransa ve Rusya’nın dayatması, aynı zamanda Balkanlardaki diğer milletlere örnek olacak tehlikeli bir sürecin başlangıcı oldu.’’ ‘’Yunan bağımsızlığı sürecinin en büyük mağduru, bölgenin fethinden itibaren burayı vatan edinen, o devir için eşine az rastlanır katliamlara uğrayan Mora Türkleri idi ve 1830’da da tarih sahnesinden tamamen silinmiş durumdaydı.’’ ‘’1821 isyanı çok kısa bir sürede acımasız bir din ve ırk savaşı haline gelmişti.’’ ‘’Bu süreçte, Mora Türkleri ile bölgedeki Yahudiler, modern Avrupa’nın gözleri önünde sistematik bir şekilde yok edildiler.’’
‘’…….Bundan ayrı olarak, 1830’da bağımsız olan Yunan Krallığı’nın 1832’de haksız Avrupa baskısı ile sınırlarının Rumeli yönünde genişletilmesiyle, günümüzde artık kronikleşen Ege Sorunu’nu da başlamış oluyordu.’’
Biz ne yapıyoruz. Ruhban Okulu’nu onların istediği doğrultu da açmaya çalışıyoruz! Güney Kıbrıs’ın, Yunanistan’ın Avrupa Birliğine girişini eli-kolu bağlı sadece seyrediyoruz.
‘’Ancak Rumların bağımsızlığında birbiriyle yarış halinde olan Avrupa büyük devletlerinin, 1827 Navarin baskınıyla Osmanlı Donanmasını yok etmeleri ve ertesi sene Mora’yı işgal kararı alışları şartları tamamen değiştirdi.’’
‘’Avrupalı aydınlar ve kamuoyunun önemli bir kısmı, sahip oldukları uygarlığın kültürel ve laik köklerinin Antik Yunanistan’dan kaynaklandığı tezini kabul etmekteydi.’’ ‘’Avrupalı edebiyatçı, ressam, kompozitör ve sanatçılar Yunan bağımsızlığını ya da Osmanlı zulmün konu alan abartılı eserler ortaya koymuşlardı.’’ ‘’Her rütbeden subaylar ve halk isyana katılım için gönüllü yazılıyordu. Başta İngiltere olmak üzere Avrupa’nın pek çok yerinde kurulan komiteler eliyle para toplanıyor.’’ İngiltere’den başka Fransa’da Bavyera’dan, İsviçre’den, İtalya’dan ve Amerika’dan yüzlerce Yunan sempatizanı ve Avrupa’da yaşayan Rum gönüllüler, işsiz, güçsüz takımı bağımsızlık için çarpışmaya gelmişlerdi. Almanlar, Rumlarla birlikte din ve özgürlük için savaşmak üzere özel bir gönüllü birlik dahi oluşturdu.’’ ‘’New York gibi büyük şehirlerde para ve mühimmat yardımları toplanıyor, gönüllülerle birlikte isyan bölgesine gönderiyordu. Bölgeye ilk gelen gönüllüler, isyanın önderi Dimitri İpsilanti kuvvetleriyle beraber büyük Türk katliamının yaşanacağı Tripoliçe kuşatmasına katıldılar.’’
‘’İsyanın başından Rumların en büyük destekçisi Rusya oldu. İsyanın hemen bütün organizasyonu 1814’de Rusya’nın Odesa şehrinde kurulan Filiki Eterya örgütü üyelerince gerçekleştiriliyordu. İsyanın lideri, İstanbul’un tanınan Fenerli Rum ailelerine mensup Aleksandr İpsilanti, Rus Çarı’nın yaveriydi.’’
‘’1821 isyan boyunca Mora’da açlık ve ölüm günlük yaşamın doğal bir parçası haline gelmişti. Bu amcasız kıyımdan sadece Türkler değil, asırlardır bölgede yaşayan Yahudiler de aynı derecede etkilendi.’’
‘’Eterya örgütünün programına uygun hareket eden Rumlar, beklenenin aksine ilk isyan hareketini Eflak-Buğdan (memleketeyn) da başlattılar. Rus Çarı’nın Yaveri Aleksandr İpsilanti liderliğindeki asiler, 22 Şubat 1821’de Prut Nehri’ni geçip Buğdan’a gelerek isyan bayrağını açtılar.’’ ‘’Eflak Buğdan’da umduklarını bulamayan Rumlar, vakit kaybetmeden isyanı Mora Yarımadası’na yaydı.’’
‘’Mora’daki ilk ciddi isyan hareketi Kalavrita Kazası’nda başladı. Tripoliçe ve etraftaki kalelerde yaşanan hareketlenmeler sonrası Balyabadra (Ptras) Piskoposu Grmanos önderliğindeki Rumlar, 6 Nisan 1821’de Kalavrita Kalesi’ne bağımsızlık bayrağını dikerek isyanı resmen ilan ettiler. Dağlardan inen Rum asiler ise Kalavrita’daki 200’den fazla Müslüman’ın evini basıp, bütün erkekleri katlettiler. Türk kadınlar esir alındı. Buradaki katliamlar iki gün aralıksız sürdü.’’ ‘’Bölgedeki durum daha da kötüleşince Lala Kasabası’ndaki 20 binden fazla Müslüman alelacele Badra’ya nakledildi.’’ ‘’Rum isyancıların liderliğine Aleksandr İpsilanti’nin kardeşi Dimitrios’un getirildi.’’ ‘’İsyanda en önemli rolü Mora’nın Pindus ve Olimpus dağlık bölgelerinde yaşayan, merkezi otoriteyle sınırlı ölçüde tanışmış Hıristiyan Kleft (Klepht) guruplar oynadı.’’
‘’ O dönemde İngiliz denetiminde olan başta Korfu olmak üzere Yedi Ada Cumhuriyeti adaları ve diğer bölgelerdeki Rumlar Mora’ya akın ederek, isyan ateşinin bir anda alevlenmesini sağladılar. Rum isyancılar ayrım yapmadan bütün Müslüman köylerini yağmalayıp, komşuları Türkleri katletmeye başladılar. Daha isyan başlamadan önce Türklerin yok edilmesi için yemin etmiş bulunan Rum din adamları ise çanlar çalıp, halkı ayaklanmaya katılmaya teşvik ediyorlardı. Papazlar, bu uğurda can verenlere şehitlik mertebesi vaat ediyorlardı. Ağızdan ağza ne Mora’da ve ne dünyada hiçbir Türk’ün kalmayacağı dolaşıyor, bir kökten yok etme savaşının başlangıcını ilan eden şarkılar söyleniyordu.’’
‘’Kontrolden çıkan isyancılar bir kısa sürede yarımadayı aşarak Rumeli’de Tırhala ve Selanik yakınlarına kadar etkili olmaya başladılar. Eterya örgütünün planına uygun olarak Ege ve Akdeniz Adaları Rumları da isyana katıldı. Adalı isyancı gemileri Batı Anadolu sahil şehirlerine, donanmaya ve sivil gemilere saldırılara başladılar.’’ ‘’Tripoliçe’deki bu yanlış strateji bir müddet sonra on binlerce masum Müslüman’ın katledilmesine sebep olmuştur.’’
‘’İsyanın ilk günlerinden itibaren Benefşe (Bonev Vasia) Kalesi Müslümanları kuşatma altındaydı. Deniz yolu isyancılar tarafından tutulduğu için buraya takviye imkânı yoktu. Yardım alamayan kuşatma altındaki Türkler çok zor durumlara düştü. Kalede dayanılmaz bir açlık baş gösterdi. Bu duruma daha fazla direnmeyen kale halkı, 5 Ağustos 1821’de İpsilanti’nin emrindeki Rumlara teslim oldu. Teslim şartları gereği 600 Türk’ün Anadolu sahiline götürülmesi gerekirden, Sultan Adası’na ait teknelere bindirildiler. Bu Türklerin çoğu öldürüldü, kalanlardan bazısı bütün varlıkları gasb edildikten sonra Akdeniz’de Girit’e yakın Kaşot Adası’na terk edildiler. Aynı şekilde birçok Türk’ün yaşadığı Navarin Kalesi Rum isyancılar tarafından kuşatılmıştı. Bu kale de uzun süre direndi ise de yardım gelmeyince halk teslim kararı aldı (19 Ağustos 1821). Buradaki Türklerin de Anadolu kıyılarına götürülmesi şartı yerine getirilmedi ve kadın ve çocuklar dahil tamamı öldürüldü.’’
‘’Mora’daki bu ilk katliam haberleri duyulunca Mezistre, Landor, Fenar, Badrine Müslüman halkı Tripoliçe’ye, Arkadya, Andurusa halkı Koron, Moton ve Navarin’e, Gastunlular Lala Kalesi’ne sığınmışlardı. Vostice Müslümanları, buradaki Rumlar tarafından kandırılarak kayıklarla Salona Kasabası’na nakledilmek şartıyla iskele başına getirilmişlerdi. Ancak asiler verdikleri sözü yine tutmadılar ve bu Türklerden 400 kadarını öldürdüler.’’
Tripoliçe şehri, 5 ay boyunca 50–60 bin Rum tarafından aralıksız kuşatıldı. Kalede 12 bin eli silah tutar adam bulunuyordu. Kuşatma başladıktan bir müddet sonra kaleye yardım için gelen Bayram Paşa, Rum isyancılar karşısında yenilgiye uğradı ve 7 Eylül 1821’de çekildi.’’
‘’Rumlar, kaledeki Türklerin İzmir’e nakledilmeleri karşılığı 5 milyon kuruş bedel istediler.’’ ‘’Arnavutlar 10 Ekim 1821 gecesi kale kapılarını açtı. Arnavutlar dışarı çıkarken, Rum isyancılar ani bir baskınla şehre girmeyi başardılar. Şehre asiler Rum isyanı boyunca meydana gelen en büyük katliamlardan birini gerçekleştirdiler. Şahit olanların kanının donduran saldırılarda, Tripoliçe’de bulunan 40 bine yakın Türk’ün hemen tamamı 3 gün boyunca vahşice öldürüldü. Burada bulunan komutanlar ile ailelerinden oluşan 97 kişi rehin alındı. Kin dolu Rum isyancılar Türk mezarlığını dahi kazıp, Müslümanlara ait kemikleri çıkarıp yaktılar. İsyancılar, kuşatma esnasında Türklere gayret vererek savaşa teşvik eden Tripoliçe Kadısı Halim Efendi’yi de üzerine yağ döküp yakmak suretiyle katlettiler.’’
‘’McCarthy, Tripoliçe katliamını şu çarpıcı cümlelerle nakleder:
‘’Üç gün boyunca zavallı Türk yerleşimciler, bir vahşiler güruhunun şehvetine ve zulmün teslim edildiler. Ne cinsiyet ve ne de yaş yönünden bir esirgeme yapıldı. Kadınlarla çocuklar dahi öldürülmeden önce işkenceden geçirildiler. Kıyım öylesin büyük ölçekteydi ki, çetecilerin sergedesi Kolokotronis’in kendisi bile, kasabaya girdiğimde yukarı hisar kapısından başlayarak atımın ayağı hiç yere değmedi demektedir. İlerlediği zafer kutlama töreni yolu, cesetlerden bir örtüyle döşenmişti.’’
‘’Tarihçi N. Iorga, eserinde Rumların Tripoliçe’yi 5 Ekim 1821’de ele geçirişlerini şöyle aktarıyor:
‘’Kendilerinde disiplinden eser bulunmayan Rumlar en vahşi Asyalılardan daha korkunç bir şekilde ortalığı kan ve ateşe verdiler. Yalnız fidye umdukları kimselerden başka, kadın ve çocuklar da dâhil olmak üzere herkesi parçaladılar. Elebaşılardan biri, Tripoliçe ve civarında öldürülen Türklerin sayısını 32 bin olarak tahmin etmektedir ki, bu sayı Osmanlı İmparatorluğu zamanında öldürülen Rumların sayısından kat kat yüksektir. Tripoliçe şehrinden yalnız duman tüten harabeden başka bir şey kalmamıştır.’’ Demektedir.
Siz, en iyisi Sayın Dr. Ali Fuat Örenç’in bu makalesinin tamamını ‘’Uluslararası Suçlar ve Tarih Dergisi’’nin 2011, sayı:11/12’i bularak okuyunuz. Hiç değilse ‘’STRATEJİK DERİNLİĞİN’’ ne olup olmadığına doğru bir karar vermiş olursunuz.
Baktınız ki, dün ve bugün yaşananlardan hiçbir şey anlamıyorsunuz! O vakit, sizde Irak’ın Kuzeyine giderek, ne olduğunu, neler olduğunu, peşmerge başı Barzani’den sorup öğrenebilirsiniz…!!
Bu arada en yakınınızdaki bir AKP’LİYE bugün kaç ŞEHİDİMİZ olduğunu, TÜRK’ÜN YOK EDİLİŞİ hakkında bir fikirlerinin olup olmadığını da, sormayı sakın ihmal etmeyin.
Bir ÜLKE ancak böyle başarıyla yönetilir! Ne diyelim;‘’Böyle başa, böyle tarak’’
Cem Cüneyd Canan