14 Ocak 2009
Ziya Gökalp ‘’Türkiye’nin milli lisanı ‘’İstanbul TÜRKÇESİ’’dir, buna şüphe yok ! Fakat İstanbul’da iki Türkçe var: Biri konuşulup da yazılmayan ‘’İstanbul lehçesi’’, diğeri yazılıp da konuşulmayan ‘’Osmanlı lisanı’’dır. Acaba milli lisanımız bunlardan hangisi olacaktır. ? ‘’
‘’Diğer ülkelerin hepsinde konuşulan dille yazılan dil aynı şeydir. O halde, İstanbul’da gördüğümüz bu ikilik, lisan-i bir hastalıktır. Lisanın ikilikli hastalığını tedavi etmek için, kısaca, Ya yazı dilini aynı zamanda konuşma dili haline getirmek yahut konuşma dilini aynı zamanda yazı dili haline koymak lazımdır.’’ Der. Sonrada, ‘’yazı dilinin tabii bir dil olmadığını, içinde Arapça, Acemce ve Türkçe’nin birleşmesiyle Osmanlıca nasıl konuşma dili ola bilsin. ? ‘’ diye sorar. Sonrada ;
‘’O halde yalnız bir şık kalıyor. Konuşma dilini yazarak yazı dili haline getirmek. ! Zaten halk muharrirleri, bu işi eskiden beri yapıyorlardı. Osmanlı edebiyatının yanında, halk diliyle yazılmış bir TÜRK edebiyatı, altı-yedi asırdan beri mevcuttu. Demek ki lisanı ikiliği kaldırmak için yeniden hiçbir şey yapmaya lüzum yoktu. Osmanlı lisanını hiç yokmuş gibi bir tarafa atarak halk edebiyatına temel vazifesini gören TÜRK dilini aynıyla milli lisan addetmek kafi idi.’’
‘’Türkçüler, lisanımızdaki ikiliği kaldırmak için şu umdeyi kabul etmekle iktifa ettiler. İstanbul halkının ve bilhassa İstanbul hanımlarının konuştukları gibi yazmak..Bu suretle yayılacak olan İstanbul konuşma diline ‘’Yeni lisan’’, sonra ‘’Güzel Türkçe’’ daha sonra ‘’Yeni Türkçe’’ adları verildi.’’ Diyor.
ZİYA GÖKALP bunları ne zaman söylüyor..? Tam 86 yıl önce, yani 1923 yılında.
TÜRK adını ağızlarına almaktan imtina edenler, İçinde TÜRK olan bütün değerleri bilinçli olarak ortadan kaldıranlar, cemiyetle, cemaati ayni şey zannedenler, milletle, ümmeti aynileştirenler, milli konularda olduğu gibi, bazı nüansları zor anlarlar. Bakın, istisnalarının içinde birazcık izanı olanların varlığına ihtimal verdiğim için, anlamazlar demiyorum.
Ziya Gökalp gibi bir çınardan alıntı yapıp da, meseleye bakmak bazılarına ters gelebilir. Günümüzde ‘’insanlık adı altında topladığımız değerlerin kaynaklarından biri de EFLATUN’ un DEVLET’İ’’ kabul edilmektedir. Öyle ki, birileri DEMOKRASİ havariliğine soyunurken, DEVLET adlı eseri, kendi kutsal kitapları yerine koymaktadırlar. Onlar, insanlığı ve DEMOKRASİYİ sadece o çizgiler arasında kabul ederler.
Bu insancıklara, ARİSTOKRASİYİ nereye koyuyorsunuz diye soracak olursanız, inanın cevap alamazsınız.
En iyisi biz, devletin nasıl olacağını anlatan Eflatun’un, Devlet adlı kitabında Sokrates’le konuya nasıl yaklaştığını gelin birlikte görelim. ‘’Bir devlet işe iyi başladı mı, sudaki halkalar gibi düzenle genişler. Kusursuz bir eğitimden ve öğretimden değerli varlıklar çıkar. Bu varlıklar da o eğitimle yoğrularak eskilerden daha iyi de olurlar her bakımdan; hayvanlarda olduğu gibi, üreme bakımından bile.’’
‘’Kısacası şu; Devletin bekçileri, eğitimin bozulmamasına bakacaklar. Ne beden, ne de kafa eğitiminde, kurulmuş düzene aykırı hiçbir yeniliğe meydan vermeyecekler. Biri tutar, - şair ağzından çıkan yeni sözlere bayılır insanlar- derse, bu söz tehlikelidir. Çünkü, herkes şairin yeni havaları değil de, müzikte yeni makamları kastettiğini sanır. O türlü bir yeniliği de hoş görür. Oysa şairin düşüncesini bir türlü anlayıp yürütmek yanlıştır.’’
‘’Müzikte yeni bir çeşidin doğması kaçınılacak bir şeydir. Bununla her şey tehlikeye girer. Damon’un dediği, benim de inandığım gibi, müzikte yol değişti mi, devletin anayasası temelden sarsılır.’’ Der.
Peki bunlar ne zaman söylenmiş; Tam 2.436 yıl önce…
Yukarda aktarmaya çalıştığım sosyolojik ve felsefi iki görüşten, gelelim TRT-6 nın 24 saat Kürtçe yayın yapmasına. Anayasaya aykırılığı, toplumu kamplara böleceği ve benzeri iddiaları HUKUKCULARIMIZA bırakalım. Biz işin özüne bakalım.
Cumhuriyet’in kuruluşu ile başlayan her türlü seferberliğin başında eğitim geliyordu. 1924 te çıkarılan Tevhidi Tedrisat Kanunu EĞİTİMİ yeni şekliyle düzenlerken, 06-15 yaş gurubuna İLKOKULA devam etmeyi mecbur etmişti. Kimdi mecbur eden..? Türkiye Cumhuriyeti, Cumhuriyetin ilgili kurumları.Bu mecburiyeti kim yerine getirecekti..? O dönemden bu güne kadar gelen siyasiler ve kamu görevlileri.
Şimdi, hep birlikte o yöneticilerimize ve görevlilerimize soralım. Kanun hükümlerini neden yerine getirmediniz..? Bu görev yeterince yapılsa ve uygulansaydı; 86 YIL sonra dönüp geriye baktığımızda, bugün 80 yaşında olan istinasız herkesin İLKOKULA gitmiş ve TÜRKÇE okur- yazar olması gerekirdi. Demek ki, her gün Milli Eğitim Bakanının aklı estiğince değişiklik yapması meseleyi çözmüyor. Görevini hakkıyla yerine getirmemek bir ÜLKEYE nelere mal olabiliyor. ?
İşte, TÜRKİYE de siyasi Kürtçüler bu eksikliği istismar etmektedirler. Ancak, madalyonun diğer tarafından gerçekçi olarak baktığımızda da, o istismarların pekte gerçekle örtüşmediği görülecektir. Siyasi Kürtçülerin ‘’Kürt halkının şu kadarı hiç Türkçe bilmiyor’’ yalanlarıdır. Verdikleri sayılar ne ise, gerçekleri yansıtmamaktadır. Bu ifadelere akılcı yolla ve ihtiyatla bakılmalıdır.
Aşağıda vereceğim bilgileri beraberce değerlendirelim. Tevhidi Tedrisat Kanundan sonra, sadece yedi yaşına girmiş çocukların ilkokula kayıtlılık oranlarını yıllar olarak bir bakalım; 1935’de %43 (erkek) %27 (kız) 1940’da %55 (erkek) %30 (kız) 1950’de %80 (erkek) %61 (kız) 1960’da %92 (erkek) %69 (kız) 1965’de %83 (erkek) %69 (kız)
Yine, 1969-1970 Döneminde Türkiye’de (7-12) yaş arasında ki, toplam 5.552.000 çocuktan 4.908.776 sı (88.9) nın ilkokula devam ettiği bilinmektedir. İlkokula gitmeyen çocuk sayısı ise, %11.1 ile 613.224 den ibarettir.
Başkaca bilenenler de; 1969-1970 döneminde il ve ilçelerimizde 3.340 ilkokul bulunurken, kasaba, bucak ve köylerde ki ilkokul sayısı 33.772 dir. Bu okullarda söz konusu tarihler de 45.371 öğretmen il ve ilçelerde, 80.045 öğretmen de kasaba, bucak ve köylerimizde görev yapmaktaydılar. Buradan baktığımız da, bu tablo karşısında, bilmem kaç milyon Kürtün hiç Türkçe bilmediği iddiasında bulunmak, bu Kürtçülerin apaçık bir yalanı değil midir..?
Türkiye yarınlarımıza ışık tutacak şu fırsatı kesinlilikle kaçırmamalıdır. Bugün benim yazımda irdelemeğe çalıştığım, bazılarının saptırmağa çalıştığı gerçekleri tespit etmemiz son derece kolaydır..Bahse konu olan, en azından (1969-1970) döneminde görev yapmış Cumhuriyet öğretmenlerimizin (hatta eğitmenlerin) büyük çoğunluğu hayatta bulunmaktadır. Gerek Üniversitelerimiz, gerek araştırma kuruluşları bu konu da Türkiye’nin geleceğine ışık tutacak bir araştırmayı yapmalıdırlar. Gerçek bütün açıklığıyla ortaya konmalıdır. Tabii siyasi yönlendirmelerden uzak durarak yapmak kaydıyla..
Şimdi ne yaptığını bilmeyenlere ve konuyu saptırmaya çalışan art niyetli kişilere soralım;
Kürt ve Kürtçe nasıl ve ne zaman inkar edilmiştir…?
Türk Alfabesine harf ekleme talebi ne zaman başlamıştır..?
Sevr Antlaşmasının kaç maddeden ibaret olduğunu biliyor musuz..?
Sevr Antlaşmasının 62,63,64. maddelerinin ne dediğinden haberiniz var mı..?
Tarikat önderlerinin büyük çoğunluğunun Kürt oluşu ne kadar tesadüfü..?
Basın da Kürtçülükle birlikte dini değerleri savunanların geçmişlerini hiç araştırdık mı
Paris Kürt Enstitüsü denilence neler hatırlıyorsunuz..?
Paris Kürt Enstitüsünden hocalar getiririz diyen birini nasıl değerlendireceğiz..?
Üniversitelerde ‘ha’ denilince Kürt dili ve edebiyatı bölümü açmak ne kadar bilime uygun..?
Sayılarını Başbakan’ın ilan ettiği diğer etnik kökenlere de kanal açacağız mı..?
Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri, nasıl aşılmıştır..?
Milli Birliğimiz bundan sonra nasıl tarif edilecektir..?
Bir zihniyetin TÜRK ve TÜRK DEĞERLERİNE karşı mesafeli olduğunu birlikte yaşamaktayız. Elbette her yiğit yoğurdu farklı yer..!
Ancak, TÜRK HALK MÜZİĞİMDEN, KLASİK TÜRK SANAT MÜZİĞİMDEN ne istediniz..?
Bu Ülke de Kürt lehçesine kanal bulurken, her şeyimiz olan çocuklarımıza TRT-4 den başka bir kanal neden kurmadınız..?
Çocuklarımızı, kendilerini Kürt kabul eden vatandaşlarımız kadar değerli bulamadınız mı..?
Çocuklarımızın, oy verme yaşında olmayışları, kararlarınız da etkili oldu mu..?
Yeter artık, sorular bitmiyor ki..
Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu bir TÜRK vatandaşı olarak yapılanları hüzünle izliyorum. Hiç değilse benim TÜRK HALK ve SANAT MÜZİĞİMDEN korkmayın….
Benim TRT-4’ ü mü bana GERİ verin…
TRT-6 nız da, ‘’şeşiniz’’ Kürtçe..! veya Farsça olarak,varsın sizin olsun….!
KAYNAK: Türkçülüğün Esasları (Ziya Gökalp)
Devlet (Platon 4.Kitap-S.103)
Meydan Larousse
Cem Cüneyd Canan