10 Nisan 2006
Başbakan Recep Tayip Erdoğan, Partisinin Gaziantep 2. Olağan İl Kongresinde, ‘’ Gerilimin kaynağını, statükoyu tasfiye ettiklerini, diri bir siyaset anlayışı getirdik. ‘’ diyor. Bizler ise, Başbakanın bütün konuşmalarını hep birlikte izliyoruz. Yine konuşmalarının tamamı için, sonradan düzeltilme ihtiyacı gerekliliğini de hayretle izliyoruz. Burada, hiç birini tekrar, tekrar yazmak istemiyorum. İstediğim herkes gibi, ÜLKEMİN Başbakanına inana bilmektir. İnanmak….. Bu kelimenin bir yerde ulviliği var. İşte onu, yaşamak istiyoruz. Peki, hangimiz yaşıyor veya inana biliyoruz…..?
Bizler, hamasi nutuklarla büyüdük. Bizler bu hamasi nutukları dinlerken, 27 Mayıs’ ları, 12 Mart’ları, 12 Eylül’ leri yaşadık. Sadece 12 Eylül’ e Ecevit-Demirel çekişmesinin sonunda 6000 insanımızı kaybederek gelmedik mi….? 1984’ de başlayan PKK terörü için, o günden, bu güne, bütün Başbakanların söyledikleri aynı şeyler değil mi….? Hamasi nutuklar, bizi, hiçbir zaman, hiçbir yere götürmedi. Acıdır ki, 30.000 insanımızı da bu dönem de kaybettik. Kimse geldiğimiz noktayı göstermesin. Türkiye bulunduğumuz çizgiye, siyasetçileriyle değil, kendi insanının dinamikleri ile gelmiştir.
5 Haziran 2005’ de ‘’Erzincan’ın Huzuru’’ başlıklı yazımı, günlük olaylardan rahatsızlık duyanların, tekrar okumasını öneriyorum. Haklı çıkmak, ön görünüzün gerçekleşmesi, kimilerini sevindire bilir, ama beni üzüyor. Erzincan da şimdiye kadar yaşanmayan suç türlerinin artışını bir yana bırakalım, dün ve bu gün yaşanan, desteğini terörden alan olayların yaşanmasını kimler isteye bilir. Bu olayların işaretleri bir yıl önce görülüyordu. Ancak bunu göremeyenler vardı. Gabar Dağlarından, İstanbul’a, Elazığ dan Erzincan’a yaşananlar, ‘’Diri bir siyaset anlayışının’’ sergilendiğine bizleri, nasıl inandıracaktır.
İktidar-muhalefet çekişmelerini yıllardır dinliyoruz. Siyasiler bu çekişmelerden fayda sağlayamadıkları gibi, ülkemiz insanı da hiç bir şey kazanamamıştır.Beklenen doğru olsa idi, bu günü bu şekilde yaşıyor olmazdık. Bu hükümetin göreve başladığı dönem de terör neredeyse -0- noktasına yaklaşmaktaydı. Üç buçuk yıldan sonra, tekrar bu noktaya gelişimizi bize kimler izah edecektir. Bu işin maliyetinin tekrar ödenmesinin ne demek olduğunu, umarım Başbakan ve Bakanlarımız düşünüyorlardır…..!
Buradan farklı bir tespitimi söylemek durumundayım. İktidar kadrosunun tepe noktası DEVLETİ bilmiyor. Başbakan ve Bakanlar her nedense yanlış yönlendiriliyor. Yanlış anlamaların ardı arkası da bir türlü gelmiyor.Sizce böyle değil mi…?
Başbakan’ın konuşmalarının içeriği, okul münazaralarının ötesine geçemiyor. Teröre yandaş olduğu söylenen bir siyasi partinin eş başkanını muhatap almam derken, konuştukça, söylemek istedikleriyle, söyledikleri, kendisiyle bile çelişiyor. Polemikler bitmek bilmiyor. Muhalefet liderine son söylediklerini herkesin iyi analiz etmesi gerekiyor. (PKK liderleri dediği konuşması) Herhalde bunda teşbih de hata olmaz derlerse şaşmayalım…
1980 Yılının bu günlerini beraberce hatırlayalım. 6 Nisan 1980 de, 6. Cumhurbaşkanımız Fahri S. Korutürk, görevinden ayrılacağı ana kadar, bütün gayretlerine rağmen, daha sonra Cumhurbaşkanı Vekili İhsan Sabri Çağlayangil’ in yoğun çabaları, ECEVİT ve DEMİRELİ uzlaştırmaya yetmemiş, yeni cumhurbaşkanı 100’e yakın seçim turları yapıldığı halde, seçilememiştir. O günlerde siyasi tecrübelerine rağmen, ECEVİT ve DEMİREL’in haması nutukları anarşiyi durduramamış, TÜRKİYE 12 Eylül 1980’ e gelmişti. Kaldı ki, bu günkü Başbakan’ın Ecevit ve Demirel gibi Devlet ve siyaset tecrübesi de maalesef bulunmamaktadır. İktidar sahiplerinin ne düşündüklerine de sanırım hiç birimizin itirazı olamaz.
Ancak, düzeltilme ihtiyacı duyulan her hamasi konuşma, terör ve teröre destek olan bütün olaylar yaşandıkça, her gün şehit cenazeleri kaldırılırken, ‘’DİRİ BİR SİYASET ANLAYIŞI GETİRDİĞİNİ’’ iddia eden bir Başbakan’a kimse itibar etmeyecektir. ‘’Gerilimin kaynağını, statükoyu tasfiye etmek’’ demek, Başbakan’ın gerçekleştirebileceği olaylar olmasa gerek.
Cem Cüneyd Canan