14 Şubat 2009
15 Şubat 2009 Pazar günü yapılacak miting öncesi bakın, sendikacılar ne diyor; ‘’Küresel kriz, tüm dünyada ağır ekonomik ve toplumsal sorunlar yaratarak derinleşiyor.’’ ‘’Denizli, Bursa, Kocaeli, Gaziantep gibi ucuz emeğe dayalı ihracat merkezlerindeki faaliyetler durma noktasına gelirken, işten çıkarmalarda metal ve tekstil iş kolları başı çekiyor.’’
‘’Bu arada ekonomik politikalar, emekçi sınıfların çalışma ve yaşam koşullarının daha da kötüleşmesini beraberinde getiriyor, toplumsal barış ve bir arada yaşama olanaklarını daraltıyor, kriz aynı zamanda bir demokratikleşme krizine dönüşüyor..’’
Siz bu söylenenlere ayrıca İLO’nun örgütlenme özgürlüğünü de katarak, Bu günkü iktidarın DEMOKRATİKLEŞMEYİ nasıl anladığına bakın. Sonra, 2006 da pekte emin olmadığım için, o gün ki, yazımda ‘’Şimdilik nokta…’’ dediğim yerden başlayarak, bu gün AKP ce demokratikleşmenin nasıl olduğuna, birlikte bakalım…
Anayasa’nın 5. Maddesi ; ‘’ Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve Demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.’’ demektedir.
Peki,Millete bunları kim sağlayacak..? Görevli olan HÜKÜMET… Bu Hükümeti hangi siyasi kadro yönetiyor..? AKP.. Hükümete Başkanlık eden, Başbakan Kim..? AKP nin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan..
Başbakan ne yapıyor…? Demokrasiyi ağzından düşürmüyor… Kendisi ve partisi söz konusu olunca, en yüksek perdeden haykırdığı tek ifadesi ne..? DEMOKRASİ
İş halka gelince, haykırdığı DEMOKRASİYİ uygulamayan kim..? Başbakan… Kişilerin DEMOKRATİK haklarını hiçe sayan kim..? Başbakan ve partisinin ilçe, il teşkilatları, milletvekilleri ve bakanları…
AKP’nin DEMOKRASİ havariliğine soyunarak, seçtiği yol ne..? ANTİDEMOKRASİ…
Başbakan’ın o kadar çok DEMOKRASİYİ savunduğu konuşması var ki, hangisini yazacağım diye zorlanıyorum. Dilerseniz bir örnekle; Başbakan’ın AKP’nin kapatma davasıyla ilgili konuşmasında neler söylediğine bakalım.
’’Demokrasi bu kadar ucuz mu..? ‘’ ‘’Bu millete böyle bir haksızlığı kimse reva göremez. Millet iradesini hiçe sayarak hukuk tesis edilemez. Bu talihsiz girişimin hukuki zemini olmadığı gibi millet vicdanında hiçbir meşruiyeti de yoktur. Milletimizi, hiç layık olmadığı halde böyle bir garabetle böyle bir ayıpla karşı karşıya bırakanlar bunun utancını yaşamaktan kurtulamayacaklardır.’’ ’’ Türkiye’nin demokratlık veya demokratik saygınlığına gölge düşürenler bunca emekten sonra siyasi ve ekonomik istikrarı gözü kapalı tehlikeye atanlar bunun vebalini de taşıyacaklardır. Bundan kaçamazlar..’’ demişti..
Samimi bakışınız bu ise; İnsanları kayıtlı oldukları sivil toplum örgütlerinden baskı yaparak istifa ettirmeniz, kendi yandaş kuruluşlarınıza kayıt olmaları için baskı uygulamanız, bunun için ilçe, il yönetimlerinizi, milletvekillerinizi ve bakanlarınızı, hatta kamu görevlilerini devreye koymanız ve onları zorlamanız, savunduğunuz DEMOKRASİ anlayışınıza göre;
Acaba bu kadar ucuz mu..? Böyle bir haksızlık, kişiye reva görülebilir mi..? İnsanın hür iradesi hiçe sayılarak hukuk tesis edilebilir mi..? Yaptığınızın hukuki zemini var mı..? Sizin yaptığınız garabet ve ayıp değil mi ..? Bunun utancından kurtulamayacak olan kim ..? Türkiye’nin demokratlık veya demokratik saygınlığına kim gölge düşürmüş olabilir..? Ve bu VEBALİ kim taşıyacaktır..?
Anayasa anlayışınıza göre bakarsak;
Kişilerin refah, huzur ve mutluluğunu nasıl sağlamış, Kişinin temel hak ve hürriyetini nasıl korumuş oluyorsunuz..? Uygulamanız adalet ilkesiyle ne kadar bağdaşıyor..? Size göre sosyal hukuk devletinden ne anlamalıyız..? İnsanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için hazırladığınız gerekli şartlar, acaba baskı yapmak mı.? Dolaylı yoldan işçilerinizi ve memurlarınızı tehdit etmek mi dir…?
Başbakan DEMOKRASİ demeçleri verirken, 2002 den buyana yaşanan telkin ve tehditleri dile getiren basın, acaba yalan mı yazıyor..!
Bir sendikacının, ‘’Gerçekler göz ardı edilerek Hükümet- Hak-İş- Bürokrasi üzerinde polemik üretilmesini hayretle ve esefle karşılıyoruz.’’ Demiş olduğunu da ‘’Konfederal bir çatışmaya ve siyasi alana çekilmeye çalışıldığını’’ diyerek devam ettiği konuşmalarının da, o gün sebepsiz söylendiğini herhalde düşünemeyiz..
Başka bir sendikacının ‘’AKP döneminde konfederasyonlarına ve bağlı sendikalara yönelik baskı politikaları ve diğer sendikaların kayırılması sonucu, sendikalarından ikisinin yetki kaybına uğradığını’’ ‘’ bir sendikadan yetkisinin alınıp iktidar taraftarı bir sendikanın güçlendirildiğini, bununla kalınmayarak, birçok ildeki, şube başkanları ve yöneticilerinin sürgün edildiğini’’ söylemiş olmasını da, yine sebepsiz sayamayız.
Demek ki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP si çok sesliliği bu kadar anlayabiliyor..!
Başbakan; ‘’Herkes kendini özgürce anayasal düzen içinde ifade edebilmelidir.’’ Derken, ne ANAYASAL sendika hakkından, nede kendi partisinin yaptığı baskılardan habersiz görünüyor.
Bırakalım Türkiye’nin diğer şehirlerinde, Ankara’da ve İstanbul’da yapılanları, Başbakanın kendi memleketi RİZE de bir işçiye, AKP li, yöneticinin uyguladığı baskıyı siz internet sitelerinde bütün boyutuyla okuyun. Böylece sivil toplum kuruluşlarımız içinde ANAYASA gereği yer almış olan SENDİKA ve SENDİKA üyelerinin nasıl ANTİDEMOKRATİK baskıyla karşı karşıya geldiklerini görmüş olun…
Bu konu da ilgili ve dikkatli olanlara da, bu gün yazdıklarımın gerçeklik boyutunu merak edenlere de, ayrıca bir yol önereyim; 4688 Sayılı Kanuna göre, SENDİKALAR üye sayılarını her yıl 31 MAYIS akşamına kadar, ÇALIŞMA BAKANLIĞINA bildirmek ve teslim etmek zorundadırlar.
1 Haziran 2008 de hangi sendikanın kaç üyesi bulunduğunu, bugün öğrenerek, bir kenara not ediniz. 1 Haziran 2009 da bu bilginizi yenileyiniz. Sonra da, KUL hakkı ne demek ona bir bakınız. Sakın bu arada kimselere, ALLAHINIZDAN bulun da demeyin..
İşte o gün, DEMOKRASİYİ AKP’ce ANLAMANIN ne olduğuna karar vermiş olursunuz. Nasıl olsa zamanımız çok. Kişinin değerleri ve Anayasal hakları yok sayılmış kimin umurunda. ? AKP’ce DEMOKRASİ var ya…
Sendikalar cephesin de neler oluyor diye bakacak olursak; Onlara da Nasrettin Hoca’nın ‘’hırsızın hiç mi suçu yok ‘’ vecizesini hatırlatmanın yeteceğini zannediyorum. Şimdilik nokta…
Cem Cüneyd Canan