11 Temmuz 2005
Bu hafta düşüncem, okumakla ilgili ne var ise yazmaktı. Baktım soracaklar; sen siyaseti, bir tabloyu, bir müziği, bir heykeli nasıl okursun diyecekler, orada kalemime dur dedim. Şiirle, romanla, hikayeyle ve gazeteyle yetinmeye karar kıldım. Fazla okuyacak olsak, birileri de belki bizim canımıza okur kokusuyla orada durdum….!
Önce Kutsak Kitabımız Kuran-ı Kerim, OKU emriyle başlıyor. Sonra annemiz, babamız oku demeye başlıyor. Okuduğumuz okullarda, öğretmenlerimiz okuyun derler hepimize. Bizler ise büyük bir çoğunluğumuzla, söylenenlere inat okumayız. Burada okuyun diyenlerimizin kastı, bizlerin aslında tahsil hayatımızı başarmamız yönünde ki telkinleridir. Burada genel anlamlı bir okumadan bahsetmeye çalışıyorum. Okumamak inadımızı, bir kenara bırakarak, okumaya başlayalım diyorum.
Başlayalım ama ne okuyacağız demeyin….! İlgi alanlarımızdan, yeterli olmadığımız konularla ilgili her şeyi okuya biliriz. Hikayeden, şiirden romandan başlaya biliriz .Gazetelerin köşe yazılarını okuya biliriz. Tarih okuruz, okuyacak o kadar çok eser var ki, yeter ki okuyalım. Sosyoloji, felsefe, materyalizim bambaşka konular. İdeolojiler, ekonomi ise okumakla bitmeyecek konular. Araştırmalar, incelemeler ve hatıralar okuya biliriz. En önemlisi, mensubu olmaktan her zaman onur duyduğumuz, bildiğimizi sandığımız halde, bir çok sorumluluklarımızı bilmediğimiz, yüce dinimizi öğrenmek için, bölük-pörçük safsatalar yerine Kuran-ı Kerim’i okuya biliriz.
Okumadığımız için, bu gün içinde ibadet ettiğimiz camilerimizin, kimler tarafından, kaç yılların da yapıldığını inanın bir çoğumuz bilmiyoruz. Buna benzer binlerce örnek saya biliriz. Kısacası bilmek ve doğruyu öğrenmek için okumalıyız.
İsterseniz yeni bir yöntemle başlaya biliriz. Malum mevsim yaz. Bir çoğunuz tatile gidiyorsunuz. İşte size okumaya başlamak için en büyük fırsat. Mesela tatile giden hemşehrilerimiz, yanlarında birer ikişer kitap götürseler, okudukları kitapları orada ki yakınlarına bıraksalar kendilerine ve çevrelerine ne büyük iyilik yapmış olurlar. Hem kitap okuyacaksın, hem hediyelerin en güzelini vereceksin, hem de okutacaksın... Bir de tatil dönüşlerinde yöreleriyle ilgili kitapları temin ederek dönseler, yöre kültürünü tarihini çevrelerine aktarsalar, herkesin dağarcığında kim bilir ne denli olumlu rüzgarlar esecektir. Bütün bunların gerçekleşeceğini düşünmek bile , inanın insanı heyecanlandırıyor.
Erzincan da ne okunmaz ki, Nurettin Albayrak, Mustafa Kutlu, Tahir Erdoğan Şahin’in eserleri sizleri ya Erzincan la dolu değerlere, ya da Erzincan’a götürecektir. Yeter ki bizler okuyalım.
Mesela, Tahir Erdoğan Şahin ERZİNCAN TARİHİ eserini 1987 Yılın da yayınlamış. Ben 1989 Yılın da okumuşum. Tarih ağır konudur, diyenleri haksız çıkarmak için Sayın Erdoğan’ın eserinden bir bölümü sizlerle birlikte okuyalım.
Cilt 2, S- 247-248-249-250-251-252-253-254 den; Hacı İzzed Paşa (1813-1892 )
Hakkında Anlatılan Fıkralar: ‘’Bir vazifeye tayini için dilekçe yazıp vermekten, bir memur nihayet parası kalmadığı cihetle dilekçe yazmadığını ve şifahi dilekçe ile müracaat etmeğe mecbur kaldığını söyleyince; İzzed Paşa tebeşiri alıp, adamcağızın suratına: ‘’Mektupçu beye’’ diye havale yazarak, onu ilgili yere gönderir.’’
----
Hükümet binasında bulunduğu sıralarda devamlı pantolonunun önü açık kalırmış. Hiç kimseden de sakınmak lüzumunu görmezmiş Paşa. Bir keresinde Hamam-başı efendi gelmiş ve bu defa Paşa’nın önünün ziyadesiyle açık olduğunu görüp, dayanamamış ve; ‘’Efendim önünüzü ‘’iliklememişsiniz.’’ Demiş. Buna bir hayli gülen Paşa da, gayet rahat şunu der ; ’’İçinde cenaze bulunan evin kapısını açık bırakmak adettir.’’
-----
Paşa, Edirne’ye giderken, Sultan Abdulhamid, huzuruna kabul edip ve iltifat etmiş. Bir vesileyle ona: ‘’Siz, herkese –teres- (Pezevenk) dermişsiniz, aslı var mıdır ?’’ diye sorar. O da ‘’ Aslı yoktur Efendimiz, -teresler- kulunuza iftira etmişler’’ cevabını verir.
----
Paşa bir vilayette vali iken, hoşlanmadığı bir memuru azl ettirir. Memur İstanbul’a giderken de, ona, torpil olunması için bir tavsiyename yazar. Bu hale şaşan adamcağız; ‘’Efendim hem şikayet edip beni azl ettirdiniz, hem tavsiye yazıyorsunuz. bu nasıl şey ? ‘ der. Paşa ise gayet rahat ve vakarı içerisinde: - O muktezayı maslahat idi, bu da icabı şanı vezarettir- diye cevap verir.’’
Bakın tarihin içinde de ne fıkralar çıkıyor. Acaba ülkemiz de kaç kişiye yılda kaç kitap düşüyor, buyurun onu da siz araştırın. Hiç değilse Okumak için bir başlama noktanız olur. Yeter ki okuyalım...
Cem Cüneyd Canan