31 Temmuz 2017
Anadolu; İsmet İnönü’nün; “Hiçbir ülke yoktur ki, kendi içinden bizim kadar hain yetiştirebilsin”. Ve merhum, Kâzım Karabekir Paşa’nın; “Öyle puslu ki hava şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor,” ifadelerini, haklı olarak hiç unutmadı.
Onun içindir ki bazı “mevkute ”ler de tarihi çarpıtanların; konuya perdeyi karartarak girişmiş olduklarını öncelikle görürsünüz. Tarih ve manevi bakışlarının sorgulanmayacak kadar seviyesiz olduğunu zaten hemen fark edersiniz. Şayet, bu davranışları “akıl tutulması” değil ise; ister istemez, bunların Türk düşmanı, emperyalizmin maşası, belki de karşı gibi göründükleri ideolojilerin, ajanları olduklarını düşünebilirsiniz. Belki de tecâhül-i ârif yaptıklarına inanırsınız! Fakat tecâhül-i ârif yapabilmek içinde birazcık yetenek ve zekâ kırıntısına sahip olmaları gerektiğini hatırlayınca; akıllarınca, tarihi tahriften kaçınmadıkları çıplaklığıyla karşılaşırsınız.
Şu akıldan çıkarılmamalıdır ki, onların tarif ettiği gibi; TARİHİN, yakını, uzağı, sahtesi, gerçeği, resmisi, gayri resmisi olmaz olamaz. Tarih, belgelerle yazılır. Demiş ki, saklamış ki, öyle değil de böyleymiş ki, demekle yapılana TARİH değil, dense dense, dedi-kodu denilir.
Mustafa Kemal Atatürk ve silâh arkadaşları da her insan gibi Yüce Allah’ın yarattığı, Türk Milletine bahşettiği kullar olup, onlarında, eksikleri, hataları, günah ve sevapları olabilir. Hiç kimse Mustafa Kemal Atatürk’ü TANRI yerine koymuyor. Ancak, yok olmak noktasına gelen bir ÜLKEYİ, bir MİLLETİ, bütün dinamikleriyle, TÜRK MİLLETİYLE ve silâh arkadaşlarıyla uçurumun kenarından kurtarıyor. CUMHURİYETİ kuruyor. Onun içindir ki, saygıyı, yüceltilmeyi ve övgüyü HAK ediyor. Bunun karşısında, Kur’an-ı Kerim hükümlerinden yeterince nasiplenmemiş bir zihniyet, kendince halifeden, hilâfetten dem vurarak, OSMANLI’NIN ve YÜCE İSLÂM’IN arkasına saklanarak zırvalıyor, zırvalıyor.
YÜCE İSLÂM DİNİ, tüm hüküm ve değerleriyle, Türk-İslâm âleminin tartışmasız en büyük kutsalıdır. Osmanlı İmparatorluğu da; kimsenin tekelinde olmadığı gibi, sevapları ve günahları ile bizimdir. Mensup olmakla gurur duyduğumuz tarihine de laf söyletmeyiz. Ancak, TARİHİN akışına, bizi nereden nereye sürüklemiş olduğuna da gözlerimizi kapayamayız. O’nun nice kahramanlar yarattığı gibi nice hainler çıkardığını da yok sayamayız.
Tarihe, tarafsız bir gözle bakarken, II. Viyana kuşatması sonrasında, 2 OCAK 1699 da imzalanan KARLOFÇA Antlaşmasından, 24 Temmuz 1923 LOZAN Antlaşmasına kadar, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarafı olduğu antlaşmaların tamamını okumadan, tarihi incelemeden “ahkâm” kesmek, TARİHE saygısızlıktan başka ne olabilir? Tarihin nasıl seyrettiği tarihçiler tarafından yazılmıştır. Yeter ki konuları cımbızlayarak kullanmayalım.
94 Yıl sonra, LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASINI halâ tartışmaya uğraşanların gayreti, farklı amaçlara hizmetten öteye gitmeyecektir. Altı yüz yirmi dört yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun TARİH sahnesinden silinmesine sebep olanlar, birlikte değerlendirilmedikçe tartışmalar kısır bir döngü içerisinde devam edecektir. Burada kaybeden, yanlış bilgilendirilen, okumayan, araştırmayan sadece genç nesil ve onların sahip olacağı TÜRKİYE olacaktır. İnsan düşünmeden edemiyor. LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI’NA karşı çıkanlar, 94 YIL öncesi gibi acaba, yeniden Ermenistan, yeniden bir Kürdistan kurmayı mı hayal ediyorlar? Sevr şartları, yeniden yaşansın mı istiyorlar?
Lozan Antlaşması, TBMM’DE yapılan tartışmalar sonucunda (23) 24 Ağustos 1923 de oturuma katılan 227 üyeden 213 üyenin oyu ile tasdik edilmiştir. Efendim, meclis oturumuna şu kadar milletvekili katılmamış da, Misak-ı Millîyi ihlâl etmişte gibi safsatalardan vazgeçilmediğini de unutmayalım. Aynı safsatanın taraftarları, 18 Kasım 1922’de Büyük Millet Meclisi’nde yapılan HALİFE seçimin de ABDÜLMECİD EFENDİ’NİN kaç oyla seçilmiş olduğunu tartışma konusu yapmadıkları gibi bunu dile getirmediklerini de unutmayalım.
Misak-ı Millîyi yeterince anlamadan, LOZAN’IN kısaca “YA HARP, YA SULH” olduğunu bilmeden ahkâm kesenlerden, bir gün olsun; YUNANİSTAN’IN İŞGAL ettiği ON SEKİZ ADA, BİR KAYALIK için tek kelime ettiklerini duydunuz mu? O adalar da KİLİSELER yapılırken, PAPAZLARI, Türkiye FENER Patrikhanesince atanırken, EGE kıyılarına EZAN SESİ yerine, ÇAN sesleri gelirken, bir tek tepki sesini, bir tek tepki satırını okudunuz mu? Ama onlara konuşma ve yazma hürriyetini veren, bugün ki konumlarına gelmelerini sağlayan, LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI’NA ve CUMHURİYET’E demediklerini bırakmadıklarının şahidi değil miyiz?
Daha da acısı, bir süre önce ÜLKEMİN Cumhurbaşkanı; “1920’de bize Sevr Antlaşması’nı gösterdiler, 1923’te bizi Lozan’a razı ettiler. Birileri de Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı” diyebiliyor.
Yine ÜLKEMİN Cumhurbaşkanı, LOZAN’IN 94. Yılında ise; “Aziz milletimizin her türlü yokluğa, yoksulluğa ve imkânsızlıklara rağmen yazdığı, istiklal destanı Lozan Antlaşması ile diplomasi ve uluslararası hukuk alanında tescil edilmiştir. Türk milleti Lozan Antlaşması ile bu topraklardaki bin yıllık varlığını hedef alan Sevr’i yırtıp atmış, bağımsızlığından asla taviz vermeyeceğini tüm dünyaya kabul ettirmiştir” diyor. İşte TÜRK MİLLETİ’DE, bunları söylemiyor mu? Bizlerde bunu paylaşmıyor muyuz?
Kendilerince TARİHİ tahrif etmeye uğraşanlara; VI. Mehmed Vahideddin’i, Mehmed Tal’at Paşa ile Musa Kâzım Efendi, Ahmed İzzet Paşa ile Ömer Hulûsî Efendi, Ahmed Tevfik Paşa ile Hayderizâde İbrahim Efendi, Mehmed Nuri Efendi, Ali Rıza Paşa ile Mustafa Sabri Efendi, Salih Hulûsi Paşa ile Hayderizâde İbrahim Efendi, Damat Ferit Paşa ile Mustafa Sabri Efendi, Dürrizâde Abdullah Efendi, Mehmed Nuri Efendi gibi SADRAZÂM ve ŞEYHÜLİSLÂMLAR hakkında ne bildiklerini sorun bakalım! Ne cevaplar alabileceksiniz?
TBMM GİZLİ BELGE ZABITLARI’NDA; Sırrı Bey (İzmit), Tahsin Bey (İzmir), Abdullah Efendi (İzmir), Hulusi Bey (Karahisarısahip), Mustafa Taki Efendi (Sivas), Hüseyin Rauf Bey (Sivas), Hafız Hamdi Bey (Biga), Operatör Emin Bey (Bursa), Osman Bey (Kayseri), Atıf Bey (Beyazit), Hamdullah Suphi Bey (Antalya), Selâhattin Bey (Mersin), Tunalı Hilmi Bey (Bolu), Osman Bey (Lâzistan), Yusuf Ziya Bey (Bitlis), Lütfü Bey (Malatya), Ali Şükrü Bey (Trabzon), Emin Bey (Ergani), Refik Bey (Konya), Zamir Bey (Adana), Basri Bey (Karesi), Hacı Şükrü Bey (Diyarıbekir), Hüseyin Avni Bey Erzurum), Emir Paşa (Sivas), Abidin Bey (Niğde), Nusret Efendi (Erzurum), Şeref Bey (Edirne), Hakkı Hami Bey (Sinop), İhsan Bey (Cebelibereket), Necip Bey (Mardin), Şevket Bey (Beyazit), Salih Efendi (Erzurum), Feyyaz Ali Bey (Yozgat), Dursun Bey (Çorum), M. Durak Bey (Erzurum), Tevfik Rüştü Bey (Menteşe), Faik Bey (Cebelibereket), Nebil Efendi (Karahisarısahip), Necati Efendi (Lâzistan), H. Ahmet Bey (Biga), Saib Bey (Urfa), Hasan Bey (Trabzon), Müfit Efendi (Kırşehir), Mustafa Bey (Tokat), Rasih Efendi (Antalya), Rıza Nur Bey (Sinop), Sami Bey (İçel), Şevket Bey (Saruhan), Ahmet Hamdi Bey (Muş), Kadri Bey (Diyarıbekir), Hüseyin Bey (Erzincan) ve diğerleri gb. MEBUSLARIN neler söylediği, nasıl tartışıldığı, İsmet İnönü (Edirne) ve Mustafa Kemal’in (Ankara) muhalefetle nasıl hemfikir olduğu, Misak-ı Milli için neler söyledikleri açıkça görülecektir. Hatta bugün ki TBMM’DEN daha özgür ve demokratik olunduğuna da şahit olunacaktır.
Tarih, ARŞİV BELGELERİYLE kimin HEZİMETİN, kimin ZAFERİN yaratıcısı olduğunu gören gözlere, duyan kulaklara doğrunun ne olduğunu anlatıyor. Orada, HEZİMETİN de, FETVALARIN da ve ZAFERLERİN de bütün belgeleri duruyor. Tabi anlayana! Tabi okuyana, okumasını bilene!
Lozan Barış Antlaşması’nın 94. Yılında, “İSTİKLAL DESTANINI” yazan, “TESCİL” ettiren, “SEVR’İ” yırtıp atan, “BAĞIMSIZLIĞINI TÜM DÜNYAYA KABUL ETTİREN” başta MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, İSMET İNÖNÜ ve EMEĞİ geçenleri rahmetle, minnetle ve saygıyla anıyorum. LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI 94. YILINDA TÜRK MİLLETİNE KUTLU OLSUN
Cem Cüneyd Canan