22 Ekim 2024
ÖZBEKİSTAN (III)
1507 1506 Yılında Sultan Hüseyin Mirza‟nın vefat etmesiyle Şeybanî Han Maveraünnehir ve Horasan ülkesine gerçekleştirdiği akınlara hız verdi. 1507 yılında Horasan‟a gönderdiği İl Aman adındaki serdarı, Çağatay emirleriyle çatışmış ve bu karşılaşmada Özbekler kaybeden taraf olmuştur. Bu sırada Kabil hâkimi Babür Sultan, Hüseyin Baykara‟nın çocukları Muzaffer Hüseyin Han ile Bediüzzaman Mirza‟nın yardım çağrıları üzerine Herat‟a geldi. Şeybanî Han, emirinin yenilgisinden sonra bizzat kendisi Buhara‟dan Belh üzerine yürüyüp burayı ele geçirdi. Özbek Hanının Belh zaferi karşısında Babür Sultan, Kabil‟e geri dönmek zorunda kaldı. Çağatay Mirzaları ise Herat‟ı kendileri için daha güvenilir bulduklarından burada ikamet ettiler.
Çağatay Mirzalarıyla aralarında cereyan eden çatışmalarda Babür‟ün karşı tarafta yer alması Şeybanî Han‟ı harekete geçirmiş ve Özbek Hanı kendisine yeni hedef olarak Kandahar‟ı seçmişti. Hint Padişahı adına bu vilayeti yöneten Babür‟ün kardeşi Cihangir Mirza, Şeybanî Han‟ın geldiğini duyunca beraberindeki 5.000 kişiyle derhal şehri savunmaya hazırlandı, kaledeki hazineyi de Kabil‟de bulunan Babür Sultan‟a gönderdi. Cihangir Mirza, kaleye Özbek tarafından ilk ulaşan askeri birliği mağlup etmiş olmakla birlikte akabinde Şeybanî Han‟ın şehre ulaşmasıyla çaresizliğe kapılmış ve kalesine geri dönüp savunma pozisyonuna almıştır. Şeybanî Han‟ın yanında 60.000 kadar asker olduğunu öğrenince de tüm ümitlerini yitirdiğinden özrünü bildirmek ve af dilemek üzere Han‟ın yanına bir adamını göndermiştir. Şeybanî Han da onu affederek Babür Sultan‟a mesajını iletmesi için Kabil tarafına göndermiştir. Özbek Hanı‟nın bir sonraki hedefi, Herat‟ta bulunan Bediüzzaman Mirza ile Muzaffer Hüseyin Mirza‟yı ortadan kaldırarak Horasan hâkimiyetini tesis etmekti. Bu amaç uğruna Şeybanî Han, oğlu Timur Sultan ile yeğeni Ubeydullah Han‟ı Özbek ordusunun başına getirdi ve Herat üzerine gönderdi. Sayıca üstün olan Özbek askerleri 1 Mayıs 1507 yılında karşı karşıya geldikleri Çağatay ordusunu mağlup ederek Herat‟ı ele geçirdiler. Bu yenilgi sonrasında Bediüzzaman Mirza Kandahar‟a kaçarak hayatını kurtardı, Muzaffer Hüseyin ise Esterabad‟a sığındı. Şeybanî ordusunun Horasan akınına devam etmesi üzerine Bediüzzaman Mirza, beraberindeki 10.000 kişiyle Kandahar‟ı terk edip Irak tarafına yöneldi. Amacı Şah‟a sığınmak ve Özbeklere karşı ondan destek almaktı. İlk önce Meşhed‟e gidip kardeşi İbn Hüseyin Mirza‟yı Özbek seferi hususunda bilgilendirdi. Hüseyin Mirza Özbeklere karşı Meşhed‟i korumak üzere yerinden ayrılmazken Bediüzzaman Mirza Irak‟a doğru yürüyüşüne devam etti. Bu sırada Sebzvar‟a ulaşan Şeybanî Han, Ubeydullah Han‟ı öncü birliklerin başında Bediüzzaman Mirza‟nın arkasından Meşhed‟e gönderdi. Özbek Şehzadesi Meşhed yakınına vardığında kaleyi sadece Hüseyin Mirza‟nın savunduğunu gördü. Hüseyin Mirza şehrin kuşatma altına alınmasıyla kaçmaya yeltendiyse de Özbek askerlerince kısa sürede yakalandı. Bu vesileyle çok kan dökülmeden Meşhed kalesi Özbeklerin eline geçti. Ubeydullah Han, Esterabad şehrini de benzer şekilde ele geçirdi ancak bu defa şehir hâkimi Muhammed Muzaffer Mirza‟yı yakalaması mümkün olmadı.
Bunun üzerine Şiban, 1508’de Şah İsmail’e bir elçi gönderip Şiilikten vazgeçerek Sünnîliğe dönmesini teklif etti. Hutbeyi kendi adına okumasını ve gelip ayağını öpmesini istedi. O ayrıca İsmail’in han soyundan gelmediğini, sadece ana tarafından Uzun Hasan gibi bir Türk beyine dayandığını, eğer hükümdarlık iddiasındaysa, bunun sonuçlarına da katlanması gerekeceğini söyledikten başka; üstüne-üstlük çok aşağılayıcı bir şekilde kendisine bir çıkrık ve iğ yollayarak, otur-oturduğun yerde kadınlar gibi örgü ör demeye getirdi. Elbette ki bütün bunlar Şah İsmail’i çok kızdırmış ve buna cevaplarında; bir kişi babasının mesleğini sürdürmek zorundaysa, Âdem oğullarının hepsinin peygamber olması lazım geldiğini ve Çingiz Han’ın hatta kendisinin nasıl hükümdar olduğunu soruyordu. Esasında ikisinin de kaygısının dini endişeler olmadığı, sırf birbirlerine üstünlük sağlamaktan başka bir düşüncelerinin bulunmadığı ortadaydı. Şah İsmail Horasan’a doğru geldiğinde, Şiban tedbirsizce davrandı. İsmail’in sahte ricatına kandı. Gözünü ganimet hırsı bürüdüğünden destek kuvvetler ulaşmadan, onun peşine takıldı. Bu işe kalkışmasında muhtemelen onun hanımının da rolü olduğu söylenir. Neticede Şiban Han, Mahmudabâd’ta yaptığı savaşta yenilmiş ve kendisi de ölüler arasında yer almıştır. Bu sırada Osmanlıların İran’a karşı Özbeklere yardım ettikleri bilinmektedir, fakat bu harbin sonucunu değiştirmemiştir. Hatta rivayetlere bakılırsa, kaçışı sırasında ezilerek ölen Şiban Han’ın derisi yüzülerek, içine saman doldurulduktan sonra Osmanlı sultanına yollanmıştır. Kaynaklarda kafatasının altınla kaplanarak kadeh yapıldığı da yazılıdır. Bu arada Şiban’ın, Şah İsmail ile karşılaşmadan evvel Kazak Türkleriyle giriştiği savaşların onu fazlasıyla yıprattığını da gözden kaçırmamak gerekir.
1509 Yılı kışında çok sayıda Özbek askeri Can Vefa Mirza ve Beyaku Bahadır serdarlığında Şah‟ın ülkesine doğru yürüyüşe geçtiler. Onlar, Yezd‟i yağmaladıktan sonra Tabes tarafına gidip burayı ellerine geçirdiler, akabinde Kirman üzerine yürüdüler. Burada ikamet eden Afşar taifesinden 500 kişiyi katl edip, Kirman hâkimi Muhammed Han‟ı da okla öldürerek kaleyi ele geçirdiler. Böylece Şeybanî Han, Horasan bölgesiyle yetinmeyeceğini, İran hudutlarında yer alan şehirleri de hâkimiyet sahasına dâhil etme arzusunda olduğunu gösteriyordu.
Bu sırada Damğan hâkimi olan Şeybanî Han‟ın damadı Ahmed Sultan, Şah‟ın kendi ülkesine geldiğini duyup kaçmaya karar verdi. Damğan‟ı terk edip Herat‟a doğru yol aldı. Aynı şekilde Esterabad‟ın Özbek hâkimi Hace Ahmed Kongrat da şehirden ayrılıp Harezm‟e gitti. Şah, Bistam‟a vardığında Esterabad halkı ve ayanları beraberinde getirdikleri hediyelerle birlikte Cacerem bölgesinde onun huzuruna varıp tâbiyetlerini bildirdiler.
1510 Şiban Han’ın 1510’da ölümünün ardından Özbeklerde bir kargaşa ve bölünme baş gösterdi.
1510 Özbek Hanlığı kuruluş aşamasında sadece Çağatay Sultanlarıyla mücadele etmemiş ayriyeten Türkistan bölgesinin hâkimiyeti için Deşt-i Kıpçak Kazakları ve Fergana hâkimi Moğol Hanıyla da çatışmalara girmişti. Bu durum Şeybanî Hanlığını Çağatay Mirzaları karşısında güçsüz düşürmese de ilerde görüleceği üzere 1510 yılındaki Merv savaşında Safevî Devleti karşısında mağlubiyete giden yolu açacaktı.
1511-1512 Yılında Babür‟ü Buhara‟dan çıkarmak isteyen Ubeydullah Han, Timur Sultan ve Canibeg Sultan aralarında anlaşarak aynı anda Buhara‟ya hücum ettiler. Başlangıçta Çağatay ordusu karşısında bir güç gösteremeyen Özbekler, Ubeydullah Han‟ın pusuya yattığı yerden aniden çıkıp Babür ordusu üzerine hücuma geçmesiyle galip gelen taraf oldu. Bu durum karşısında Sultan Babür Buhara‟yı terk edip Semerkand‟a oradan da Hisar-ı Şadman‟a çekilmek zorunda kaldı. Şah‟ın Belh‟deki emirlerine haber gönderen Babür, tekrar onlardan yardım istedi ve Safevî komutanlarını Maveraünnehir‟e saldırmaya ikna etti. Özbek Hanları ise Safevîlerin kalabalık bir grupla üzerlerine geldiğini duyunca pişman olup geri çekildi. Böylece Şeybanî Han‟ın ölümünden sonra ilk defa Özbek ve Kızılbaş orduları karşı karşıya gelmiş oldular. Özbekler aradan geçen iki yıl zarfında şah‟ın desteğiyle Maveraünnehir‟e hâkim olan Babür Sultan ile her fırsatta mücadele etmişler ve bölge hâkimiyetini tekrar kazanmaya çalışmışlardı.
1512 Babür idaresindeki Çağatay askeriyle Safevî ordusu birleşip Ubeydullah Han ile Canibeg Sultan‟ın ikamet ettiği Buhara‟ya doğru yola koyuldular. Bu sırada Semerkand‟da bulunan Şeybanî Han‟ın oğlu Timur Sultan ile Küçüm Han‟ın oğlu Ebu Said komutasındaki kalabalık Özbek ordusu da Safevî birliklerini geri püskürtmek amacıyla Buhara‟ya yöneldi. Emir Necm, Bayram Bey Karamanî idaresindeki bir grup askerini onları def etmek üzere önden gönderince Semerkand tarafından gelen Özbekler, Gocduvan kalesine sığınmak durumunda kaldılar. Emr Necm‟de Gocduvan‟a yaklaşıp kaleyi kuşatma altına aldı. Birkaç gün süren çatışma neticesinde iki taraf da kesin bir başarıya ulaşamadı. Zahiresi azalan Emir Necm ve adamları Karşi‟ye çekilmeye karar verdiklerinde 12 Kasım 1512 tarihinde Buhara‟daki Özbek ordusunun Gocduvan‟daki Özbeklere yardıma gelmesiyle Safevî askerleri ağır bir yenilgiye uğratıldı. Netice itibariyle birlikte hareket eden Özbek Sultanları, Çağatay-Safevî birlikleri karşısında galip geldiler, dönemin en ünlü Safevî serdarı Emir Necm‟i esir edip, Sultan Babür‟ü de Hisar-ı Şadman‟a geri çekilmek mecburiyetinde bıraktılar.
1512 İki kuvvet arasında kaçınılmaz hale gelen harbi, Kırgızların da isyan etmiş olmasından da faydalanan Şah İsmail kazandı. (1510) Şah İsmail Özbeklere büyük bir darbe indirmiştir. Bu durumdan istifade etmek isteyen Babür Şah da, Şah İsmail’in de yardımı ile Orta Asya’yı yeniden istilâ etmek istemiş ise de, çabuk toparlanan Özbeklere 1512’de yenilerek Türkistan’ı temelli terk etmiş ve Hindistan hudutlarına çekilmek mecburiyetinde kalmıştır. Fakat Özbekler, bu gelişmelerin sonunda durumunu sağlamlaştıran reisleri Şeybani Hanın kendinden önceki fatihlerin yaptığı gibi İran ve Hindistan üzerine yürümesine izin vermediler. Bu olaylar Özbek hanlıklarının kesin olarak kuruluşunu ortaya çıkardı. 1512’de Semerkand merkez olmak üzere Maveraünnehir Özbek Hanlığı kurulurken, aynı yılda Harezm Özbek Hanlığı kurulmuştur. Oğuz-Türkmen unsurunun yoğun olduğu Harezm’de Özbek Hanlığı kurulduktan sonra, Türkmenler ile Özbekler arasında değişik örf ve adetten doğan mücadeleler meydana gelmiştir. Ayrıca bu iki hanlık arasında da ilişkiler iyi olmamıştır. 1510’da Şah İsmail’e yenilmelerine ve arkasından da Türkistan’ın Babür’ün istilasına uğramasından sonra Özbekler, aralarındaki bölünmeyi önleyememişlerdir. Bu bölünme esnasında Özbeklerin bölgede kurduğu devletlerin içinde en güçlü olanı Merkezi Buhara şehri olan Buhara Hanlığı idi. Buhara Hanlığı Maveraünnehir havalisini özellikle de Taşkenti, Fergana vadisini ve Afganistan’ın kuzeyini kontrol ediyordu. Özbeklerin bir diğer kısmı ise Yomud Türkmenleri ile Hive (Harezm) Hanlığını devam ettirmişlerdir (1512). 17. asrın sonlarına doğru, bilhassa Moğol asıllı Kalmuk istilası, Özbeklerin kuzeyindeki Kazak Türklerini perişan etmiş ve parçalanmalarına yol açmıştır.
1513 Timur Sultan yeni Herat hâkimi oldu ve Horasan hükümeti tekrar Özbeklerin eline geçti.
1514 Babur Şah büyük bir kuvvetle gelip, Semerkant’a girdi (1511), fakat bir süre sonra Türkistan’dan vazgeçerek, Hindistan’ın kuzeyine çekildi. Muhammmed Şiban’nın amcası Köşküncü Han (1510-1530) döneminde Özbekler, hususiyetle Şah İsmail’in 1514’te Osmanlılara yenilmesi üzerine Horasan’dan İran’a kadar olan birtakım toprakları ele geçirdi. Bu sırada Babur’un oğlu Humayûn da kuzeye hareket etmişse de, İran şahı Tahmasb Osmanlı Devleti ile savaşa hazırlandığından bu iş sonuçsuz kaldı.
1516 Horasan ülkesinde Özbeklerle Kızılbaşlar arasında bazı küçük hadiseler vuku buldu. Ancak 1514 yılı itibariye Şah İsmail‟in Osmanlı Devleti ile yaşadığı anlaşmazlıklar ve bu durumun yarattığı savaş hali, Şah‟ın Horasan bölgesiyle doğrudan ilgilenememesine sebep oldu. Bu nedenle de Şah İsmail 1515-1516 yılında oğlu Tahmasb‟ı Emir Sultan isimli bir lalanın gözetiminde Horasan hâkimiyetine tayin etti.
1521 Horasan‟daki Kızılbaşlar üzerine bir sonraki güçlü Özbek saldırısı ise 1521 yılı baharında meydana geldi. 30.000 kişiden oluşan Özbek ordusu Ubeydullah Han serdarlığında Herat‟ı kuşattı. Ancak Herat‟taki Safevî emirleri, komutasındaki askerlerle birlikte şehrin girişlerini tutup oldukça iyi bir savunma gerçekleştirdiler. Savunma hattı karşısında daha fazla mukavemet gösteremeyen Ubeydullah Han ise geri çekilmek durumunda kaldı. Bu olay, Şah İsmail‟in. 1524 tarihinde vuku bulan vefatına kadar gerçekleşmiş son Özbek-Safevî çatışması olarak tarihteki yerini almıştır.
1528 Senesinde Tahmasb‟ın öncü birlikleri, Damgan‟da Zeyneş Han ve beraberindeki Özbekleri mağlup edip şehri ele geçirdiğinde Ubeydullah Han‟ın, Herat kuşatması hala devam etmekteydi. Aynı anda hem Zeyneş Han‟ın ve beraberindeki Özbeklerin katl edildiğini hem de Şah Tahmasb‟ın ordusuyla Horasan seferini başlattığını duyan Ubeydullah Han sadece Herat kuşatmasından vazgeçmemiş aynı zamanda Maveraünnehir‟e çekilme kararı almıştır. Bu çekilme isteğindeki esas amacı Özbek Han‟ı Küçüm (Köçküncü) Han ile Maveraünnehir ve Türkistan bölgesindeki Özbek Sultanlarını büyük bir Horasan seferi için ikna edip kalabalık bir orduyla geri dönmekti. Ubeydullah Han‟ın Maveraünnehir‟den dönüşünde beraberinde Turan ülkesinin 80 kadar Sultanı ile 200.000 kadar askeri vardı. Bu Horasan seferine Maveraünnehir, Kaşgar, Türkistan, Andican, Etrar, Seyran, Kabil ve Turfan‟dan Özbek askerleri katıldığı gibi Kalmuk, Deşt-i Kıpçak Kazakları ve Kırgızlar da Özbek ordusuna ilhak olmuştu. Kroniklerde ifade edildiği üzere Cengiz Han‟dan itibaren ilk defa bu kadar büyük bir ordu teşkil edilmiş ve Amu Derya‟nın ötesine geçirilmişti. Bu sırada Özbeklerin Horasan‟daki faaliyetlerine son vermek üzere Kazvin‟den yola çıkıp Meşhed‟e gelen Şah Tahmasb da ordusunu en meşhur emir ve serdarlarına emanet etmişti. Safevî ordusunun Özbeklerden sayıca az olduğu bilinmekle birlikte kroniklerde bahsi geçen sayı 24.000 kadardır.
1529 Yılı baharında Irak tarafına yönelen Şah, Bağdad hâkimi Zülfikar‟ın isyanını sonlandırmak üzere harekete geçti. Tahmasb‟ın Bağdad meselesiyle meşgul olduğunu gören Ubeydullah Han ise Buhara ve çevresinden topladığı Özbek askerleriyle Horasan üzerine dördüncü seferini başlattı. Bu defa, seferi iki koldan yürütmeyi düşünmekteydi. Buna göre Meşhed üzerine Suncek Muhammed ile Abdulaziz Han serdarlığındaki 6.000 Özbek‟i gönderecek kendisi de Herat‟ı kuşatmak üzere harekete geçecekti. Ancak Meşhed‟deki Kızılbaş emirleri Özbeklere karşı ciddi bir savunma hattı oluşturduklarından kuşatma iki ay kadar sürdü. Bu süre zarfında küçük çaplı çatışmalar yaşandı ancak bir sonuç elde edilemedi. Bunun üzerine Ubeydullah Han, Herat‟tan kısa süreliğine vazgeçip yönünü Meşhed‟e çevirdi ve oradaki birliğine yardıma gitti. Bu sırada Meşhed halkı iki aydır devam eden Özbek kuşatması nedeniyle erzak sıkıntısı çekmeye başlamıştı. Ubeydullah Han‟ın gelmesiyle sıkıntıları ve korkuları daha da artan Meşhed yöneticileri şehri Özbekler‟e teslim ettiler.
1534 Yılında Maveraünnehir‟de saltanat el değiştirdi. Ebu Said Han‟ın vefat etmesi üzerine kuzeni Ubeydullah Han, Özbek tahtına oturdu. Yeni Han, Maveraünehir ve Türkistan ülkesini daha önceden hakimi olduğu Buhara‟dan yönetmeye devam edecekti. Aynı zamanda oğlu Abdulaziz ile birlikte bir sonraki Horasan seferi için fırsat kollayacaktı.
1537 Ubeydullah Han‟ın Horasan‟dan vazgeçmemesi ve Safevîlerle çatışmakta bu kadar kararlı olması daha önceleri Yavuz Sultan Selim‟e de söylediği gibi dedesi Şeybanî Han‟ın intikamını almak ve onun hakim olduğu topraklarda hüküm sürmek hırsından kaynaklanıyor olmalıdır. Nitekim Ubeydullah Han, Özbek Hanlığı içerisinde adını Şeybanî Han ve haleflerinden II. Abdullah Han kadar duyurmuş ve azmiyle tarihçileri hayrete düşürmüş bir isimdir.
1539 Harezm‟de Özbek sultanlarından Anuş (Avaneş) Han ile İlbars soyundan gelen Sultan Gazi Sultan arasında hâkimiyet mücadelesi yaşandı ve İlbars Han soyundan birçok kişi katl edildi. Gazi Sultan‟ın iki oğlu küçük yaşta olduklarından öldürülmeyip Buhara‟ya sürgün gönderilmişlerdi. Babası Gazi Sultan‟ın intikamını almak isteyen Ömer Gazi, Taşkent valisi olarak görev yapan dayısı Barak Han‟dan yardım istedi, sonra da Harezm‟i feth etmesi için Ubeydullah Han‟ı bölgeye davet etti. Bunun üzerine Ubeydullah Han, aynı yıl itibariyle Buhara ve Taşkent askerleriyle Harezm‟e doğru yola koyuldu. Ürgenç hâkimi Anuş Han bu gelişme karşısında kaçmaya çalışmışsa da Vezir adlı yerde Ubeydullah‟ın ordusuyla karşı karşıya gelip mağlup oldu. Ubeydullah Han, elde ettiği bu zaferin ardından oğlu Abdulaziz‟i Ürgenç‟in başına geçirdi, kendisi de Buhara‟ya geri döndü. Ürgenç‟te bulunan Mangıt kabilesinden Sufiyan Halife‟nin çocukları ise içteki karışıklıklar nedeniyle Yusuf Sultan liderliğinde Derun hâkimi Din Muhammed Han‟a sığındılar. Mülteci Sultanları bahane eden ve Safevî askerlerinin desteğini alan Din Muhammed, Harezm‟e saldırdı ve Sufiyan Halife‟nin evlatları adına Harezm tahtının iadesini istedi. Abdulaziz Han müttefik ordu karşısında Harezm‟i boşaltıp Buhara‟ya geri dönmek zorunda kaldı. Bu gelişme üzerine Ubeydullah Han bir kez daha bölgeye geldi ve Hezaresp yakınlarında Din Muhammed‟in askerleri ile çatıştı. Savaşta mağlup olan Ubeydullah Han‟ın yanındaki birçok emir Din Muhammed‟e esir düştü, Ubeydullah Han ise çaresizce Buhara‟ya geri döndü. Şah Tahmasb, Din Muhammed‟in bu zaferinden haberdar olduğunda çok mutlu olmuş, ona hilat gönderdiği gibi yıllık bir miktar da para hibe etmişti.
1540 Abdullatif Han döneminde Ubeydullah‟ın oğlu Abdulaziz ile Şeybanî Han‟ın kardeşi, Hace Muhammed Han‟ın soyundan gelen Barak Han arasında Buhara hâkimiyeti üzerine bir süre anlaşmazlık ve çatışmalar yaşandı.
1540 Köşküncü’nün yeğeni Ubeydullah Han (1533-1539) İran’a başarıyla karşı durdu. Ubeydullah’ın peşinden gelen Abdullah’ın (1539-1540) kısa süreli saltanatından sonra tahtta oturan Abdullatif Han (1540-1551), Kanuni Sultan Süleyman’a haberler yollayarak, Şii tehlikesine karşı işbirliği teklifi sundu. Bunun neticesinde, İbrahim Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Tebriz’i zapt etti.
1544-1545 yılında Abdulaziz Han, Barak Han karşısında galip geldi ve Buhara‟da adına hutbe okutup para bastırmak suretiyle hâkimiyetini ilan etti. Abdulaziz‟in Buhara hâkimiyeti ise vefat ettiği tarih olan 1550 yılına kadar sürdü.
1550 Abdulaziz Han‟ın vefatı sonrasında Buhara erkânı ve ümerası, aralarında meşveret edip yeni Buhara hâkimi olarak Muhammed Şeybanî Han‟ın torunu, Suyunç Muhammed Sultan‟ın oğlu Muhammed Yar‟ı seçtiler. Ancak Hace Muhammed Han‟ın torunu Canibeg‟in oğlu Pir Muhammed, Buhara tahtına göz koymuş olduğundan bu kararı kabullenmek istemedi. O, Abdulaziz Han‟ın vefatı üzere taziyede bulunmak gerekçesiyle Belh‟den ayrıldı ve 17 Ağustos 1550 tarihinde Buhara‟ya gelip şehri ele geçirdi. Ancak onun Buhara hâkimiyeti sadece bir yıl sürecekti. Çünkü Buhara‟daki Celayir (Cubari) Şeyhleri onun hâkimiyetine karşı çıkmışlar ve Pir Muhammed Han‟ın yerine kardeşi oğlu olan Abdullah Han‟ı Buhara yönetiminde görmek istediklerini beyan etmişlerdi.
Tüm bu gelişmeler karşısında Yar Muhammed Sultan, oğlu Burhan Han ile birlikte derhal Buhara‟dan ayrıldı ve Abdullatif Han‟dan yardım istemek üzere Semerkand‟a gitti. Onların bu yardım talebi üzerine Abdullatif Han, Taşkent hâkimi Barak Han ile birlikte Buhara üzerine yürüdü. Amacı, Yar Muhammed Sultan‟ı Buhara‟nın başına geçirip akabinde Canibegleri cezalandırmak üzere Miyankal üzerine hücuma geçmekti. Böylece Buhara hâkimiyeti nedeniyle Hace Muhammed Han‟ın soyundan gelen Canibeg ailesi iki cepheye bölünürken Küçüm Han ile Muhammed Şeybanî Han‟ın torunları arasında Canibeglere karşı ittifak oluşturuldu. Bu durum tamamen amca-yeğen ve kuzenler kavgasıydı. Bu nedenle anlaşmazlığa düşenlerin iki farklı Özbek taifesinden olduğunu söylemek mümkün değildir.
1550 Yılında Taşkent valisi Barak Han, Maveraünnehir hâkimi Abdullatif Sultan‟ı ve Hisar-ı Şadman hâkimi Şah Muhammed Sultan‟ı ikna etmiş, onlarla ittifak kurup Horasan üzerine sefere çıktı. 957/ M. 22 Mayıs 1550 tarihinde Herat‟a ulaşan Özbek ordusu şehri kuşatma altına aldı. Herat hâkimi Şerafeddinoğlu Muhammed Han da şehrin dışında barikatlar kurdurup topçu ve tüfekçi birlikleriyle savunmaya geçti. Özbekler, şehirde kurulan barikatlarda çok iyi mücadele etmiş olmakla birlikte Şah Muhammed Sultan‟ın öldürülmesiyle ümitsizliğe kapılıp Barak Han‟ın izniyle 13 Haziran 1550‟de Maveraünnehir‟e geri çekildiler. Aynı savaşta Safevî tarafından Muhammed Han Şerafeddinoğlu vefat ettiğinden ve oğlu Kazak Han, Özbekler tarafından tutuklandığından Şehzade Muhammed Hüdabende, Horasan valiliğini bırakıp merkeze geri döndü.
1551 Nevruz Ahmed Han, 1551-1552 yılında Taşkent, Türkistan ve Hocend‟deki askeri taburları bir araya getirdi. Diğer taraftan dönemin Buhara hâkimi Burhan Sultan ile ittifak edip aynı anda Şehr-i Sebz ve Karşi üzerine iki koldan saldırı düzenledi. Kuzeyindeki bu gelişmeler karşısında Abdullah Sultan da amcası Pir Muhammed ile güçlerini birleştirdi. Netice itibariyle Canibeg askerlerinin Karşi‟de elde ettiği başarı, Nevruz Ahmed Han‟ın, Şehr-i Sebz kuşatmasını kaldırıp Taşkent‟e geri dönmesini sağladı. Barak Han‟ın, Küçüm Han soyundan Sultan Said‟in hâkimiyetindeki Semerkand‟a göz koyması ve Haziran-Temmuz 1554 tarihinde buraya saldırması üzerine yıllardır devam eden Küçüm Han-Suyunç Han kardeşlerin dostluğu bozuldu. Sultan Said, Semerkand‟ı terk edip Abdullah Han‟a sığındı. O da bu olayı Barak Han ile tekrar savaşmak için iyi bir fırsat olarak değerlendirerek Miyankal‟daki tüm askerlerini topladı, kardeşleri ve emirleriyle birleşerek Semerkand üzerine yürüdü. Bu sırada Barak Han, hâlâ Semerkand‟daydı. Canibeg ordusu şehre ilk hücumunu gerçekleştirip Nesef‟e çekildiğinde Barak Han işin vahametini anladı ve Buhara‟yı Sultan Said‟e vermeyi taahhüt ederek onu tekrar kendi yanına çekmeye çalıştı. Bu defa da Han‟ın Buhara hâkimi Burhan Sultan‟la olan ittifakı sarsılmıştı.
1551 Bu faaliyetler arada İran engeli olmasına rağmen Türkistan-Türkiye münasebetleri açasından mühim olduğu gibi, Osmanlı Devleti’nin Özbeklere silah ve asker yardımında da bulunması ilginçtir. Ancak 16. asrın ikinci yarılarında Özbek Türkleri arasında birliğin olmadığı, değişik beylerin farklı yerlerde kendilerini han ilan ettiklerini, buna bağlı olarak Nevruz Ahmed ile Burhan Han’ın aynı anda ortaya çıktıklarını, sonra Pir Muhammed ile İskender Han’ın ardından II. Abdullah’ın tahtta oturduğunu görmekteyiz.
1552 Türkistan Türklerinin karışık durumundan en çok istifade eden de, 1552'de Kazanı, 1556'da da Astrahan'ı alarak Başkırt Türklerinin memleketinde adım adım ilerleyen Ruslar olmuştur. 1740'da Başkırt memleketinin istilasını tamamlayan Ruslar, XVIII. asır boyunca Kazaklar arasındaki entrikalarını devam ettirmiş ve bir kısım Kazaklar ile Kazakistan'ın büyük bölümünü hâkimiyeti altına almışlardır.
1556 Özbekçe kaynaklara göre, 1556 yılında Avaniş Han Hive‟yi devletin başkenti olarak ilan etiği görülmektedir. Hive‟nin rolü 16. yüzyıl sonu-17. yüzyıl başlarında Amu Derya kolunun değişmesi ve Urgenç‟teki hayatın yavaş yavaş çöküşü neticesiyle artmıştır. Yeni yerleşim neticesiyle oluşan Yeni Urgenç şehri coğrafi konumu nedeniyle gelecekte Orta Asya‟nın zanaatçılık ve ticaret merkezi olarak gelişmesine zemin hazırlamıştır. Yeni Urgenç şehrinin gelişmesi Hive‟nin de yükselmesine etki göstermiştir. 17.yüzyılın başında Arap Muhammed Han (1602-1623) hükümdarlığı döneminde Harezm‟de siyasi istikrar sağlanmış, Hive kesin olarak devletin başkentliğini yapmıştır
1568 Baba Sultan idaresindeki Türkistan ve Fergana bölgesindeki Özbekler, Ocak 1568 tarihi itibariyle yön değiştirip Şehr-i Sebz‟e yöneldiler ve Ebu‟l-Hayr Han‟a destek olmak suretiyle vilayetteki muhalifleri yok ettiler. Abdullah Han ise amcası oğlu Din Muhammed Sultan da dâhil olmak üzere kendisine tabi tüm emir ve valileri Kesbi bölgesinde topladı ve Ocak Şubat 1568‟de Semerkand‟a doğru ilerledi. Nitekim Türkistan ve Fergana Sultanlarının Abdullah‟ı durdurmak üzere Semerkand‟a yönelmesiyle savaş alanı Maveraünnehir‟in kuzeyine kaymış oldu. Buhara ordusu Ribât-ı Cam mevzisinde ordugâhını kurdu ve bir süre sonra iki Özbek ordusu aynı mevkii de karşı karşıya geldi. Buhara ordusunun önde gelen serdarı Ali Merdan Bahadır düşman üzerine ilk saldırıyı başlattı. Ancak iki taraf da bir başarı gösteremeyip kendi taraflarına çekildiler. Bir sonraki yıl Türkistan askerleri Şehr-i Sebz ve Miyankal üzerine saldırılarına devam etmişlerse de bölgede uzun süre tutunamayıp Türkistan havalisine döndüler. Ancak özellikle de Miyankal‟daki tahribat Abdullah Sultan‟ı çileden çıkarmaya yetti. O, 20.000 kişilik kuvvetle Semerkand‟a doğru ilerleyip Karabaliğ mevkiisin de ordugâhını kurdu ve derhal düşman üzerine saldırıya geçti. Bu seferki çatışma Abdullah Sultan‟ın Türkistan Sultanları karşısında galibiyeti ile neticelendi, Nevruz Ahmed‟in iki oğlu da kendi ülkelerine çekildi. Abdullah Sultan ise zaferine rağmen Semerkand halkının direnişleri nedeniyle şehir üzerinde hâkimiyetini tesis edemedi.
1570 daki savaşın ardından 1569-1570 yılında hem Baba Sultan hem de Derviş Sultan ile II. Abdullah‟ın kuvvetleri arasında yer yer çatışmalar vuku bulmuş ve taraflar ağır kayıplar vermek suretiyle büyük darbe almışlardı. Ebu‟lHayr soyundan Sultanlar arasında yaşanan iç çekişmelere bu yıl itibariyle Yadigâr Han soyundan Harezm Özbekleri de dâhil olmuştu. Taniş‟in ifadesiyle Harezm lideri 20.000 kadar askeriyle Baba Sultan‟ın Miyankal saldırısına destek vermiş ancak bu ittifak Abdullah Han‟ı mağlup etmeye yetmemişti. Baba Sultan‟ın Buhara‟yı yağmalaması ise bardağı taşıran son damlaydı. II. Abdullah yine kalabalık bir ordu hazırlayıp Baba Sultan‟ın karşısına çıktı. Bu Türkistan Sultanı ise aynı cesareti gösteremediğinden barış sözlerinin ardına gizlendi. Netice itibariyle bu iç çekişmelerin devlet ve millet adına hiçbir faydası olmadığını gören Abdullah Han, ülke içindeki ikiliğe son vermek düşüncesiyle hiç tereddüt etmeden sulh teklifini kabul etti. Ancak bu sükûnet ortamı 1572 yılında Semerkand valisi Sultan Said Sultan‟ın vefatı ve Derviş Han ile Baba Sultan‟ın burayı ele geçirmek istemesi üzerine tekrar bozulacaktır. Abdullah Han bu gelişmelere kayıtsız kalmayacak, onları durdurmak için Haziran-Temmuz 1572 yılı itibariyle Semerkand‟a giderek Türkistanlı askerleri geri püskürtecektir.
DEVAM EDECEK
Cem Cüneyd Canan