KIZILELMA "HEDEF TURAN" AMA NASIL? (XLIII) (II)

22 Ekim 2024


   

ÖZBEKİSTAN (II)
      840 Karahanlılar Dönemi başlaması. Karahanlılar devletinin kurulduğu devirlerde, onun etnik esaslı nüfus yapısı Yettisuv, Isficab, Şaş, Doğu Türkistan‟ın batısı, Fergana‟nın kuzey doğusunda yaşayan Karluk, Çiğil, Töhsi ve Arğun gibi birçok kabile mevcuttu. Karahanlılar Maveraünnehir‟i kendi hükümranlığına aldıktan sonra, o yerlerde eskiden yaşamış yerleşik ve göçebe halkların yakınlaşması bir birleriyle karışması hızlanmıştır. Onların iktisadi, kültürel hayatı, gittikçe gelişmiş ve bu halklar tarım, zanaat ve ticaretle meşgul olmuşlardır.
      940 Özbek eserlerinde, Karahanlıların Karluk veya Çiğil kabilesine ait olduğu vurgulanmıştır. Karahanlılar sülalesinin 940 yılında ortaya çıkışı ifade edilmektedir. Karahanlılar‟dan ilk İslam‟ı kabul eden Satuk Buğra Han, Abdülkerim adını almış ve 960‟lı yıllarda İslam‟ın hızla yayılması neticesinde 200 bin aile Müslüman olmuştur. 
      1093 Harzemşahlar Dönemi
      1206 Moğol istilası
      1215 Harezmşahlar ile Cengiz Han arasındaki diplomatik ilişkiler 1215 yılında başlamıştır.
      1219 Cengiz Han 1219 yılında Otrar‟a saldırır ve Seyhun‟u ele geçirir. 1220‟de Buhara üzerine yürür. Aynı yılın Mart ayında Semerkant, Fergana, Tirmiz‟i Moğollar ele geçirir.
      1224 Cengiz Han hükümranlığının son dönemlerinde, 1224 yılında ele geçirilen toprakları çocuklarına taksim etmiştir. Irtiş nehri sahillerinden batıya kadar olan yerler, Sır derya‟nın delta kısmı ve Harezm‟ın kuzey batı kısımları büyük oğlu Cuci‟ye, Doğu Türkistan, Yedisu ve Maveraünnehir yerleri ikinci oğlu Çağatay‟a verilmiştir. Üçüncü oğlu Oktay‟a ise ata yurdu Moğolistan ve Çin, en küçük oğlu Tuluga ise, Horasan, Ġran ve Hindistan verilmiştir. Ve neticede Maveraünnehir yerleri Çağatay ulusu adıyla isimlendirmeye başlandı.
      1307 Özbekistan tarihinde hatta Türk-İslam tarihinde bu dönem özel bir yere sahiptir. Maveraünnehir, İran, Afganistan ve Azerbaycan‟da 1307 yılından 1506 yılına kadar hüküm süren Timurlular sülalesinin ortaya çıkışı Emir Timur adıyla başlamıştır. Emir Timur, Moğol İmparatorluğunun parçalanma bölünme döneminde tarih sahnesine çıkmıştır. Timur Maveraünnehir‟de Moğol İmparatorluğunu sona erdirip, mahalli etnik unsurlara dayalı yeni bir devlet yapısını oluşturdu. Maveraünnehir iki yüz yıldan fazla Moğol İmparatorluğu altında baskılara maruz kalmıştır. Bu devlet 14. yüzyılın ikinci yarısında Maveraünnehir‟de, Emir Timur veya Turan devleti olarak adlandırılmıştır. Emir Timur‟un ilk başta Moğollara karşı kurduğu bu devlet tarihi süreç içerisinde kendine özgü içtimai-iktisadi bir yapıya kavuşmuştur. Ve ondan dolayı o dönemin hem siyasi hem iktisadi hem ticari hem de askeri alanda en güçlü devleti olduğu malumdur. Turan devletinin Orta Asya vahalarıyla yürüttüğü ticari ilişkiler yeniden canlandı. Sosyal ilişkilerin gelişmesinde de bir takım ilerlemeler görülmüştür.     
      1312 Özbek tabiri, etnolojik bir terim olmayıp Cengiz Han’ın en büyük oğlu Cuci Han’ın hanedanından gelmiş olan Özbek Han’ın (1312-1347) adına izafeten verilen politik bir terimdir. Yakubovskiy’nin belirttiğine göre XIV. yüzyıl yazarlarından Hamdullah Kazvini, Tarih-i Güzide adlı eserinde, 1335 yılının Kasımı ile Aralığında Kafkasya’da harekette bulunan Özbek Han’ın askerlerini Uzbekiyan, Cuci ulusuna da Mamlakat-i Uzbeki yani Özbek Memleketi olarak isimlendirmiştir. 
      Bunun yanı sıra 14. Yüzyılda yaşayan Arap müellifleri “Nasrettin İbn Fırat (1361-1404), El-Asadi (1377-1477), El-Ayni (1361-1452) Özbek Han’ı “Çöl Sultanı” ve “Kıpçakların Padişahı” olarak isimlendirirken meşhur Arap Seyyahı İbn-i Batuta Özbek Han bir ülkesi, kuvvetli bir ordusu olan şanlı, şöhretli ve devletli bir sultan olup, Tanrının düşmanlarından biri olan Kostantine’ye/Bizans İmparatoru ile savaşa, cihat ve gaza etmeye vazifeli bulunmaktadır. Ülkesi gerçekten pek geniş ve büyük şehirlerle donanmıştır. Kefe, Kırım, Macar, Azak, Sağdak, Harezm ile taht kenti olan Saray bunların en meşhurları olarak sayılabilir...” Özbek Han döneminde Altın Ordu’da İslamiyet’in tamamıyla yerleşmesine büyük önem verilmiş ve bu suretle Altın Ordu Devletinde Şamanlık inancı bırakılmış ve ülke tam bir İslam ülkesi haline getirilmiştir.
      1312 Siyasi Bir Güç Olarak Özbekler Altun Orda ve Çingizli tarihini incelediğimizde 14. asırda Tokta Han, Emir Nogay’ın gölgesinden kurtulunca, Altun Orda Hanlığı içerisinde birliği yeniden sağlayarak, devlet nizamını kuvvetlendirmişti. Bu yüzden o 1312 yılına kadar başta kaldı. İşte onun ölümünden sonra, Çingiz Han’ın torunlarından Batu’nun tesis ettiği Altun Orda Hanlığı’nın (1227;1502) idaresine dokuzuncu han olarak, 1313 tarihinde yukarıda da değindiğimiz üzere, Tokta’nın yeğeni Öz Bek Han geçti. Özbek Han ilk günlerden başlayarak kararlı ve sert bir siyaset gütmüş, Kutlug Timur Noyan'ın nasihatleri sayesinde kısa bir zamanda birçok rakip ve düşmanlarından kurtulmuştur. Yine Kutlug Temür’ün tavsiyeleri sayesinde Öz Bek Han, Altun Orda’da İslâmiyetin tamamiyle yerleşmesine vesile olmuştur. Bu hadise Anadolu’da da büyük bir sevinç yaratmıştı. Öz Bek Tuna taraflarında Emir Nogay’ın şehadetinden sonra çoğalan Bizans ve Slavların nüfuzunu kırarak, tekrar Müslüman Türklerin baskısını artırmağa başladı.
      Böylece Altun Orda’nın en büyük hükümdarlarından birisinin devresi başlamış oldu. Öz Bek’in babası Tugrulca’nın han olmaması sebebiyle, Öz Bek’in de bu makama geçmesi meşru görünmüyordu. Fakat dedesi Mengü Temür’ün hanlığı göz önüne alınınca, ona pek itiraz edilmedi. Öz Bek Han tahtta çıktığında otuz yaşlarındaydı. Onun makamında tutunabilmesi ve rakiplerini zararsız hale getirmesinde emirlerden Kutlug Temür’ün büyük bir rolü olduğu biliniyor. 
      1313 Türk tarihinde önemli bir yere sahip bu Özbek halkının adını Ebu’l-gazi Bahadır Han, Altun Orda hükümdarı Öz Bek’ten getirir. Bilindiği üzere Altun Orda tahtına Öz Bek Han’ın (1313-1340) geçmesinden sonra, 1329 yılında Doğu Deşt-i Kıpçak’ta kendisine karşı istiklâlini ilân eden Gök Orda hanı Mübarek Hoca ve sülalesinin sona erdirilmesinde büyük hizmette bulundukları için Cuci neslinden Şibanlıların nüfuzları artmıştı. Ayrıca tarihi belgelerde Çingiz Han’ın ölmeden evvel torunu Şiban’a Uralların doğusu, Aktübe ve Turgay civarlarını yurt olarak verdiği yazılıdır. Dolayısı ile Öz Bek Han’a yardımcı olmaları sebebiyle Şibanlılar ile Öz Bek Han’ın emrindeki kitlelere daha sonradan Özbekler denmeye başlandığını belirtmekte fayda vardır. Öz Bek Han zamanına kadar mevcut olan kaynaklarda Özbek ulusu, Özbek ili, Özbekî veyahut da Özbekiyan tabirlerine rastlamıyoruz. Özbek halkının yaşadığı alan ise daha çok Ak Orda Hanlığının toprakları idi. Yine 14. yüzyıl Acem tarihçisi ve coğrafyacısı Hamdullah Kazvinî, Azerbaycan’a yapılan akınlardan bahsederken, Öz Bek Han’ın askerlerine Özbekler dendiğini belirtir. Yani başlangıçta şahıs adı olan Öz Bek, bir zaman sonra urug ismi olmuştur.
      1319 Özbek Han Tuna taraflarından Nogay'ın şahadetinden sonra çoğalan Bizans ve Slavların nüfuzunu kırarak tekrar Müslüman Türklerin baskısını artırmaya başladı. 1319'da Tuna' yı geçerek Edirne'ye kadar geldiler.
      1330 Öz Bek Han’ın orduları 1324’te Bulgar kralı Terter’e Bizans’a karşı yardım bahanesiyle Trakya’ya, 1330’da da Terter’in Sırplarla olan savaşında, ona yardımcı olmak gayesiyle Köstendil’e kadar ilerlemişti. O ayrıca Saray Berke şehrinin de imarına özen göstermiştir. Merkezi eski Saray’dan buraya taşıdı. Bu kente yeni camilerin yapılmasını sağlamıştır. 1334 tarihinde İbn Battuta burayı ziyaret ettiğinde şehre hayran kalmıştır. Öz Bek Han dış siyasette, Berke Han zamanında belirlenen ilkeler çerçevesinde kararlar aldı. Özellikle İlhanlılara karşı Mısır Memluklarıyla sıkı ilişkiler kurdu. O, Bizans imparatorluğuyla da münasebetlerini geliştirdi. Hatunlarından birisi Bizans prensesi idi. Rus knezlerini tam bir itaat altında tuttu. Kız kardeşi Konçaka’yı Moskova knezine vermiş, böylece kendisini Moskova’nın hamisi yaptırmıştır. Moskova Knezi ile Tver Knezi arasındaki çarpışmalar sırasında Moskovalıları desteklemiş, hatta bu mücadeleler sırasında kız kardeşi ölmüştür. Bundan sonra Türk kuvvetleri Moskova içlerine kadar ilerledikten başka, Moskova Öz Bek Han’ın yardımı ile süratle yükselmiştir. Fakat Türkler o sıralarda bunun ileride başlarına büyük bir bela olacağının maalesef farkında değillerdi. Kendi elleriyle bir düşman yarattılar. Malum olduğu gibi meşhur Arap seyyah Tancalı (Fas) İbn Battuta (1304-1377) Anadolu’daki seyahatinden ve Bursa’da Orhan Gazi ile görüştükten sonra Sinop üzerinden Kırım’a geçmiş ve Öz Bek Han’ın yurduna, Deşti Kıpçak’a gelmiştir. O, Öz Bek Han’dan bahsederken “geniş bir ülkesi, kuvvetli bir ordusu olan şanlı, şöhretli ve devletli bir sultandır. Tanrı’nın düşmanlarından biri olan Bizans imparatoru ile cihad ve gaza etmeye vazifeli bulunmaktadır. Ülkesi gerçekten pek geniş ve büyük şehirlerle donanmıştır” diyor. Öz Bek Han hakkında verdiği malûmatlarda onu övmektedir. İbn Battuta Saray şehrini, Bulgar yurdunu tasvir etmiş, sonra Harezm ve Ürgenç’e gitmiştir. Bununla beraber Öz Bek Han zamanında bütün Deşt-i Kıpçak boylarında Türkçe konuşulmaktaydı ki, bölgenin Türkleşme ve İslamlaşmadaki rolünü kimse inkâr edemez.
      1335 Özbek Han'ın orduları 1314'de, Bulgar Kralı Sventoslav'ın ölümünden sonra, kral George Terter'e Bizans’a karşı yardım bahanesiyle Trakya’ya 1330'da Terter'in Sırplarla olan savaşında ona yardımcı olmak gayesiyle Köstendil'e kadar ilerledi. Bu arada bazı hükümetlerle evlilik yoluyla da bağlar kurarak durumunu güçlendirmeye çalışmıştı. Ardından Özbek Han 1335 yılında Azerbaycan seferine çıktı. Bu sırada Bağdat Hatun tarafından zehirlenen Abu Said ölmüş ve İlhanlı Moğol hâkimiyeti de çökmeye yüz tutmuştu.
      1395 14. Asrın sonlarına doğru ise yeni bir güç olarak Emir Temür sivrilmekteydi. Bilindiği üzere Emir Temür’ün ilk faaliyetlerini icra ettiği bölge Maveraünnehir olmuştur. Temür 1395’te ele geçirdiği Özbek topraklarını Ak Orda beyi Urus’un çocuklarına paylaştırmıştı. Onun 1405’te Çin seferine karar verdiği bir sırada Otrar’da iken hastalanması ve ani ölümünün ardından, Temürlülerin son zamanlarında Özbekler saldırılarını artırmışlar ve güneye doğru sarkmışlardır. Ulug Beg’in devrinde Özbekler Semerkant’ı ele geçirip, yağma ettiler. Bu yıllarda Özbeklerle Türkmenlerin savaşları yüzünden Türkistan harabeye dönmüştü.
      1428 Varlığını en uzun sürdüren en büyük bağımsız hanlık Harezm Hanlığı ya da tarihte bilinen adıyla Hive Hanlığı‟dır. 15. yüzyıl sonunda Emir Timur tarafından kurulan devlet birçok küçük beyliklere bölünüp dağılmıştı. Büyük dağılmasıyla yerine küçük hanlıklar ortaya çıkmıştı. Onların yönetiminde çoğunlukla reel hâkimiyete sahip olmayan yarı bağımsız hükümdarlar olmuştur. Bu devirde Orta Asya‟nın kuzeyi Deşt-i Kıpçak‟ın doğu kısmındaki göçebe Özbeklerin hükümdarı Abulhayr Han‟ın (1428-1469) torunu Muhammed Şeybani Han‟ın ordusu güç toplamaktaydı. Aslında Muhammed Şeybani‟yi Maveraünnehir üzerine gönderen Mahmut Han‟dır. Çünkü Şeybani‟ye Mahmut Han 1488‟de Türkistan‟da bir yurtluk verecektir. Şeybani de bu on iki yıl içinde güçsüz kalan Maveraünnehir‟e saldırmak için Özbeklerin çoğunluğunu toplayarak büyük bir askeri güç oluşturmuştur.
      1428 Öz Bek ailesinden Tuglu Şeyh oğlu Ebu’l-hayr Han 17 yaşındayken (1428-1468), şimdiki Tobolsk’un batısında Tura Irmağı kıyısında han ilan edildi. Cuci ulusuna ait pek çok yeri kendisine kattı. Ebu’lhayr Han daha sonraları merkezini güneye, Sığnak bölgesine taşımış idi. O, Temürlü şehzadeleri arasındaki taht kavgalarına da bulaştı. Önce Temürlülerden Ebu Said’in başa geçmesine yardım etmiş, Ulug Beg’in kızlarından birini de almış, ancak daha sonra ona yüz çevirmişti.
      1449 Eğitim ve Kültür Hayatı Özbekistan bölgesi, Türkistan’ın eğitim bakımından en köklü yapısına sahiptir. Daha Temürlüler ve Özbek Hanlıkları zamanında buralarda ilim faaliyetlerinin yoğunluğuna şahidiz. Mesela 1447-1449 arasında saltanat süren Ulug Beg’in kurmuş olduğu rasathanedeki çalışmalar son zamanlara kadar devam etmiştir. O, astronomi ilminde çığır açan yeni bir takvim yayınlamış, ünlü Türkçü devlet adamı Ali Şir Nevaî (1441-1501) “Muhakemet’ül-Lûgateyn” adlı eseriyle Türkçenin üstünlüğünü göstermeye çalışmıştır. Nevaî yaşadığı çağda, Türk edip ve şairlerinde gördüğü İran ve Farsça hayranlığına tepki olarak, Türkçe yazmaya ve Türkçeyi geliştirmeye karar vermiş ve bu suretle de “Dilde Türkçülük” hareketinin önderlerinden olmuştur. Aslında o Arapça ve Farsçayı da çok iyi kullanabiliyordu, ama mensubu bulunduğu milletin insanlarına kendi dilleriyle seslenmeyi ilke edindi. Bu yüzden de Kaşgarlı Mahmud ekolünün takipçisi olarak Türkistan’da büyük itibar görmüş ve sevilmiştir. Nevaî yalnız bir şair olmakla kalmamış, aynı zamanda 15. yüzyıl Türk sanatından İran ve Çin tesirini de uzaklaştırmaya öncülük etmiştir. 
      1456 Ebul-Hayr’ın oluşturduğu Özbek konfederasyonu uzun sürmemiştir. Hanlık, 1456-1457 yılları arasında olan yoğun istilalar sonucunda çöküntüye uğrayıp, Ebul-Hayir’e bağlı Kırey ve Canibek Sultanlarının ondan ayrılmaları ile bölünmeye başlamıştır.
      1456 Senesinde Kalmukların hücumuna uğrayan Özbek Türkleri büyük zaiyatlar vermiş olmalarına rağmen, Muhammed Şiban’dan sonra (1500-1510) Buhara bölgesine akınlar yapmaya başladılar. Elbette ki Türkistan’da Ebu’l-hayr ve Özbekler gibi yeni bir gücün ortaya çıkması, bölgenin eski sahipleri durumunda bulunan Altun Orda beylerini, Sibir Hanlarını ve Nogay mirzalarını harekete geçirmişti. Hem bunların saldırıları, hem de kendi iç bölünmeleri yüzünden Ebu’l-hayr Han’ın oldukça yıprandığını görmekteyiz.
      1456 Batı Sibirya’da, şimdiki Tobolsk yakınlarında yer alan Tura Irmağı kıyısında, Nogay Türklerinin de desteğini alarak hanlık makamına oturduğu söylenen Öz Bek ailesinden Tuglu Şeyh oğlu Ebu’l-hayr Han (1428-1468) devrinde Özbekler daha da kuvvetlendiler. 
      1495 Muhammed Şiban Han’ın saltanatının başlangıç yıllarında Altun Orda hükümdarları ve Kazak Türkleriyle mücadelelerine şahit oluyoruz. Hatta bu savaşlar sırasında müthiş bir soğuğa yakalanan Ebu’l-hayr Han hastalanarak ölmüş, aralarında Şiban’ın da bulunduğu şehzadeler canını zor kurtarmışlar idi. Şiban Han 1495’te Maveraünnehir’e girdi, birkaç yıl sonra da bütün bu bölgeyi ele geçirdi.
      1499 Yılında Semerkant’ın Temürlü hâkimi Baysungur Mirza, Babur’a karşı ondan yardım istemiş fakat o, düşmanını kalabalık görünce geri çekilmiştir.
      1499 1499-1501 yılları arasında Moğol, Özbek ve Çağatay ulusunun siyasi durumu ve hâkim yöneticilerin genel bir portresini çizmek gerekirse durumu Şöyle özetlemek mümkündür. Bu tarihlerde merkezi Andican olan Fergana ülkesinde Ebu Said Gürgan‟ın oğlu Mahmud Gürgan‟ın vefat etmesi üzerine oğulları Baysungur Mirza ile Sultan Ali Mirza arasında taht kavgaları yaşanmaktaydı. Aynı zamanda onlarla Muhammed Şeybanî Han arasında da Buhara ve Semerkand hâkimiyeti üzerine uzun süren çatışmalar vuku buluyordu. Aynı tarihlerde Horasan‟da Timur Sultan soyundan Sultan Hüseyin Mirza hüküm sürüyordu. Onun yönetiminde, Timur Devleti yeniden güçlü konuma gelmişti. Ancak bu durum kısa süre sonra olumsuz yönde değişim gösterdi. Deşt-i Kıpçak‟ta tüm Cuci ulusunu çevresinde toplamayı başaran Burunduk Sultan söz sahibi iken Taşkent‟te Çağatay Han soyundan gelen ve babası Yunus Han tarafından Moğol tahtının teslim edildiği Sultan Mahmut Sultan bulunmaktaydı. Andican ise Yunus Han‟ın Taşkent‟e gitmesiyle yönetimi devr alan küçük oğlu Sultan Ahmed Han‟ın idaresinde kalmıştı.
      1499 1499-1500 Yılında Moğol Han‟ı Sultan Muhammed Mirza‟nın çocukları arasında anlaşmazlıklar yaşandığını duyan Muhammed Şeybanî Han, mevcut karışıklıklardan istifade ederek Maveraünnehir‟i ele geçirmek istedi ve derhal Semerkand üzerine saldırıya geçti. Şehrin valisi Sultan Ali Mirza Özbeklerle savaşmak yerine tüm gücüyle Şehri savunmaya çalıştı ancak başarılı olamadı. Bu sırada Buhara hkimi Muhammed Bâkır Tarhân 10.000 kadar askerle Sultan Ali Mirza‟nın yardımına yetişti ise de Semerkand‟ı kurtarması mümkün olmadı. Üstelik bu defa Buhara da Özbek kuşatmasına maruz kalmıştı. Üç gün süren kuşatmanın ardından Buhara hâkimi, Şeybanî Han‟a hediyeler gönderip özür diledi ve itaatini arz etti. Bunun üzerine Özbek Han‟ı Şehrin tasarrufunu emirlerinden Mir Muhammed Salih‟e verdi ve Semerkand bölgesine geri çekildi. Bir süre sonra Semerkand‟ın önde gelenlerinden Hace Ebu‟l-Mekarim, Muhammed Babür Sultan‟a haber gönderip Şehrin kapılarını ona açacağını söyleyerek davet etti. Bunun üzerine Babür Sultan, 240 kişiyle Semerkand‟ı feth etmek üzere o tarafa yöneldi. Babür Sultan, Semerkandlıların tahriki sonucunda Şehirdeki Özbeklerden 500 kadar kişiyi katl ettirdi. Durumdan haberdar olan ve hemen atağa geçen Şeybanî Han, 8.000 kişiden oluşan ordusuyla şehre girdiğinde Babür Sultan da 1000 kadar süvarisiyle Özbeklerin arkasından saldırıya geçmişti. Ancak Babür, kalabalık Özbek grubu karşısında mukavemet gösteremediğinden mağlup olup Andican‟a akabinde Kabil‟e çekildi. Bu olaydan sonra Şeybanî Han Semerkand‟ı kendisine başkent yaptı. Buhara‟ya kardeşi Mahmud Sultan‟ı, Türkistan‟a ise diğer kardeşleri Küçüm (Köçküncü) Han ile Suyunç Hace Sultan‟ı tayin ederek Turan ülkesinde kendi devletini kurdu. 
      Şeybanî Han‟ın bölgede bu kadar rahat hareket etmesinin temelinde Fergana merkezli Moğol Devleti‟nin içinde bulunduğu sıkıntılar ile Maveraünnehir hâkimi Hüseyin Baykara‟nın ilerleyen yaşı dolayısıyla Özbek ilerleyişine müdahale edememesi vardı. Buhara ve Semerkand‟daki hâkimiyeti Moğol serdarlarının saldırılarıyla zaman zaman sarsılsa da kısa süre içerisinde yeniden düzen kurmaya muvaffak oluyordu. Sultan Babür‟ün ifade ettiği üzere Hüseyin Baykara, Şeybanî Han‟ın Türkistan‟da göründüğü ilk zamanlar bölgedeki faaliyetlerinden rahatsızlık duymamış, hatta Babür Sultan‟ın, Özbeklere karşı ittifak çağrısını dikkate almayarak Özbeklerin tarafında yer almıştı. Ancak Özbeklerin Maveraünnehir‟deki şehirleri zapt etmesi üzerine vefatından kısa bir süre önce bu ilerleyişe son vermek istemiş, Babürle birleşip karşı harekete geçmişti. Lakin ömrü bu seferi sonlandırmasına yetmeyecekti. Nitekim Şeybanî Han, tüm gayretlerine rağmen dönemin Maveraünnehir hâkimi Timur Sultanı Hüseyin Mirza‟nın vefatından önce dikkat çekici bir başarı elde edemedi. O, her ne kadar Semerkand‟ı ele geçirse de buradaki hâkimiyetinin devam etmesi için Moğol Han‟ı Sultan Ahmed Han‟ın desteğine ihtiyaç duyduğundan ona tabii olmak durumunda kaldı.
      1500 Buhara Hanlığı (Emirliği)
      Maveraünnehir‟de 16.yüzyıldaki istikrarsızlık neticesinde Buhara tahtında hak iddia edenlerden biri olarak Abdullah Han meydana çıktı, Juybar şeyhleri tarafından desteklenen Abdullah Han, dağılan beylik ve vilayetleri birleştirmeyi başarmıştır. II. Abdullah Han devrinde Buhara kesin olarak devlet başkenti, memleketin siyasi, iktisadi ve idari merkezi olmuştur. Bundan dolayı tarihçiler tarafından “Buhara Hanlığı” diye adlandırılmaya başlanmıştır. Bu hükümdar devrinde zanaat üretimi iç, dış ve transit ticaretin arttığı görülmüştür. Para reformu Hanın ticaret için en kolay imkânları oluşturmak amacını gözde tutan iç siyasetin terkibi kısmıydı. Buhara Hanlığı‟na 23 büyük şehir bağlanmış: Buhara‟nın doğusunda; Hazara, Kermine, Taşkent, Hokand, Namangan, Andican, Karşı, Badahşan ve Hisar; kuzeyinde Vabkent, Nurata, Şehrisebz, Semerkant ve Türkistan; güneyde, Belh, Andhay ve Kutnam; batıda, Karakul, Yayçı ve Çarcöy şehirleriyle sınırlanmıştır. Buhara Hanlığı İran, Hive ve Kazak juzlarıyla komşuluğunu Rus işgaline kadar sürdürmüştür. 18. yüzyılın belgelerine göre Buhara Hanlığı‟nda iki milyon kişi, başkent Buhara‟da 60 bin kişi civarında, Semerkant‟ta 50 bin kişi yaşadığı kayda geçmiştir.
      1500 Babur bir ordu toplayarak, 1500 senesinde Mogolistan ya da Doğu Çagataylı hanlarından Yunus’un oğlu Mahmud’un desteği ile Buhara ve Semerkant’ı zaptetti. Bu sırada bütün ülke ayaklandı ve Özbeklere bir katliam yapıldı. Ancak Buhara ve çevrelerini koruma altına alan Şiban Han birkaç ay sonra tekrar saldırarak, Babur’u tam bir hezimete uğrattı. 
      1500 Özbek ailesinden Ebul-Hayir Han (1428-1468) zamanında Özbekler birbirleriyle daha da kenetlenmişlerdir. Özbek-Şeybani sülalesinin hâkimi olan Ebu’l Hayr zamanında Özbekler Güney Sibirya’nın Tümen şehrindeki merkezlerinden Deşt-i Kıpçak topraklarına girmiş ve Sirderya taraflarını işgal etmişlerdir. Bu işgalden sonra Özbekler kendi aralarında Özbek, Kazak ve Nogay olmak üzere 3 gruba bölündüler. Muhammed Şeybani Han(1500-1510) zamanında Maveraünnehir’in tamamını ellerine geçirmişlerdir. Fakat aynı yıllarda, İran’da başka bir Türk’ün, Şah İsmail’in (1499-1524), Şiiliği başarıyla siyasi bir aksiyon olarak kullanıp kurduğu devlet, Safevi Devleti, Özbek hâkimiyetini tehdit etmeye başlamıştır. Özbekler ve Safeviler İran’ın zengin doğu bölgesinin hâkimiyetini ele geçirmek için mücadele ediyorlardı. Bu mücadelenin kızışmasında Özbeklerin Sünni, Safevilerin Şii olmasının da çok büyük etkisi vardır.
      1505 Şeybani Han 1505 yılında başkent olan Urgenç‟i 11 ay kuşatarak Harezm‟i istila etmiştir. Safeviler ve Şeybaniler arasında süren savaş Maveraünnehir‟in belli başlı şehirlerini de işgal etmiş, ama Şiilere düşman olan Urgenç halkı, Ebul Hayrlı İlbars önderliğinde işgalcilere karşı ayaklanır ve 1512 yılında bağımsız Hive Hanlığı ortaya çıkar.
      1505 Ulug Beg’in ölümünden sonra (1449) Temürlüler arasında bir taht kavgası kavgası başlamış ve 1452’de Miran Şah’ın torunu Ebu Said, Özbek hanı Ebu’l-hayr’dan yardım alarak Semerkant’ta tahtta oturmuştu. Kalmuk felaketi Ebu’l-hayr Han’ın otoritesini büyük ölçüde sarsmıştı. Yine Cuci neslinden Kirey ve Canı Bek gibiler Çagatay Hanlığından yardım talep ettiler. Cuci ulusu ve Özbek kabileleri arasındaki bu ayrılma son derece önemli tarihî bir olaydır. Onlara bağlı aşiretlerin daha sonra işgal ettiği saha göz önüne alınırsa bunun ehemmiyeti anlaşılır. Ebu’l-hayr Han itaat altına almak istediği işte bu Kazaklara karşı yaptığı bir savaşta maktul düştü yahut da felç olup, öldü. Ebu’l-hayr Han’ın oğlu Şah Budak da babasıyla aynı yıl (1468), Çagatay hanı Yunus tarafından öldürülmüştü. Şah Budak’ın oğlu Muhammed Şiban 10 yaşından itibaren maceralı bir hayatın içinde pişti yürümekten de geri durmadı ve eski hamisi Mahmud’u beş oğluyla birlikte 1508 tarihinde Hocend Suyu’nda (Sır Derya) boğdurdu. Şiban Han ayrıca 1505’te 30.000 kişilik ordusuyla Ürgenç’e sahip oldu. 1507’de de Temürlülerin elinde bulunan Horasan bölgesini aldı. Bu sebepten Şah İsmail, ona “bana ait topraklarda faaliyette bulunma ve Horasan’dan çekil” dedi. 

DEVAM EDECEK

Cem Cüneyd Canan

Cem Cüneyd Canan © 2006 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön