KIZILELMA "HEDEF TURAN" AMA NASIL? (XLIII) (I)

22 Ekim 2024


                     TOPLAM NÜFUS        TÜRK NÜFUS                      KM2
Özbekistan      34.230.400                32.866.000                      448.978   

ÖZBEKİSTAN
      Anadolu‟yla tarihi kökleri aynı kaynaktan gelen din, dil, örf ve adetleri aynı olan nadide ülkelerden biri bugün Orta Asya coğrafyasının merkezi olan Özbekistan‟dır.
      Özbekistan, Orta Asya coğrafyasında bulunan Türkî Cumhuriyetler içinde tarihi, kültürel ve ekonomik potansiyel bakımından önemli bir yere sahiptir. Çünkü Özbekistan halkının meskûn olduğu coğrafya, Müslüman Türk halkının siyasal, ekonomik, kültürel ve medeniyet tecrübesinin vücut bulduğu ilk yer olması hasebiyle ayrı bir öneme sahiptir. Türklerin, İslam dinini seçmeleriyle ve yerleşik hayatın benimsenmeye başlanmasıyla birlikte Müslüman Türk sosyo- kültürel merkezler olarak Buhara, Taşkent ve Semerkant yerleşkeleri, günümüzde Özbekistan sınırları içinde kalmaktadır. Orta Asya coğrafyası diğer bir ifadeyle Türkistan coğrafyasının merkezi günümüzde Özbekistan olarak isimlendirilmektedir. 
      Orta Asya’nın merkezinde, Amuderya ve Sirderya nehirleri arasında yer alan Özbekistan Cumhuriyeti’nin yüzölçümü 448.978 km2 dir. Doğudan batıya 1425 km’ye ve kuzeyden güneye 930 km’ye uzanan topraklar üzerinde yerleşmiş olan ülkedir.  Orta Asya Cumhuriyetleri’nin ortasında yer alan Özbekistan’ın kuzeyinde Aral Denizi ile Kazakistan, doğusunda Kırgızistan ve Tacikistan, güneyinde ise Afganistan ve Türkmenistan, batısında da yine Türkmenistan bulunmaktadır.
      Aral Gölü, Kazakistan ve Özbekistan içinde kalmaktadır. Amu Derya Nehri’nin bir kısmı Türkmenistan ile olan sınırını teşkil etmektedir. Ayrıca Zerefşan Irmağı da bu ülke toprakları içerisindedir. Ülkenin doğusunda Üst Yurt Platosu bulunmakla beraber Turan Çöküntüsü ve Kızıl Kum Çölü önemli bir yer işgal etmektedir. Tanrı Dağlarının bir ucu Özbekistan’a kadar ulaşmaktadır. Ülkenin % 11’i ormanlıktır. Özbekistan’ın en büyük şehri Taşkent’in nüfusu 2021 istatistiklerine göre 3 milyon civarındadır. Önemli şehirleri arasında Buhara, Semerkant, Hokand, Namangan, Andican, Ürgenç ve Hive vardır.
      Özbekistan topraklarının 2/3’nü batıda uzanan düz ve kurak arazilerden oluşur. Kuzeybatıda alüvyon Turan ovası ile güneyde Amuderya ırmağı arasındaki 300.000 km2’ lik alanı Kızılkum Çölü kaplar. Ülkede orman sahası son derece azdır. 1.200.000 hektarlık orman alanı, ülke arazi oranına göre ancak % 2,7’ dir. 
      Ülkenin güneydoğusunda yer alan dağlar, Altay ve Tanrı Dağlarının batı uzantılarıdır. Doğu kesiminde yer alan Fergana Havzasını çevreleyen dağların yükseltisi 3500- 4500 m. arasında değişir. Karjan (4229 m), Pokem (4299 m), Çatkal (4045 m), Kuramin (3000 m) ve Ugan dağ sıraları, Tanrı Dağlarının batı uzantılarıdır. Ülkedeki Gissar (Gossar) sıradağları üzerinde yer alan Baysun Dağının yükseltisi ise 4424 m.dir. Özbekistan’daki dağların en yüksek zirvesi ise deniz seviyesinden yüksekliği 4643 m.dir. 
      Ülkenin doğusunda, Türkistan’ın en geniş ve verimli vadisi olan Fergana Havzası yer alır. 300 km uzunluğunda ve ortalama genişliği 100 km olan bu havzanın büyük bir kısmı Özbekistan topraklarında olmakla beraber, bir parçası Kırgızistan, diğer bir parçası da Tacikistan topraklarındadır. Havza, Hocent mevkiinde, 40 km. genişliğinde bir gedikle batıya doğru açılır. Andican, Namangan, Hokand ve Fergana gibi kalabalık şehirler bu vadi üzerinde kurulmuşlardır. Fergana Havzası’nın kuzeybatısında bulunan ve Çırçık ve Angren Vadileri arasında yer alan Taşkent ovası da Sirderya vadisinde yer alır. Ülkenin orta kısmında ise Pamir Dağlarının batısında kalan Zerefşan, Semerkand ve Buhara Ovaları ile bunların güneyinde, içinde Karşı ve Tirmiz nehirlerinin aktığı kendi adlarındaki ovalar bulunmaktadır. Yine ülkenin kuzeybatı kesiminde Aral Gölü çevresinde yer alan Turan Ovası, Üst- Yurt Platosu ve Amuderya deltası vardır. Şüphesiz bütün bu vadiler, Özbekistan’ın birer can damarlarıdırlar. Ayrıca Özbekistan, Aral Denizinin güneyinde uzanan topraklar üstünde kurulan Karakalpak bölgesini de içine almaktadır.
      Ülkenin en önemli nehirleri Amuderya ve Sirderya’dır. Ancak bu nehirlerin tamamı Özbekistan toprakları içinde yer almamaktadır. Bu nehirlere dökülen önemli kanallardan Çirçik ve Şarabad Nehirleri ülke sınırları içinde bulunmaktadır. Bu nehirlerden başka Özbekistan’da irili ufaklı 600 kadar da akarsu bulunmaktadır.
      Özbekistan idari yönden 12 vilayete ayrılmıştır. Bunlar, Andican, Buhara, Cizzah, Kaşkaderya, Navoi, Namangan, Semerkand, Surhanderya, Sirderya, Taşkent, Fergana ve Harezm’dir. Özbekistan’da 157 nahiye, 123 şehir, 118 kasaba ve 1245 köy bulunmaktadır. 
      Özbekistan içinde bir özerk cumhuriyet olan Karakalpakistan, Karakalpak Türk boyunun yaşadığı bir idari bölgedir. Karakalpakistan 1925 yılında Kazak SSC’nin özerk bölgesiyken 20.07.1930’da Rusya’ya devredilmiş, 20.03.1932’de Karakalpak Özerk SSC statüsü kazanmış ve Aralık 1936’da Özbekistan’a dâhil edilmiştir. Karakalpak Özerk Cumhuriyeti’nin yüzölçümü 164.900 km2 olup, başşehri Nukus’tur. 1989 nüfus sayımına göre 1.212.207 olan toplam nüfusun 388.614’ünü oluşturan Karakalpaklar, kendi ülkelerinin nüfusunun ancak % 32’sini oluşturmaktadırlar.
      Fergana Vadisinin doğusunda yer alan Andican Bölgesi kuzeydoğu ve güneyde Kırgızistan, batıda Fergana, kuzeybatıda Namangan Bölgesi ile sınırlandırılmıştır. Özbekistan’daki en yoğun yerleşim yeri olan bu bölge toplam nüfusun 4/5’ünü oluşturmaktadır. Andican Bölgesinin merkezi Andican şehridir. Şehir, XI. yy.’ da Selçuklu Türklerinin hâkimiyeti altına girmiştir. XII. yy. da ise Fergana’nın merkezi olarak zikredilmiştir. Andican XIV. yy. ve XV. yy.’ lar da Fergana ülkesinin merkezi olmuş Kaşgar’a giden ticaret yolu üzerinde bulunması itibariyle, büyük bir ehemmiyet kazanmıştır. 1875’te Hokand Hanlığı ile birlikte Rus hâkimiyetine girmiştir. 1902 yılında vuku bulan büyük bir deprem, şehri harap ederek 4500 kişinin ölümüne sebep olmuştur. Andican, Rus ihtilaline kadar, Türkistan Genel Valiliğine bağlı Fergana Eyaletinin bir kaza merkezi iken 1924’ten itibaren Özbekistan’a bağlanmıştır.
      Buhara Bölgesi, Özbekistan’ın orta kesiminde yer alır. Yüzölçümü 39.400 km2’ dir. 1938’de oluşturulan Buhara’ya bağlı toprakların büyük bölümü 1982 yılında, kuzey ve doğu sınırında yer alan yeni Nevai yönetim birimine verilmiştir. Başlıca kentler yönetim merkezi Buhara, Kağan ve Gueduvan’dır. Nüfusunun %70’inden fazlasını Özbekler oluşturur. Buhara yönetim biriminin merkezi olan Buhara şehri, Zerekşan bölgesinin aşağı mecrası üzerindedir. Bugünkü Buhara’nın bulunduğu yerde, İslamiyet’ten asırlarca önce bir şehir kurulmuştur. Şehrin Muhammed Narşahi tarafından yazılan (943/ 944) bir tarihi vardır. Birçok kıymetli bilgiyi ihtiva eden bu eser, bilhassa şehrin tarihi topoğrafyası bakımından ayrıca bir kıymete haizdir. Narşahi, Buhara şehrini şu şekilde tanımlamıştır: “....Şehir fetih zamanında yalnız Şehristan yani asıl şehirden ibaretti. Bunun dışında münferit birkaç saray ile küçük mahalleler bulunmaktadır...” XVI. Yüzyıl başından 1868 yılına kadar müstakil, o tarihten 1920 yılına kadar Rusya’nın himayesi altında yarı müstakil bir Türk hanlığı olan Buhara’da bu müddet zarfında üç Türk sülalesi hüküm sürmüştür: Şıbanoğulları (1500-1599), Astırhan Hanları (1599-1785) ve Mangıt Hanları (1785-1920). Eylül 1920’de Buhara, Rus Bolşevikleri tarafından işgal edilmiştir. 1924 yılında Buhara Halk Cumhuriyetinin ortadan kaldırılması ile birlikte şehir Özbekistan Cumhuriyetine dâhil edilmiştir. Buhara sanat eserleri bakımından ortaçağ mimarisi için adeta bir müze gibidir. İslam devri mimari abidelerinden İsmail Samani türbesi zikre değer. Murabba bir plan üzerine inşa edilmiş olan bu türbenin dört köşesinde sütunlar vardır ve duvarları tuğla tezyinat ile süslenmiştir. XII. yy. abidelerinden 1127’de Arslan Han tarafından yaptırılan Kalyan Minaresi ile XII. yy. planı üzerine 1540 senesinde inşa edilmiş olan Ulu Camii de tarihi abidelerdendir. Uluğ Beyin medresesi ise XV. yüzyıla aittir. Buhara mimarisinin parlak devri XVI. yüzyıla rastlar. Nitekim bir Arap Medresesi (1536) Abdal-Han Medresesi bu devir eserlerindendir.
      Navoi eyaleti, Özbek SSC Yüksek Sovyeti Prezidiumu’nun 20 Nisan 1982 tarihli kararı ile ülkenin 12. vilayeti olarak teşekkül ettirilmiştir. Bu yeni eyalette Navoi, Zarafican ve Üçkuduk adlı belli başlı üç şehir bulunmaktadır. Merkezi, Navoi olan eyaletin yüzölçümü 110.800 km2, 1991 yılı nüfusu ise 683.000’dır. Bölgenin en büyük bölümünü Kızılkum Çölü kaplamaktadır. 1950’li yıllarda zengin doğalgaz, altın ve uranyum yataklarına rastlanması bu bölgenin süratle gelişmesine ve bölgenin merkezi durumundaki Navoi (1958’e kadar Kermine) şehrinin çabuk büyümesine yol açmıştır.
      Merkezi Karşi olan Kaşkaderya vilayetinin yüzölçümü 28.400 km2 dir. Özbekistan’ın güney kısmında bulunması sebebiyle oldukça sıcak bir iklime sahiptir. Başkent Karşi dışında Şehrisebz, Kasan, Kamasi, Çirakçi, Kitab, Yekkebağ, Kesbi, Usman, Yusuf, Nişan, Baharistan, Dehkanabad, Mübarek gibi birçok küçük şehri mevcuttur. Kaşkaderya aynı zamanda pek çok tarihi şahsiyeti bağrında büyütmüş bir bölgedir.
      Cizzah Bölgesi, ülkenin iç bölgesinde Zerefşan ile Sirderya nehirleri arasında yer alır. Kuzeyinde Kazakistan, güneyinde Tacikistan, batısında Semerkand, doğusunda ise Sirderya bölgesi bulunur. Cizzah Bölgesi 20.500 km2 alana yayılmıştır. Bölgenin güney tarafında Türkistan sıradağları, batı tarafında Nurata sıradağları bulunur. Cizzah şehri 1973 yılından itibaren aynı adı taşıyan eyaletin merkezi statüsündedir.
      Yüzölçümü 16.400 km2 olan Semerkand bölgesinin güneyinde Zerefşan Vadisi, kuzeyinde Nuratau ve Aktau Dağları ile birlikte Zerefşan Irmağının orta bölümü yer alır. Semerkand Bölgesinin merkezi olan Semerkand şehri kültür tarihindeki mevkii ve güzelliği ile Türkistan’ın en eski ve dünyaca tanınmış kentlerinden biridir. M.Ö. 329 yılında Büyük İskender’in işgaline uğrayan şehir, M.S. 6. yüzyılda Orta Asya Türklerinin,  8. yüzyılda da Müslüman Arapların egemenliğine girmiştir.
      1868 yılında Ruslar tarafından zapt edilen Semerkand, 1920 yılına kadar Buhara Hanlığının toprakları içinde yer almıştır. 1924 yılında Özbek SSC’nin kurulmasıyla Özbekistan toprakları içinde yer alan şehir 1930 yılına kadar Özbekistan’ın başkenti olmuştur. Semerkand’ın Registan Meydanı ve medreseleri Semerkand şehrinin bir simgesi halindedir. Registan Meydanı’n da 15. ve 17. yy. arasında yapılmış üç önemli medrese vardır. Soldaki en eski medrese 1417-1428 yıllarında yapılan Timur’un torunu Uluğ Bey medresesidir. Ortada Tillekari Medresesi, diğer yanda ise Uluğ Bey Medresesinin 17. Yüzyıl da yapılmış bir kopyası olan Şirdar Medresesi yer alır. Semerkand’ın 35 km dışında Hortan kışlağında İmam-ı Buhari’nin Türbesi, Camii ve Medresesi bulunmaktadır. Ayrıca, Semerkand surlarının dışında Hazret-i Şah Zinde Türbesi, Timur’un Türbesi Gur-ı Emir, Hoca Abdi Türbesi ve Medresesi, Ubeyrullah-ı Ahrar Medresesi, Hazret-i Hızır Mescidi, Çoban Ata Türbesi, Ebü’l-Leys Semerkandi’nin mezarı gibi Türk- İslam medeniyetinin izlerini taşıyan eserler Semerkand’ın tarihi değerini artırmaktadır. Timur döneminde Semerkand’ı ziyaret etmiş olan Ruy Gonzales de Clavijo Semerkand’ın zenginliğini ve ihtişamından bahsederek o dönemde şehre “Semerkand” adı verildiğini zikretmiştir. Ayrıca, ipekli fabrikasının bulunduğunu, ipekliden başka sırmalı elbiseler, rengârenk kumaşlar imal edildiğini gördüğünü söylemiştir. Özbekistan Cumhuriyeti’nin yedinci eyaleti olan Semerkand, 16.400 km2 lik bir alana ve 2.226.000 kişilik bir nüfusa sahiptir.
      Taşkent, yüzölçümü 15.600 km2 dir. Kuzeydoğusunda dorukları 4311 m.ye ulaşan dağlar, güneybatısında ise Sirderya Irmağının kollarından Ahangaran ve Çirçik’in suladığı bir ova uzanır. Özbekistan’ın başkenti olan Taşkent 2,5 milyon nüfusuyla Türkistan’ın en kalabalık kentidir. Sirderya’ya dökülen Çırçık nehrinin vadisinde kurulmuş bir yerleşme merkezi olan Taşkent, 11. yy.’ a kadar Carc, Çaçkent, Şaşkent, Binkent olarak anılmıştır.
      8. yüzyılda Araplar tarafından fethedilen Taşkent, 13. yüzyıla kadar Müslümanların hâkimiyetinde kalmıştır. 13. yüzyıl başlarında Moğolların istilasına uğramıştır. 1809’da Hokand Hanlığına ilhak olmuş, 1865’te ise Rusların eline geçmiştir. Taşkent ismine ilk defa, El- Biruni’nin Tarihü’l–Hind adlı eserinde rastlıyoruz. Rusya Taşkent’i zapt ettikten sonra şehrin kuzeydoğusuna doğru olan arazide yeni mahalleler kurmuşlardır. Eski Taşkent ile Yeni Taşkent arasında yaklaşık yüz yıllık bir zaman farkı vardır. Özbekler, Eski Taşkent’te genellikle, geniş bahçeli, tek katlı evlerde oturmaktadırlar. 1966 depremi Eski Taşkent’e büyük zarar vermiştir. Sovyet döneminde bu şehir, hemen her sene bir milletlerarası veya Sovyet çapındaki ilmi, dini veya kültürel bir toplantıya sahne olmuştur.
      Yüzölçümü 20.800 km2 olan Surhanderya vilayeti 6 Mart 1941 yılında kurulmuştur. Vilayette 8 kent, 14 ilçe, 7 kasaba ve 114 köy bulunmaktadır. Surhan Şerabad Vadisi tarihin ilk çağlarından beri yerleşim merkezi olmuştur. Surhanderya vilayetinin iktisadi, kültürel ve yönetim merkezi Termiz şehridir. Amuderya’nın kıyısında yer alan şehir ülkenin güney ucundadır.
      Harezm Özbekistan’ın güneybatı kesiminde yer alan bir yönetim birimidir. Yüzölçümü 6300 km2 dir. Vilayetin merkezi Urgenç şehridir. Amuderya’dan gelen bir kanal içinden geçtiği şehri güney ve kuzey kısımlarına ayırır. Kentin kuzey kısımlarında konutlar eğitim kurumları ve çeşitli hizmet birimleri bulunmakta, üretim işletmeleri ise güneyde yer almaktadır. Kentin iki kısmı köprü ile birbirine bağlanmıştır.
      Özbekistan’ın doğu kesiminde yer alan bu bölge Fergana Vadisinin güneybatısında 7100 km2 ’lik bir alanı kaplar. Bölgenin güney kesimi Altay dağlarından inen akarsular, Büyük Fergana ve Güney Fergana kanalları ile sulanır. Bölgede sanayii üretim merkezi Fergana kentinde, Hokand’da, ipek üreticiliği Margilan’da yoğunlaşmıştır. Fergana Vadisinde Hokand- Fergana- Andican-Namangan- Hokand arasında bir halka teşkil eden Türkistan demir hattı birkaç kol ile kömür madenlerine uzatılmıştır.
      Bölge, kuzeyde Tacikistan ile batıda Cizzah, doğuda ise Taşkent ile sınır komşusudur. Toplam alanı 5100 km2 olan bölgenin büyük bir kısmı güneyden kuzeybatıya doğru açılan yükseltiler kaplar. Sirderya 9 bölge, 5 kasaba, 4 şehir merkezi ve 106 köyden oluşur. En büyük şehri ise Gülistan’ dır.
      1941 ve 1960 yılları arasında bir vilayet olarak Özbekistan haritasında yerini alan Namangan, 1967 yılında tekrar vilayet haline getirilmiştir. Ülkenin doğu kısmında yer alan vilayet, 7900 km2 ’lik bir alana yayılmıştır. Bölgede, mimari, iktisadi ve kültürel merkez olarak kabul edilen Namangan şehri ile birlikte 11 kent, 12 kasaba ve 99 köy bulunmaktadır.
      Özbek halkının şekilleniş süreci şöyle gösterilmiştir; Özbek ve Taciklerin en eski soyları Orta Asya‟nın mahalli halkı ve kabileleri Harezmliler, Suğdler, Massagetler ve Saklar olmuştur. Tarihin ilk safhalarında tarımla uğraşıp gelen Pers dilli mahalli halkın belli kısmı, çöl-sahrada Zerefşan, Fergana, Çoç ve Maveraünnehir‟in başka vahalarında, hem de Harezm‟e göç eden Türkî kabilelerle karışması sonucunda diller Türkçeleşmiştir. XI-XII. yüzyıllarına geldiğinde etnik karışış ve Türkleşiş sürecinin en hızlı olduğu neticesinde Türkî zeban halkın başlıca nüvesi şekillenmiştir ve sonradan bu halklar Özbek etnik ismini almışlardır.
      Tarihte ilk uygarlıkların kurulduğu sahalar içinde yer alan Özbekistan toprakları, zengin yer altı ve yerüstü kaynaklarına sahip olmasından dolayı tarih boyunca yoğun bir nüfusu üzerinde barındırmıştır. Sovyet rejimi döneminde de Özbekler, Türkistan’daki en kalabalık Türk boyunu teşkil etmişlerdir.
      Sosyal ve Ekonomik Hayat Özbekistan coğrafyası Türk dili ve merkezi olması hasebiyle yüzyıllarca Türk kültürünün ve folklorunun gelişmesine yataklık etmiştir. Bugün eski Rus kültür politikaları sebebiyle, her ne kadar Özbek Türklerinin ayrı bir millet olma hevesleri söz konusu ise de, tarihi hakikatler hiçbir zaman değiştirilemez. Sovyet Rusya bütün Türkistan’da olduğu gibi Özbekistan’da da milli bir kimlik yaratmış olmasına rağmen, onlar Türk milli kültürünü özümsemişlerdir. Çıkık elmacık kemikleri ve çekik gözleriyle Özbekler beyaz ırkın temsilcisidirler. Mongoloid özellikler hemen hemen yok denecek kadar azdır. Türkistan’ın en kalabalık grubunu meydana getiren bu Türk boyunun toprakları da diğerlerine nazaran daha verimlidir. Kültürel geleneklere bağlı Özbekistan’da yerleşik bir din kültürü söz konusudur. Kırsal kesimde bolca eğlenceye düşkün olan Özbeklerin arasında, tıpkı Türkiye’deki gibi koç, deve, boğa güreşleri yaygındır. Aile bağlarının yanı sıra diğer sosyal ilişkiler de kuvvetlidir ki bu zaten bütün Türk Dünyasının ortak hususiyetidir. Neticede bütün Sovyet çabalarına rağmen eski gelenek ve görenekler kaybolmadı. Konar-göçer Özbekler arasında kabile münasebetleri de çok köklüdür. Bunları koparmak için 1950’de küçük köyler kurulması bile kararlaştırılmıştı. Özbek ailesinde kadın-erkek, çoluk-çocuk herkes ne kadar okumuş ve meslek sahibi olsa da baba otoritesi her şeyden üstün sayılmaktadır. Yani Türk sosyal yapısının temeli olan ataerkil aile tipi hükümleri geçerlidir.
       Türkistan Türkleri içerisinde kademeli olarak 16. asırdan itibaren yerleşik hayata geçerek, tarım ve ticarete büyük önem veren Özbekler, konar-göçerliği de tamamen terk etmediler. Bilhassa Şah Murad ve Emir Haydar çağlarında yeni sulama kanalları açılırken; esasında bir İngiliz olan ve Rus çarı ile anlaşan Jenkinson’la birlikte Rusya hem ticaret, hem de bölgeyi tanıma amacıyla Türkistan’a kervanlar yolladı. Başlangıçta karşılıklı alışveriş şeklinde cereyan eden bu ilişkiler bir süre sonra Rus çarlığının emperyalist emellerine aracı oldu. Bu durum bir yana geçmişten bugüne kadar süren geleneksel bakırcılık, halı dokumacılığı gibi el sanatları bütün Türkistan’da olduğu gibi, Özbekistan’da da çok meşhurdur. Şimdilerde eski sanatlar ve sanatçılar bütün olumsuzluklara karşı, tıpkı diğer Türk topraklarında da görüldüğü üzere yaşama mücadelelerini sürdürmektedirler. Din, komünizmin başlangıcından itibaren eski Sovyetlerin anti-propagandalarının başlıca hedefi olmuştur. Kadim Rusya’da Ortodoks Rum kilisesi muhafazakâr kütlelerin kaynağıydı ve buna karşı Ateizm, Sovyet dogmasının baş silahıydı. İhtilalden sonra dine karşı bir hücum başlamış, Sovyet düzeninde ilerlemek için Müslümanlıktan uzaklaşmanın şart olduğu ileri sürülmüştür. Esasında bu durum Sovyet öncesi ve sonrası bütün Türk Dünyasının kanayan bir yarasıdır. Türklüğün ve İslâmiyet’in aleyhindeki misyoner faaliyetleri her çağda etkili olmuştur. Buna binaen 1932-1938 döneminde dinî liderlerin çoğu yok edildi. 
      Komünist Partisine bağlı olan bu organizasyon din aleyhtarı konferanslar düzenliyor, kolhoz bültenleri ve diğer gazetelerde basılmak üzere makaleler hazırlıyordu. Özbekistan’daki resmî verilere göre sadece 1951 yılında 10.000 din aleyhtarı toplantı ve konuşma yapılmış; üstelik bu sayı yeterli görülmemiştir. Türk Dünyasının her tarafında olduğu gibi, Özbekistan’da da eski Türk dininin izlerini görmek mümkündür. Son zamanlara kadar erkek ve kadın baksılara rastlanılmaktaydı. Onlar hem dini törenleri yerine getiriyorlar, hem de bir nevi halk hekimliği yapıyorlardı. Aynı zamanda eski sözlü Türk edebiyatının yaşatılmasına da büyük katkıları oluyordu. Bugün de varlıklarını şu veya bu şekilde sürdürmekteler. Bununla birlikte Ruslar, Türk geleneklerini ortadan kaldırmak için birçok eski âdetin içerisine yeni şeyler sokmaya çalışmıştır. Mesela sadece kadınların katıldığı beşik törenleri yerine, erkeklerin de iştirakiyle yapılan kutlamaları teşvik ettiler. Her çocuk doğduğunda ve doğum günlerinde Hıristiyan usulü eğlenceler düzenleyerek bunları yaydılar ve maalesef bunda da başarılı oldular. 
             Türkistan Türklerinin Rus hâkimiyetine direnmelerinde iki faktör büyük rol oynamıştır. İslam dini ve Türklük şuuru… Bilhassa 19. asrın sonlarına doğru Pan-İslamizm cereyanının Türkistan’a doğru yayılması ile İslam, Ruslara karşı Pan-Türkizm akımı ile birlikte en büyük direnç kaynağı olmuştur. Türkistan'daki Türk Hanlıklarının bu kadar kolayca ve kısa zamanda Rus istilasına boyun eğmelerinin en mühim sebebi, muhakkak ki Türkistan Türklerinin merkezi bir idare yerine, parçalanmış üç-dört devlet halinde yaşamışlardır.
       Uzun yıllar devam eden istilalar sırasında Türkleri maddi ve manevi yönden oldukça yıpratan Ruslar, geldikleri Orta Asya’da ilk iş olarak genel valilik ile yönetim sistemini değiştirdiler. Buradaki halkların başına istediklerini yaptıracak liderler atamaya başladılar. Bir taraftan bu Türk memleketlerine sistemli bir şekilde Rus göçmeni yerleştirilirken, diğer yandan yerli kimseler vasıtasıyla halktan ağır vergiler toplamışlardır. Rusların hanlıklar üzerindeki baskı ve zulme varan yönetim anlayışları bölgede milli ayaklanmalara sebep olmuştur. 
      Bu bilgilerden sonra, Özbekistan’ın hakkında, yararlandığım kaynaklardan derlediğim tarihi olayları, kronolojik olarak bilgilerinize sunacağım.

DEVAM EDECEK

Cem Cüneyd Canan

Cem Cüneyd Canan © 2006 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön