05 Eylül 2024
Orenburg Oblastı (III)
1740 - XVI. yüzyılın sonlarında eski Tatar mahallesinde camilerin inşasına başlanmış ve Müslüman din adamları yavaş yavaş toplumdaki eski etkilerini kazanmaya başlamışlardı. Kısa sürede, Tatar mahallesi, İslâmi yasalara göre yaşayan bağımsız bir doğu kentine benzemeye başlamış, İdil bölgesinde İslam kültürü canlanmaya başlamıştı. Fakat bu durum, Ortodoks Kilisesi’nin ve Rusların dikkatini çekmeye başlamıştı. Hristiyanlaştırma Bürosunun kurulmasından ve olumsuz davranışları ile ün kazanan Başpiskopos Luka Konaşeviç’in döneminde (1738-1755) Müslümanlara karşı şiddetli baskılar başladı. Başpiskopos, Hristiyan olmayanlara karşı şiddetli hoşgörüsüzlüğü ile bilinen bir din adamıydı. Özellikle, kendisine emanet edilen piskoposluk bölgesinin merkezinde Müslümanlara ait Tatar mahallesinin bulunması hiç hoşuna gitmiyordu. XVIII. yüzyılın ortasında misyoner Luka Konaşeviç’in çabaları ile Tatar mahallesinin topraklarının yarısı ele geçirildi ve kilise mülkiyeti altına verildi. Sonuç olarak, birçok mahalle sakini, yaşamak için elverişsiz koşullara sahip olan yeni yerlere zorla gönderildi. Yeni Tatar mahallesinin kuruluşu o zamanda başladı, Kazan Tatarların Bulak nehri ve Kaban gölü kenarındaki önceki yerleşim yerine Eski Tatar mahallesi adı verildi. Ve yine de eski tatar mahallesi var olmaya devam ediyordu.
1740 - 1740-50’li yıllarda Rusya’nın Türkistan hanlıkları ile ticari ve diplomatik ilişkilerinin ağırlık merkezi Astrahan’dan ORENBURG’ a kaydı.
1740 - Özellikle 1730-1740 yılları, başta Tatarlar olmak üzere Rusya’da yaşayan Müslüman Türkler için oldukça zorlu geçmiştir. Bölgenin her tarafında kiliseler inşa edilmiş, manastırlar kurulmuş, misyoner okulları açılmıştır. Ayrıca Müslümanların cami ve medreseleri yıktırılmıştır. Orenburg hattının Ruslar tarafından ele geçirilmesinin ardından Elizabet (1741-1762) hükümeti, ORENBURG bölgesinin yeniden inşa edilmesi ve iyi bir şekilde yönetilmesi amacıyla buraya bir yönetici göndermek istemiştir. Çariçe Elizabet, bölgede olup bitenler hakkında güvenilir raporlar istediği için, buraya atanacak yöneticinin belirlenmesi biraz zaman almıştır. Bu esnada ORENBURG’ da bulunan Neplüyev, bölgedeki faaliyetlerin daha sistematik bir hale getirilmesi amacıyla birtakım görüşmeler gerçekleştirmek üzere, 5 Şubat 1744 tarihinde Moskova’ya gitmiştir. Neplüyev, ORENBURG’ un canlandırılması için tüccarların buraya yerleştirilmesi, nüfusun arttırılması ve Başkurt topraklarında fabrikaların kurularak Rus ekonomisinin yükseltilmesi konularında ilgili hükümet yetkililerine teklifler sunmuştur. Bütün teklifler senato tarafından kabul edilmiştir. Bunlar arasında en önemli karar, ORENBURG’ un statüsü ve görevleriyle alakalı olanıdır. Çünkü senatonun 15 Mart tarihli raporunda ORENBURG’ a valilik statüsü verilmiştir. Bölgenin idari adlandırılması meselesi üzerinde de tartışmalar yaşanmış; ancak Neplüyev’in ricası üzerine bu valiliğin adı ‘ORENBURG Vilayeti’ olarak belirlenmiştir. Ayrıca Elizabet aradığı yöneticiyi bulmuş ve bölgenin ilk valisi olarak İvan İvanoviç Neplüyev’i tayin etmiştir.
1742 - 19 Kasım 1742 tarihli “Kazan İlinde bulunan, yasaklara rağmen yeni inşâ edilen tüm camilerin yıkılmasına ve bundan sonra inşâ edilmesine izin verilmemesine, ayrıca Kazan, Sibirya, Astrahan ve Voronej illerinin ve Tatar illerinin uyarılmasına” kararı ve bu emir doğrultusunda; 1742-1744 yıllarında Kazan Piskoposu Luka Konaşeviç tarafından Kazan ve Kazan ilçesinde 418 cami yıkıldı.
1742 - 75 Ocak 1721’de de Çar’ın katıldığı donanma subayları ile ilgili bir ziyafette alınan bir kararla Neplüyev İstanbul konsolosluğuna tayin edilmiştir. Çar’ın yanından ayırmak istemediği halde Neplüyev’e bu sorumluluğu büyük Konsolos olarak görev yaptığı dönemde Neplüyev Rusya devleti için çok önemli işler yapmaya muvaffak oldu. Birçok kez Kafkasya taraflarında Türkiye ile Rusya arasında ufukta savaş göründü ise de Neplüyev’in tedbirleriyle savaş önlendi. O dönemde Türkiye devleti çok kuvvetli olup, Rusya devleti zayıf olduğundan, Türkiye ile savaşmak Rusya için mutlaka korkunç olacaktı. Büyük Petro Neplüyev’in bu hizmetlerini takdir edip yanına dört yüz köylü ile birlikte büyük bir arazi hediye etti. Neplüyev İstanbul’da öyle bir ustalıkla görev yaptı ki, bakanlar meclisinde görüşülen bütün gizli konuları kendi casusları vasıtasıyla her şeyden haberdar oluyordu. Hatta Türklerin bazıları, Neplüyev’in Türkiye için zararlı olduğunu öğrendikleri vakit, kendisini zehirleyip öldürmeye de niyet etmişlerdi. Ancak casusları vasıtasıyla bu ölümden kurtuldu. Bu görevle İstanbul’da hiç ara vermeden 14 yıl kaldı. Sonunda çok ağır bir hastalığa yakalanıp, hayati endişe görülünce, Petersburg’a döndü. Döndükten sonra iyileşip, kısa süre sonra, 1740’da Kiev şehrinin valisi olarak tayin edildi. Lakin o sıralarda “Astirman” adındaki bakan yeni tahta oturan “Yelizavita Pitrovna” (Elizabeth Petrovna)’yı tahttan düşürme komplosuyla suçlanarak ölüm cezasına hükmedildi. Eskiden beri Astirman (Osterman) ile münasebette bulunduğundan dolayı Neplüyev’i de “bu işte dahli var” diye şüphelenip makamından düşürdüler ve bütün madalyalarını ve kendisine hediye edilmiş olan toprak ve sularını hazineye devrettiler. Ayrıca kendisini de hapse attılar. Ancak neticede suçu olmadığı anlaşılarak hapisten çıkarıldı ve geri alınmış olan her şeyi iade edildi. Ayrıca İmparatoriçenin fermanıyla 1742’de ORENBURG tarafına vali olarak tayin edildi. ORENBURG etrafının idari adı çeşitli dönemlerde farklı adlandırıldı ise de Neplüyev’in ricası üzerine 1744’de senato tarafından “ORENBURG Vilayeti” ismi verildi. Valisini gubernator (vali) diye adlandırdılar. Bu yüzden Neplüyev Rusça eserlerde ORENBURG valilerinin ilki olarak zikredilmiştir. O dönemde ki ORENBURG vilayeti sınırlarına, şimdiki ORENBURG vilayeti kâmilen dâhil olduğu gibi, şimdiki Ufa vilayeti yine tamamıyla, Samara ve Perm vilayetlerinin önemli bir kısmı dâhil idi.. Ayrıca henüz Rusya tebaalığını kabul etmiş olan Kazak, Kırgız boylarına, sürekli ayaklanma çıkarmakta olan Yayık Kazaklarına, Stavropol Kalmıklarına nezaret görevi vermesi Neplüyev’i çok şaşırtmış ve sevindirmiştir. Neplüyev gözyaşlarıyla Çar’ın ayaklarına kapanmıştır. Bu sözleri sadece Neplüyev’in dostları tarafından çıkarılmış olması ihtimali çok yüksek “Şura”. Neplüyev’in yargılanması sırasında kendisinden alınan unvan ve madalyası geri iade edilse de Malorossiya’daki köyleri ve mülkleri başkalarına dağıtıldığı için Neplüyev bunları geri alamamıştır. ORENBURG valisinin sorumluluğuna verilmişti. Bu kadar geniş bir bölgeye nezaret etmek yalnız bir kişiye ağır olduğu için Ufa etrafına nezaret etmek için “Ufa” şehrinde “Vali vekili” sıfatıyla bir idareci bulunuyordu. Bu zikredilen yerlerde Rus unsuru çok az olup tamamı Başkurt, Mişer, Tipter, Kazak gibi çeşitli isim altındaki saf Türk ırkına mensup Müslümanlar olduğu, o dönemde bunların Rusya’ya karşı başkaldırmak için fırsat kolladıkları dikkate alınırsa, o dönemdeki valilerin üzerlerinde ne kadar büyük bir sorumluluk olduğunu anlamak mümkün olur. Neplüyev’e kadarki valiler çoğunlukla Samara’da oturduklarından, tayin edildikten sonra Neplüyev de, 25 Nisan 1742’de Samara şehrine gelerek idari işleri eline aldı. Ve tam o sırada senato tarafından “Eğer Başkurtlarda ihtilal alametleri görülmeye başlarsa bu ihtilalleri nasıl bastırmak gerektiğine” dair emirler verildi. O yılın Temmuz ayında Neplüyev Ufa üzerinden ORENBURG (şimdiki Orsk- Hadiyev) şehrine gelip, kısa bir süre için “Ufa” ya uğradı. Ve vali vekili Urusov’dan bölgenin durumunu soruşturup, bütün işleri teftiş etti. Başkurtları sakinleştirmek için padişah tarafından emredilen birçok konunun yerine getirilmediğini anladı. Tam bu sıralarda Başkurtlar arasında yeniden huzursuzluk alametleri görülmeye başlamıştı. Kendi ajanları vasıtasıyla, Kazan Yolu’nda “Kayınlı Tamak” denilen köyün Başkurtlarından Müslüm Kusumov’un gizli cemiyetler kurduğu, Başkurtları ayaklandırdığı yolunda haberler aldı. Özel olarak bu meseleyi teftiş etmek için “İsakov” adındaki albayı Menzele şehrine gönderdi. Aynı yılın 15 Kasım’ında senato tarafından, uzun bir süreden beri hapiste yatmakta olan “Ağlaş” ismindeki bir Başkurt mollasının idam edilmesine dair ferman çıktı. Ayrıca “Orazay” adındaki firari arkadaşının da bir şekilde ele geçirilip ölüm cezası verilmesi emredildi. Kinez Urusov döneminde Karasakal lakaplı Başkurt İşanın ortaya çıkıp, Başkurt ve Kazak Müslümanlarını nasıl belaya düçar ettiği, kendisine ağır gelmeye başladığı zaman da atına atlayıp Kazak bozkırlarına kaçtığı yukarıda zikredilmişti.
1743 - Yılından beri ORENBURG, İslam’ın etkisi altında kalmış bir şehirdir. Şehir, XVIII. yüzyılda Kazak hanlıklarının bölgede hüküm sürdüğü bir dönemde İslam’ın yayılmasıyla birlikte Müslüman toplulukların yoğunlaştığı bir yer haline gelmiştir. Bu dönemde, ORENBURG’da birçok cami inşa edilmiş ve şehir, Rus İmparatorluğu’nun Müslüman halkların yaşadığı en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Bugün, ORENBURG’ daki camiler genellikle geleneksel İslami mimariye sahiptir. Camiler, büyük bir avluya sahip olup, avlular genellikle Müslümanların toplanıp bir araya gelebileceği bir yerdir. Camilerin mimarisi, Ortadoğu ve Asya’nın geleneksel mimarisiyle birleşerek benzersiz bir tarz oluşturmuştur. ORENBURG ’daki camilerde cuma namazı ve bayram namazları gibi önemli ibadetler kılınmaktadır. Şehirde camiler, Müslümanların toplanarak bir araya gelmeleri için de bir sosyal merkez olarak hizmet vermektedir. Camilerde ayrıca çeşitli dini etkinlikler, konferanslar ve seminerler de düzenlenmektedir.
1744 - Çarlık Rusya, ORENBURG ’da askerî bir okul açma konusunu, henüz 1744 gibi erken denilebilecek bir tarihte, ORENBURG bölgesinin ilk valisi olan İvan İvanoviç Neplüyev döneminde gündemine almıştır.
1744 - Ural ve Kazak bölgelerini yönetimine alan Ruslar burada ORENBURG merkezli bir yönetim kurdular. ORENBURG ’a ilk Vali olarak da Nepluev atandı. 1744 yılında Nepluev, Türkistan şehirleri ve Hindistan ile ticareti geliştirme amacıyla buralara ticaret kervanları gönderdi.
1747 - Senato 30 Nisan 1745 tarihinde : “Eğer Karasakal Semipalat civarına gelirse Hocaberdi adlı Kazağın yardımıyla tutuklanması ve cezalandırılması” mealinde Neplüyev’e emir gönderdi. Fakat ne kadar beklense de Karasakal İşan görülmedi. Alınan bütün tedbirler boşa gitti. Bundan sonra Karasakal İşan da tamamıyla ortadan kayboldu. Nereye gittiği ve hangi niyette olduğu da bilinemedi. Orenburg etrafındaki Türk kabileleri arasında devamlı surette kıpırdanmalar yaşanması üzerine Neplüyev gerekli yerlere kaleler inşa etmeye, ORENBURG etrafında Rus unsurunu artırmak için Rusya içlerinden göçmen getirmeye karar verdi. Bu işleri gerçekleştirmek için para gerekli olduğundan, 16 Aralık 1745’de senatoya müracaat ederek 40 bin som para talebinde bulundu. Senato tarafından bu talebi kabul edilerek kaleler inşasına uygun mekânları tespit etmek için Ural, Oy nehirleri boyunda 700 km kadar gezi yapıldı. Buralara 18 istihkâm, 8 adet kale inşa ettirdi. Siyasi ve ticari maksatla Orsk kalesinin Krillov tarafından ORENBURG adı verilerek yeniden kurulduğu yukarıda zikredilmişti. Etrafında orman alanların yokluğundan ve havasının iyi olmadığından, yine Rusya’nın merkezlerine fazla uzak olup, Başkurtların meselelerine göz kulak olması uygun olmadığından, Tatişçev zamanında ORENBURG şehrinin “Kızıl Tağ” denilen mekâna nakledilmesine karar verilmişti. Fakat Tatişçev kısa sürede görevinden alınıp yerine tayin edilen Urusov Başkurt ayaklanmalarıyla meşgul olduğundan bu mesele Neplüyev zamanına kadar geciktirilmiş idi. Neplüyev makamına oturup idareyi eline alınca bu işi gerçekleştirmek için kolları sıvadı. Fakat Tatişçev tarafından belirlenmiş olan mekân Neplüyev’in hoşuna gitmedi. Neplüyev Orski’den 252,5 km uzaklıkta bulunan ve eski dönemlerde “Basman” adındaki Nogay hanının ikamet yeri olan şimdiki yerine naklini muvafık buldu. Sonra senatoya müracaat ederek yeni ORENBURG şehrini buraya kurmaya, bunu yaparken de işe Tipter ve Bubilleri ve huduttan eşya ve malzeme taşımak için Başkurtları görevlendirmek üzere ruhsat talep etti. Senato izin verdi. Bunun yanı sıra Başkurtlara iyi muamele edilmesi, emeklerinin karşılığını adil bir biçimde dağıtılmasına dair emir gönderdi. Ancak bu şehrin kuruluşu sırasında korkunç bulaşıcı hastalık peyda oldu. 621 kişi hayatını kaybetti. Şehrin kuruluşu tamamlandıktan sonra, birçok kolaylıklar vaat ederek, başka şehirlerden tüccarlar davet etti. Bu şehir kendi zamanına göre öyle bir kısa sürede terakki etti ki, 1747’de şehirde, 837 ev, 4 kilise, 1 eczane bulunuyordu. 12 yıl sonra şehir etrafındaki topraklar hariç 2866 ev, 9 kilise bulunuyordu. Neplüyev’in etraflıca teftiş etmesiyle, Ufa’daki vali vekili Aksakov’un büyük ihanetleri öğrenildi ve görevinden alındı. O yıl içerisinde Neplüyev Kutluğ Muhammed Tevkelev’in de işlerini teftiş etti. Kutluğ Muhammed Tevkelev’in devletimiz için çok büyük hizmetlerde bulunduğu, hatta Kiçi Cüz Kazak topraklarının yalnızca Tevkelev’in gayretleriyle Rusya’ya dâhil edildiği yukarıda bahsedilmişti.
1749 - . 3 Mayıs 1749’da Kazan’da çıkan şiddetli bir yangın sonrasında Eski mahalle, Ortodoks kiliseleri ve piskoposun evi dâhil şehirde birçok bina zarar gördü. Piskopos Luka Konaşeviç, eski mahallenin yerli nüfusunu komşu bölgeye göç ettirmeye çalıştı. Hükümet, Piskopos Luka’nın dilekçesini üç kez reddetti ve tüm yangın mağdurlarına aynı yerde evler inşâ edilmesini emretti. Fakat Piskopos Luka, burada yaşayan Müslümanlara baskı uygulamak için eski mahallede Hristiyan okulu açmaya karar vererek okulun inşaatına başladı. Neticede, inşaatın başlamasından memnun olmayan eski mahalle sakinleri, okula bitişik alanlardan taşınma talebinde bulundular. Böylelikle, şehrin yeni bölgesi olan Yeni Tatar Mahallesi inşâ edilmeye başladı.
1750 - Kazak bölgelerine giren Çarlık Hükümeti, buralarda daha sağlam tutunabilmek için Ural, ORENBURG ve Yedisu (Semireçensk) bölgelerinde Rus kolonilerinden yerleşim birimleri oluşturdu. Ural, ORENBURG ve Sibirya’daki ordu kuvvetlerinden belirli sayıda askerler alınarak yeni bölgelere yerleştirildi. Bunlar, İrtiş nehri boyunca oluşturulan ve yeni hat olarak adlandırılan yapıyı meydana getirdiler. Yerleştirilenlerin bir kısmı sonradan Sempalatinsk Rus Kazakları adıyla bilineceklerdir. Bu Rus Kazaklarına ilaveten Rusya’da çeşitli yerlerden toplanan köylüler kendilerine ev inşa etmek ve arazi işlemek için gerekli alet–edevat verilerek sınırlara gönderildiler. Bunlar da Yedisu Rus Kazak ordusunu mühim bir kısmını teşkil ettiler. Türkistan’ı kuzeyden kuşatan hatta yerleştirilen Rus göçmenlere araziler verildi ve nehirlerde balık avlaması için imkânlar sağlandı. Göçmenlerden istenen Kırgız veya diğer yabancılardan gelecek saldırılara karşı koymalarıydı.
1754 - ’de Ufa şehrinde ayaklanmacılara hüküm verilmeye başlandı. Suçu çok büyük olanları, diğerlerine ibret olması için çok şiddetli bir şekilde kamçı ile dövüldükten sonra, ömür boyu hizmet etmek üzere “Ragorvik” şehrine gönderildi. Suçu biraz ehemmiyetsiz olanlar yine dövüldükten sonra belirli bir süre için adı geçen şehre gönderildi. Suçu daha az olanlar da dövüldükten sonra starşinaların kefaletine verildi. Plotnikov adındaki Rus, kamçılandıktan sonra üç yıl süre ile ORENBURG vilayetine sürgüne gönderildi. Böylece ayaklanmaya son verildi. Eğer bu dönemde Neplüyev gibi tedbirli bir yönetici olmasaydı bütün ORENBURG vilayetinin ateş içinde kalması büyük bir ihtimal dâhilindeydi. Bu hadiselerden sonra 5-6 yıl kadar geçti. Bu arada hiçbir ayaklanma ve huzursuzluk eseri görülmedi. Başkurdistan’da bulunan Töreler de huzura kavuştular. Başkurt halkı da yavaş yavaş yeni düzen ve nizama inanmaya başladı. Hükümet her nahiye (volost) için 2 yahut 3 starşina tayin edip, bunları her konuda sorumlu tayin etti. Eskiden Başkurtlar arasında çok sayıda ahund bulunuyordu. Hükümet ahundların sayısını azaltıp, her yola yalnızca bir ahund tayin etti (Bütün Başkurdistan dört yola taksim edilmiş olduğundan tamamı dört ahund oluyor-Hadiyev). İşte işler bu şekilde düzene girdiği sırada 1754’de devlet tarafından bir kanun çıkarıldı. Eskiden ücretsiz faydalanmakta oldukları tuz göllerinden tuzu satın alma zorunluluğu getirildi. Bu mesele yine Başkurtların harekete geçmelerine sebep oldu. Neplüyev bu gelişmeleri öğrenip, Başkurtlara öğüt ve nasihatlerde bulunmak için Ufa’ya “Kutluğ Muhammed Tevkelev’i gönderdi. Tevkelev bölgeye gelip Başkurtlara nasihatlerde bulundu. Bunun nasihatleri tesirli oldu. Tamamı düşüncelerinden vazgeçtiler. Her konuda devlete itaat edeceklerine dair vaat ettiler. Fakat Tevkelev’in ayrılmasıyla birlikte işler değişti. Başkurtlar arasında “Abdullah Molla Batırşin” adındaki bir kişi ortaya çıkıp Başkurtları ayaklandırmaya başladı. Abdullah Molla (Batırşah ) kendisi Mişerlerden olup, orta boylu, kusec, hilekâr kıyafetli, hitabeti kuvvetli, sözünü akıllıca ifade eden, Başkurtlar arasında çok şöhretli, ilmi ile her Başkurt’u kendisine bağlayan biri idi. Kendine has eğitimini tamamladıktan sonra Başkurdistan’ın her tarafında seyahat etti. Gittiği her yerde vaaz ve nasihatlerde bulundu. Zaman buldukça çocukları da okutuyordu. Kendisi iptidai eğitimini Kayınski nahiyesinde İlşah Molla adındaki kişinin yanında tahsil etmişti. Bir dönem bu molla Müslim denilen starşinanın köyüne geldi. Müslüm starşina bunun şerefine çok büyük bir toplantı düzenleyerek insanları topladı. Çok miktarda et ve kımız hazırladı. Halk toplandıktan sonra etleri yemeye, kımızları içmeye başladılar. Kımız içerken coşup siyaset konusuna girdiler. Kımızın tesiriyle konuşurken, önünü arkasını düşünmeden, Abdullah Molla’yı kendilerine önder yaparak, hükümete karşı başkaldırmaya karar verdiler. Abdullah Molla burada işi organize ettikten kısa bir süre sonra “Salçgut” köyüne (Zalataust üyezinde olmalı-Hadiyev) geldi. Burada ayrıca bunun meclisine 70’e yakın Başkurt toplanıp gelmiş bulunuyordu. Bunları da öğütleyerek, bu işe ikna etti. Buradan “Orta” denilen köye gelip aynı şeyi yaptı. Abdullah Molla bir süre sonra ORENBURG ’a geldi. Orenburg ahundu Müellif 1755 yılında başlayan bu Başkurt ayaklanmasının liderinin Abdullah Molla Batırşin olduğunu söylemekte fakat Abdullah Molla büyük ihtimal ayaklanmanın lideri Batırşah Molla’nın babasıdır. Batırşah’ın gerçek ismi Abdullah Tuktargalı oğlu Galiyev’dir
1756 – Molla Batırşa Rus hükümetini, idare temsilcilerini, keyfi uygulamaları yürüttüklerini ve mağdurları korumakla yükümlü adalet kurumlarının, rüşvet ve bürokrasi bataklığında boğulup, Müslümanların işlerine karşı kayıtsız kaldığı için eleştirmesi. 8 Ağustos 1756’da, Osinskaya yolunda bulunan köylerin birinde saklandığı yerde ansızın yakalandı. Prangalar takılan Batırşa, önce Ufa’ya, sonra ORENBURG ’a ve sonunda Senato kararı ile Petersburg’a siyasi mahkûmların yargılandığı mahkemeye gönderilmiştir. Batırşa, ayaklanmayı örgütlemesinden dolayı acımasız bir şekilde cezalandırıldı.
1756 - Abdullah Molla ORENBURG ’dan döndükten sonra, yazdığı davet mektuplarını Başkurtlar arasında dağıttı. Bu davet mektuplarında, bütün Başkurtları bir şekilde başkaldırmayı öğütleyip, bunun zamanını 10 Temmuz 1755 tarihi olarak belirledi. Ayrıca yine bu sıralarda diğer Başkurt mollaları tarafından şiirler yazılıp, Başkurtlar arasında dağıtıldı. Abdullah Molla’nın davet mektupları ile diğer mollaların şiirleri Başkurdistan’ın her tarafına ulaştı. Ve Başkurtlara olağanüstü şekilde tesir etti. Başkurtlar hep birden derece derece savaşa veya diğer bir ifadeyle kendi kendilerini ateşe atmaya hazırlanıyorlardı. Ancak Başkurtlar, Abdullah Molla’nın sözlerini dinlemediler ve 25 Mayıs 1755’te harekete geçtiler. Neplüyev Başkurtların hal ve hareketlerinden haber alarak durumu senatoya bildirdi. Ayrıca elindeki askerleri İsakov adındaki albayın önderliğinde, gerekli bölgeye gönderdi. Bu arada Bircan Başkurtları, bakanlar tarafından forfor yapmaya yarayan çamur araştırmak için gönderilen memuru öldürdüler. Ve bunun dışında çok sayıda memuru çoluk çocuğuyla yok ettiler. Bunları tedip etmek için gönderilen askerlerden de 10’unu öldürüp, 29 tanesini yaraladılar. Ayrıca hükümete karşı çıkma hususunda kendilerine katılmadıkları için Abdulvahap adındaki bir Mişer starşinasıyla bir Müslüman kâtibi de öldürdüler. Bundan sonra diğer bölgelerde de başkaldırılar ortaya çıktı. Tungavur, Usirgan, Tamyan, Kipçak nahiyelerindeki Başkurtlar da ayaklandılar. Çeşitli bölüklere ayrılıp, göçmen Rusları öldürerek ve yine mal ve mülklerini yağmalayarak “Yayık” nehrine doğru gittiler. Bundan maksatları, yenilmeye başlamaları durumunda kolayca kaçabilmek için Kırgız (Kazak) bozkırlarına yakınlaşmak idi. Bu Başkurtların arkasından Neplüyev, Bahmitov adındaki albayın komutasında bir rut asker göndermiş idi. Bu askerin tamamı dar bir yerde Başkurtlar tarafından yok edildi. İçlerinden sadece beş tanesi kaçarak kurtuldu. Bu sıralarda devletimiz, büyük ve tehlikeli düşmanı olan Prusya Kralı “İkinci Frederik” ile savaşa hazırlanmaktaydı. Böyle bir sırada Başkurtlar arasındaki bu huzursuzluk Ayaklanma tarihi olarak tespit edilen 10 Temmuz 1755 tarihi kaynakların hemen hemen hepsinde farklılık göstermektedir. Bazı kaynaklarda 3 Temmuz, Togan’a göre ise 3 Haziran’dır. Belirlenen ayaklanma tarihinden bir süre önce harekete geçilmesinin sebebi Batırşah’ı dinlememeleri değil Bürcen Başkurtları arasında Bargin isminde bir Rus mühendisinin İrendik Dağlarında altın aramasına engel olmak için bu isyan erken başlamıştır. İsyan tarihi metinde 25 Mayıs olmasına rağmen Togan 15 Mayıs olarak isyan tarihini belirtmiştir. Batırşah’ın asıl kuvvetleri olan Üsergen, Tamyan, Tüngevur, Suyun-Kıpçak, Çengim-Kıpçak uruğları aynı günde aynı zamanda harekete geçmişler ve kendi ülkelerinde olan Rus memur ve askerlerini kesmişlerdir. Batıda Frederik gibi büyük ve güçlü düşman ile savaşmak doğuda ise iç isyanlarla uğraşmak hiç de kolay değildi. Bunun için Başkurtları yalnızca tatlı dille bastırmalı, bu mümkün olmadığı takdirde ancak silaha sarılmalı diye Neplüyev’e talimat verildi. Bu sıralarda Neplüyev’in bu ayaklanmayı bastırmaya yetecek kadar askeri yoktu. Bunun için ilk olarak asker sayısını artırmayı gerekli görüp, Yayık askerinden 1000 kadarını çağırdı. Ayrıca “Dündük Daş” denilen Kalmık hanına elçi gönderip, 1000 kadar atlı Kalmıkın yardıma gönderilmesini istedi. O dönemlerde Kamlıklar ile Kazaklar arasında düşmanlık çok şiddetli olduğundan, gönderdiği kişiye Kamlık hanına, “Kazaklarla savaşmaya çağırdı” diye iletmesini söyledi. Neplüyev Kazan Tatarlarıyla Kazakların Başkurtlara katılabileceklerini düşünerek Kazak hudutlarına ve Kazan vilayetinin gerekli yerlerine, gözetlemeleri için askerler ikame etti. Ayrıca Başkurtları bastırmak için yeniden 12 polk asker verilmesini istedi. Senatoya müracaat ederek kendisine istişare ve maslahat için akıllı kişilerden yardımcılar tayin edilmesini rica etti. Senato kısa süre içerisinde kendisine yardıma Saltıkov, Uşakov denilen generalleri gönderdi. Neplüyev, “Nurali Han” a mektuplar ve hediyeler göndererek, Kazakların Başkurtlara katılmalarını önlemesini istedi. Ayrıca bir miktar Kargalı Müslümanlarını gönderip, Kazaklar arasına davet mektupları dağıttırdı. Bu davet mektupları Kazakları sükûnete çağırıyor, Başkurtların başkaldırılarının Kuran ve şeriata aykırı olduğunu beyan ediyordu. Neplüyev böyle önemli tedbirlerle meşgul iken, Başkurtların tamamı topyekûn ayaklandılar. Gözlerine görünen bir Rus’u öldürdüler ve yağmaladılar. Bundan sonra Neplüyev ORENBURG ahundu adına Başkurtlar arasına ilanlar dağıttırdı. Bu ilanlarda “Başkurtların Abdullah Molla’ya katılmamaları, iyilikle itaat altına girmeleri” öğütleniyordu. 20 Eylül 1755’de padişah hazretleri tarafından 580 manifesto kâğıdı Tatarcaya tercüme edilip, Başkurtlar arasına dağıtıldı. Ayrıca burada, ayaklanmacı Başkurtlardan silahını bırakıp, gelerek af ricasında bulunanların affedileceği, Kazak topraklarına girmiş olanların altı ay içerisinde yerlerine dönüp yerleşmedikleri takdirde bütün varlıklarının ve toprak ve sularının ayaklanmaya iştirak etmemiş olan Başkurtlar arasında taksim edileceği belirtilmiş idi. Başkurtların bu ayaklanmalarına Tipter ve Mişerler hiçbir şekilde katılmadılar. Belki imkânları nispetinde karşı koyup, hükümete yardım ettiler. Başkurtların ayaklanma önderlerinin çoğunu bunlar tutuklayıp teslim ettiler. Ayrıca Neplüyev tarafından hazırlanan bu bildiride yer alan bilgilere göre Batırşah’ı yakalayıp ORENBURG ’a getiren kişiye ödül olarak 1000 Ruble verileceğini, isimleri bilinen Batırşah’ın on öğrencisinden herhangi birini yakalayıp getirene 500 Ruble vaat etmiştir. Neplüyev tarafından yazılan bu bildiriler ORENBURG ’da olan Müslüman dini lider adına Başkurt topraklarına dağıtılmıştır. Neplüyev’in aldığı bu gibi tedbirler Başkurtları bastırmaya başladı. Başkurtların da bazıları itaat altına girip, yavaş yavaş evlerine dönmeye başladılar. Ancak çoğu itaat altına girmeye yanaşmayarak, Yayık nehri üzerinden Kazakistan’a göç etmeye karar verdiler. Ancak yukarıda Başkurtların Kazaklarla münasebetine engel olmak için nöbetçiler konulduğu zikredilmişti. Bu nöbetçiler ne kadar gayret etseler de engel olamadı ve 50 bin kadarı kaçarak ve gizlenerek çoluk çocuğuyla beraber Yayık nehrinden geçip gittiler. Çoğu orada muhafızlar tarafından öldürüldü. Arkada kalan Başkurtlar nehirden geçmenin ne kadar zor olduğunu görerek vazgeçti ve kendi topraklarına dönüp Neplüyev’den af ricasında bulundular. Böylece Başkurt ayaklanmalarına son verildi. Yayık nehrinden geçip giden 50 bin Başkurt Kazak bozkırlarına girdiler. Fakat buraya gelince kendi kendilerini ateşe attılar. Çünkü ORENBURG tarafından gelen bazı Kargalı Müslümanlarının kışkırtmasıyla Kazaklar kendilerine sığınmış olan Başkurtlara hücum edip, kadın ve kızlarını ele geçirdi. Erkeklerini öldürüp çeşitli kötülükler yaptılar. Başkurtlar bu rezilliği görüp dayanamayarak mukabelede bulunmaya başladı. Fakat tabii ki Kazaklar kendi topraklarında Başkurtları yenip, bir kısmını öldürdüler, bir kısmını yaraladılar. Ve geride kalanlar güç bela canlarını kurtarıp Yayık nehrine doğru kaçmaya başladı. Neplüyev kendi adamları aracılığıyla bu gelişmelerin tamamından haberdar olmaktaydı. Yayık nehri civarındaki muhafızlara, geri dönen Başkurtlara zarar vermemelerini emretti. Başkurtlar Yayık nehrini geçerek Neplüyev’e geldiler. Neplüyev hepsinin suçlarını affetti. Yayık nehrini geçemeyen Başkurtlar sınırı koruyan Don Kazaçileri ve Kalmuklar tarafından öldürülmüş binlercesi nehirde boğulmuştur. Sağ kalıp geri dönen Başkurtlarda Neplüyev’den affını istemiştir. Neplüyev ölenlerden kalan atları ve malları komutası altındaki Kalmuklara ve Don Kazaçilere dağıtmıştır. Ele geçirilen Başkurtlar ise süresiz olarak çalışma kamplarına sürgüne gönderilmiş kadın ve çocuklar ise Moskova’ya götürülerek Rus asillerinin hizmetine verilmiştir. Kazakların Başkurtlara saldırması anlatıldığı gibi hemen cereyan etmemiştir. Kazakların Tabın uruğu bey ve batırları ve Jagalbaylı uruğu bey ve batırları göçmen Başkurtlara sahip çıkmıştır. Ve onları ne pahasına olursa olsun teslim etmeyeceklerine dair söz vermiştirler. Neplüyev Kazak Başkurt birleşmesinin kendileri için tehdit olacağını iyi bildiğinden önlemini almak istiyordu. Bu ittifakı bozmak için Neplüyev harekete geçmiş ve Kazak önde gelenlerine Başkurtların talan edilerek erkeklerinde esir alınıp gönderilmesi konusunda telkinde bulunmuştur. Fakat Neplüyev’in bu çağrısı Orta ve Küçük Orda Kazaklarında etkili olmamıştır. Neplüyev pes etmeyerek isteğinde ısrarcı olmuş ve yeni yöntemler aramıştır. Sonunda amacına ulaşan Neplüyev aynı soydan aynı kandan olan Nurali Han’ı devreye sokmuş ve Kazaklar arasında Başkurt avını başlatmıştır. Nurali Han Başkurtlara yardım eden Kazak uruğlarını saf dışı ederek Başkurtların üzerine hücum etmiştir. Nurali Han Neplüyev’e mektup göndererek dindaşı ve soydaşı olan Başkurtlara yaptıklarını pişkin bir şekilde şöyle dile getirmiştir. “ Kiminin gözü kör edildi, kiminin kafası parçalandı, kiminin kolu kırıldı, erkekler, kadınlar ve kızlar gruplara ayırt edildi. Göçmenlerin olduğu bütün yerler arandı. Babalar oğullarından, anneler kızlarından ayırt edilerek öldürüldüler. Bundan sonra bu bölgedeki göçmen Başkurtlar üzerine baskın yapma görevini kardeşim Erali Sultan’a bırakarak yurduma döndüm sonuçta bu Başkurtlardan yağmalanmayan ve öldürülmeyen bir kişi bile bırakılmadı. Verdiğim sözü tutarak, Rusya’ya sadakatimi göstermiş oldum.” Başkurtlar Kazaklar tarafından yapılan kötülüklere hazmedemeyerek dönüp intikam almaya karar verdiler. Ve büyük bir ordu teşkil ederek Yayık nehrini geçip Kazakların üzerine hücum ettiler. Kazaklar ise Başkurtların geleceklerini akıllarına da getirmiyor, esir aldıkları genç kız ve genç kadınlarla keyif ve sefa halindeydi. Başkurtlar çok sayıda Kazağı kılıçtan geçirdiler, yine bir o kadar kız ve kadınlarını, mal mülk ve sürülerini yağmalayıp topraklarına geri döndüler. “Nurali Han” bu haberleri alır almaz Neplüyev’e adam gönderdi. Bu vahşilikleri için Başkurtların cezalandırılmasını rica etti. Lakin Kazaklar ilk olarak kendileri Başkurtlara kötülük ettiklerinden dolayı Neplüyev Nurali Han’ın bu ricalarını karşılıksız bıraktı. İhtilalın önderinin “Abdullah Molla” denilen kişi olduğu yukarıda söylenmişti. Bu şahıs ayaklanma bastırıldıktan sonra hükümetin gözüne görünmeye korkup kendi talebeleriyle birlikte orman içlerine kaçtı. Devlet, mollanın diri olarak yakalanmasını istediği için 11 Ekim 1755’de “Bu mollayı diri olarak yakalayıp hükümete teslim edene 500 sum ödül verilecek” diye her tarafa ilanlar dağıttı. Netice alamayınca 1 Nisan 1756’da “Bu mollayı yakalayıp devlete teslim edene 1000 sum ödül verilecek” diye yeniden ilan edildi. Aynı yıl 8 Ağustos’ta Ufa’dan 150 km mesafede bu molla Süleyman isimli Mişer starşinası tarafından ele geçirildi. Şöyle ki, bu molla uzun süre orman içlerinde yaşadığından zavallı bir halde “Azak” adlı köye, “İş Nazar” isimli eskiden Beleş adamına gelmiş idi. Bu adam evde olmadığından, nedendir bu halkın mescidine girdi. İttifakı olarak o gece bir kişinin eşyası kaybolmuş, onu bulmak maksadıyla aramaya çıkmış idi. O sırada aramaya çıkan adamlara her nasılsa mescitte bir kişinin varlığı malum olup, hırsız olduğu şüphesiyle bazıları bakmaya gitti. Bu molla, insanların kendisine doğru yaklaşmaya başladığını görünce kıra doğru fırladı. Süleyman starşina ata binip takip ederek yakaladı. Ve kim olduğunu hemen anlayarak, büyük bir muhafız kuvvetiyle Ufa’ya gönderdi. Ufa’dan ORENBURG ’a, oradan da Petersburg’a gönderildi. Petersburg’da meselesi görüşüldükten sonra “Şlisselburg” kalesinde ömür boyu hapse mahkûm edildi. Bu kalede beş yıl kadar kaldıktan sonra, muhafızların uyuduğu bir sırada kaçıp, balta ile bir şekilde beş muhafız askerin başlarını yarıp öldürdü. O sırada kendisi de kalenin yanında hayata veda etti. Fakat ölümünün sebebi açık olarak bilinemedi. Çünkü bedeninde hiç yara izi bulunmuyordu. Daha sonra kalenin arka tarafında bir çukur kazılarak oraya gömüldü. Yakalayarak hükümete teslim eden Süleyman Ağa da, vaat edilen 1000 sumu alamadan ölmüştü. Kendisinden sonra 14 yaşındaki büyük oğlu Peterburg’a çağrılıp, orada imparatoriçenin kendisi tarafından büyük iltifat ve hediyelerle 1000 sum parayı alarak ülkesine döndü.
DEVAM EDECEK
Cem Cüneyd Canan