31 Mayıs 2014
Öncelikle, ‘’Bülbüle güllük, kargaya küllük yaraşır’’ atasözüne kızmayacağını düşünerek, sana birazcık sitem etmek istiyorum. Bazen o güzel sesini (!), bazen tüylerinin parlaklığını (!), bazen aptallığını, bazen şeytanlığını dile getirirsem, herhalde alınganlık göstermezsin (!). Tereddüdüm, son günlerde ‘’algı’’ diye bir şeyden bahsediliyor. Sanırım ne olduğu yeni keşfedilmiş olmalı. Bilmem ki sen de ‘’algı’’dan mı, yoksa alıklıktan mı beslenmektesin?
‘’Okumadan molla olan, gagalamayan karga gibi olur’’ derler ya…
Algı da (!) bu ya… Sen simsiyah kanatlarınla SOMA’yı gökyüzünden izlerken, Manisa’yı, Muğla’yı, Soma’yı görmediğimi, hattâ haritadaki yerini dahî bilmediğimi düşünmemiş olacaksın.(!) Hatta URLA denen bir yer varmış diyorlar (!) orayı da hiç görmediğimden haberin olsun isterim.
Sen, ‘’Karga kekliği taklit etmiş, yürüyüşünü şaşırmış’’ dendiğini de biliyorsundur!
Bizim yaşadığımız yerlerde, ne imarı alınmamış yazlıklar, ne de KARASU kenarın da, yalılar vardı. Tuzlayı, tuğlayı, tuğla ocaklarını bilirdik ama Kömür ocağını bilmezdik. Akılsız telefonlardan söylediğimiz kadar (!) akıllı telefonlardan da ne kadar yalan söylediğimizi (!) bir türlü hatırlayamıyorum!
Sakın, kendine benzetip; ‘’Bunalan karga buz yutar’’ sözünü de bana yakıştırma…
Hani sen karşı akasyanın dalında tünerken, biz çocukluğumuzda da, gençliğimizde de, yer sofralarına diz çökerek oturuyorduk. Kör değildin ya. Biz seni nasıl görüyorsak, sen de bizi görüyordun. Yer sofrasında ki yoksulluğumuzu, dönüp de bugün sakın anlatmaya kalkışma.
Bazılarını, yüz elli yıl yaşarım diye neden aldattığını istersen konu etmeyelim. Neden saksağanlar gibi –şağk-şağk- değil de, -gaağk, gaağk- diye bağırdığını da bir türlü çözemedim. Ya sen… Bırak bir başkasının evine, kendi evimize bile ayakkabılarımızı taşlık da çıkararak girdiğimizi bilmez misin? Doğrusu, bilmeyeceğin bir şey var ki, gittiklerimiz ve kendi evlerimizde de, ayakkabılık bulunmazdı. Yemin ediyorum, AYAKKABI KUTUSU nedir? Onu da bilmezdik.
Bak KARGA kardeş, birileri ölünce, içimiz burkulur, belki de biraz korkardık. O şaşkınlıkla, üzüntümüzle, ellerimizi ovuştururken, mutlaka ağlardık… Bunlar, bizim için, olağan şeylerdi. Ölümün mukadderliğini, başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere bütün kitaplarda da olduğunu zâten biliyorduk. Her canlının, mutlak bir gün ÖLÜMÜ tadacağı da hepimize öğretilmişti. Hayırlı ölüm diye öğrendiğimiz ölümün yanında, her canlı için, Allah, kaza ve belâ vermesin, dendiğinde de insan olmamızın en hassas tarafını bulurduk. Böyle öğrenmiş, böyle kabullenmiştik. Böyle anlıyorduk.
Bilmiyorum duyar mıydın? Rahmetli Babaannem, cenaze geçti mi? diye sorar, biz geçmiştir, demez, şimdi geçti der, arkasından Fatihalar okurduk... O da, Allah, rahmet etsin, varsa taksiratını af etsin, acıları olanlara, geri de kalanlara da sabır versin derdi…
Karga Kardeş, senin martılarla anlaşamadığını anlayamıyorum. Ya benim yoksulluğumu yeni anladığıma ne dersin? Bütün Türkiye, Soma’da ki, işçi kardeşlerimizin 1200-1600 TL. Arasında maaş aldığını, bununla nasıl yaşanacağını sorguluyor. Ya ben, ya benim gibiler, 700-750-850 TL. İle nasıl yaşadığımızı hiç düşündün mü? Bu ülke de, milyonlarca kişinin bu ücreti aldığından, bazılarının bunu dahî bulamadığından, bilmem ne kadar haberdarsın? Sakın, SOMA işçilerinin aldığı ücreti sorguladığımı sanma.
Hâlâ, çeşmenin önünden sabunu, sofradan peyniri, ağaçtan cevizi, her gördüğünü neden aşırdığını anlamıyorum. Sahi, neden ne bulsan götürürsün ki? Terastan izliyorum, karşı çatının üzerinde birkaç kumru, saydım tam kırk üç Kargasınız. Diğer çatıda bağrışan martıları sayıyorum, tam elli yedi taneler. Martı sesine dahî tahammüsüzlüğün acaba neden? Ya saksağanları aranıza almayışınıza ne demeli?
Karga Kardeş, şu Akepelilerin, Başbakanın seninle ne alıp- veremedikleri var, anlayamadım gitti! Hatırladıklarımla; Temmuz 2007’de, Deniz Baykal’a ‘’Biliyorsun kılavuzu karga olanın’’ Eylül 2010’da, CHP’ye ‘’Atalarımızın güzel bir sözü var. Yani kılavuzu Karga olanın meselesi’’, Aralık 2013’de, ‘’Tamamıyla ülkemizde yetişen hayvanları kestik. Takip etmiyor. At iftirayı, çamuru at tutmazsa izi kalsın. Bu kültürle yetişmiş olanlar. Kılavuzu karga olanın burnu çamurdan kurtulmaz. Bunların hali bu. Kargaya’da hakaret ettim. Saygısızlık oldu ama kusura bakmasın’’. Mayıs 2014’de, ‘’Ellerinde kalem, çalakalem gidiyorlar. Böyle bir anlayış olabilir mi? Ama zihniyet bu, anlayışları bu. Ne olacak, bütün mesele kılavuzu karga olan meselesi. Mesele bu. Kargaya da hakaret etmeyelim. Böyle bir durum var.’’ diyor, Başbakan. Sahi, senin çamurla olan ilişkini de böylece öğrenmiş oldum.
‘’Karga mandanın, saksağan dananın bitini babasının hayrına temizlemez’’ derler.
Artık, sende kıymetinin ne olduğunu anlarsın. Bir ülkenin Başbakanı bile, sana saygısızlık ve hakaret etmekten çekiniyor. Diğer tarafta muhalefet, ötekiler, kalemşorlar de kim oluyor ki? Anla artık, sen bu kadar kıymetlisin KARGA kardeş.
Laf aramızda; tutturmuşlar ‘’Kılavuzu karga olanın, burnu b..k’dan kurtulmaz’’ diye bir atasözünü. Hâlbuki senin için ne kadar çok atasözü söylenmiştir. Bilmem ki hatırlar mısın?
‘’Karga ölmüş gözü çöplükte kalmış’’
‘’Besle kargayı, oysun gözünü’’
‘’Karga ne ki kazığa ne ola, pire ne ki b..ğe ne ola’’
‘’Karga bülbülü taklit etmiş, ötmeyi unutmuş’’
‘’Karga, yavrularım olalı, burnumu göme-göme b.k yiyemedim demiş’’
‘’Kurdun öldürdüğünü, karga yer’’
‘’Besle kargayı, hindi diye satarsın’
‘’Yabancı ellerde kartal bile, karga gibidir.’’
‘’Dürüst olanın, karga derneğinde işi olmaz.’’
‘’Alacağına şahin, vereceğine karga!’’
‘’Bir karga, başka bir karganın gözünü gagalamaz.’’
‘’Karga adını değiştirse bile, sesinden tanınır’’
‘’Kartalın beğenmediğini, kargalar kapışır’’
‘’İki karga gagalaşırsa, biri kuzguna yem olur’’
‘’Aksak karga, önce uçarmış’’
‘’Karganın konduğu yerden, ölü çıkar’’
‘’Karga kaza özense, bacağı kırılır’’
‘’Ölecek karga, kırılacak dala konar’’
Bunun için gaağk-gaağk diye neden ötmezsin? Yok mu bir teşekkür etmek.
Bilmiyorum, benim görmediğim kömür ocaklarında da gaağk-gaağk diye ötmekte misin? Soma da da var mısın? Bilmediğim, gitmediğim Somali’ye gider, orada da öter misin? Benim gibi Yozgat’dan geçmişliğin var mı? Bak, Ankara’nın doğusundaki koskoca dünyanın insanıyım. Senin konduğun dallarda, sadece Somali’ye, Nijerya’ya, Mısır’a, Suriye’ye, oradaki Rabia’lara, Boko Haram’lara mı ağlanıyor? Benim koskoca dünyamda, bütün insanlığa ağlanır. Türkistan’a ağlanır. Uygur’lara ağlanır. Karabağ’da Kaçkınlara ağlanır. Çeçenlere, ağlanır. Irak’da ellerini tutmaya çalıştığım Türkmenlere ağlanır. Soma ‘da 432 yetim çocuğa kaybettiğimiz 301 ŞEHİDE ağlanır…
Ya senin fıtratında ağlamak diye bir şey var mı? Yüz elli yıl yaşadığına inandırdığına göre, sen 1862’ler de, 1866’lar da, 1894’ler de ağlar mıydın? O vakitler de, bugünkü kadar yavuz hırsızlıklar yapar mıydın? Saflığınla, aldatılmışlığınla, sıfırlar mıydın insanların her şeyini?
İnsanları ayrıştırırken, tefrika, hizip, fırkacılık da var mıydı fıtratında? Sen de, sürünen sülüğü görecek göz var mı ki? Hep yukarılardan bakıyorsun. Bir gün de, çalmadan, kırmadan, koskoca dünyamdan borç olarak verebileceğim SEVGİYİ al, götür, bütün diyarlara. Edepsiz… Ölür müsün? Bir cevap yahu…
Gaağk, gaağk, gaağk…
Kaynak: Dr. Sadık Özen
Atasözleri, Kargalar ve İnsanlar
Cem Cüneyd Canan