20 Şubat 2007
İnsanın, cinayete kurban gitmesini kesinlikle tasvip etmediğimi, geçen hafta ki yazımda dile getirmiştim. Türkiye’de herkes bu tepkiyi ortaya koymuş, sıradan sayılan cinayetlerin dışında değerlendirmiştir. Ne demekse sıradan cinayet….! Aslında böyle farklı bakışı hiçbir insanın kabul etmemesi gerektiğine inanıyorum. Hırant Dink cinayetini ise, bir kesim etnik aidiyetine bağlarken, bir kesim buna siyasi cinayet demiştir. Türkiye’nin kendini aydın ilan eden kesimi de, ÖTEKİ, AYRIŞMA, YALNIZLAŞTIRMA, ÖZGÜRLÜKÇÜ sözleriyle, MİLLİYETÇİLİĞİ de karşılarına alarak bu yönüyle cinayeti değerlendirmeye çaba göstermiştir.
Bu kesim, nedense herkesi beyaz bereli görmekte, sözde Ermeni soykırımını hiç ağızlarına almamakta, SİVİL, ASKER, EMNİYET güçlerinin şehit olmalarını hiç gündeme getirmemekte, 41 Dışişleri mensubunun ASALA tarafından katledilmesini, acıların karşılaştırılmaması gerekliliği bakışına terk etmektedirler. HIRANT DİNK’i ise Türkiye’nin sorunlarını farklılığı ile çözmeye çalışan bir entelektüel, aydın, solcu ve bir ÖTEKİ olarak tanımlamaktadırlar….!
Türkiye’nin gerçekten insan olan yüzü bu cinayete ağlarken, bazıları timsah gözyaşları dökerek, 301. madde aymazlığını da ihmal etmeden, yine aynı cinayet üzerinden güya siyaset yapmaktadırlar.
Milliyetçi kesim ise, sözde aydınların savunmaya çalıştıkları olmazlara cevap aramakta, birazcık kitap karıştırmak zahmetine girmeden, yine benzeri zahmetlere katlanmayan, FAŞİST-IRKÇI- KAFATASÇI kavramlarını kullananlara, MİLLİYETÇİLİĞİN içinde bunların olmadığını anlatmakta zorlanmakta, fakat, cinayetin kabul edilemez olduğunu kabul etmektedirler.
Ermenilerin Dini Lideri Mesrob II de, Hırant Dink cinayetinin ‘’ Değişik düşüncelere sahip kesimler arasında polemik malzemesi haline gelmesinden üzüntü duyduklarını’’ ‘’ AB üyeliği sürecindeki ülkemizde artan aşırı milliyetçi akımlardan ve ‘potansiyel iç düşman’ olarak algılanmaktan endişe duyuyoruz.’’ Diyerek, kaygısını dile getirmektedir.
Öncelikle altını çizerek söylemeli ve herkes de çok iyi bilmelidir ki, Türkiye de hiç kimse tek bir Ermeni vatandaşına farklı olarak bakmamış, kesinlikle ‘potansiyel iç düşman’ olarak da algılamamıştır. PROBLEM ; olmayan bir şeyi varmış gibi, FARKLILIKLAR- ÖTEKİ- AYRIŞMA-YALNIZLAŞTIRMAK gibi, sözlerle, yazılarla ortaya koyanlardan kaynaklanmaktadır. Türk Milletinin olumsuz bir bakışı hiçbir zaman olmamıştır.
Türklüğe hakaret etmeyi özgürlük sananlar, Ermenilerin artan bir tempoyla sözde soykırımını DÜNYAYA kabul ettirmeye çalışmalarının üzerinde hiç durmamaktadırlar.
Bu menfur ölümü hiçbir şekilde kabul etmediğimi tekrar ifade etmemim;
Bu cinayet nedeniyle, HIRANT DİNK’in sağlığında SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMINI savunmasını, Kürtlere özgürlük istemesini, ayrışmaya yol açan düşüncelerini, kabulleneceğimiz anlamına gelmediği gibi, yazdıklarını veya yazdırdıklarını yok sayabileceğimi sağlamayacaktır.
Agos Gazetesi, Hırant DİNK’in ölümünden hemen sonra, matem ifadesiyle siyah zemin üzerinde İnternetdeki web sayfalarını bir süre için toplumun bilgisine açmıştır.İşte o sayfalardan aldığım internet çıktılarında ERMENİ KİMLİĞİ başlığı ile yayınlanan, sekiz bölümlük yazıyı bölüm bölüm bilgilerinize sunacağım. Bu yazı Hırant Dink’in ölümünden öncede ve şimdide sürekli olarak internet sitesinde yayında bulunuyor muydu, yoksa, hemen cinayet sonrasında ki, bir bakışla tekrar yayına mı alındı, doğrusu onu bilmiyorum…!
Benim bildiğim ve büyük harflerle söylediğim; TÜRK MİLLETİ, ERMENİLERE TARİHİN HİÇBİR DÖNEMİNDE KESİNLİKLE SOYKIRIM UYGULAMAMIŞTIR. 1915’e KADAR GELEN SÜREDE ERMENİLERİN TOPRAK ELDE ETMEK İÇİN- RUSYA-FRANSA- İNGİLTERE-AMERİKA GİBİ DEVLETLERLE İŞ BİRLİĞİ YAPARAK, TÜRKLERE UYGULADIKLARI MEZALİM KARŞISINDA, KENDİ MİLLETİNİ ve TOPRAĞINI KORUYAN OSMANLININ HAKLI MÜCADELESİDİR. KENDİSİNİ İÇERDEN ve ARKADAN VURMAYA ÇALIŞAN ERMENİLERE TEHCİR UYGULAMASIDIR. BÜTÜN BUNLAR OLURKEN KAÇINILMAZ BİNLERCE TÜRK ÖLDÜĞÜ GİBİ, GÜNÜN ŞARTLARI İÇERİSİNDE BİNLERCE ERMENİDE ÖLMÜŞTÜR. ÇEKİLEN ACI İSE TEK TARAFLI DEĞİLDİR….
Bu gerçeği çarpıtan Ermeniler, doğru olmayan tezlerinden vazgeçtikleri GÜN,Yani Ermeni Diasporasının sözde soykırım iddiasından vazgeçtiği GÜN, Azerbaycan topraklarından çekildikleri GÜN, Azerilerden özür diledikleri GÜN, Karabağ acılarından kurtulduğu GÜN, Türkiye’nin sınırlarını tanıdıkları GÜN, orta da kavga kalmayacağı gibi, kardeşlik doruk noktasına ulaşacaktır. Türk Milleti, kimsenin etnik kimliğine, inancına, kesinlikle karşı değildir. Bu TOPRAKLARDA BİRLİĞİ ve DİRLİĞİ kabullenen herkes bu ÜLKENİN onurlu bir ferdidir.
İşte ana hatları ile meselenin özü bu iken, Genel Yayın Yönetmeni HIRANT DİNK, AGOS Gazetesinde,
7 Kasım 2003 Kuşaklara Dair
14 Kasım 2003 Kilisenin Rolü
5 Aralık 2003 Kaç Vartan’ın Çocukları
19 Aralık 2003 Pratik Kimliğin Teorisi
26 Aralık 2003 Batı: Cennet ve Cehennem
23 Ocak 2004 Ermeni’nin ‘’Türkü’’
30 Ocak 2004 ‘’Türk’’ten Kurtulmak
13 Şubat 2004 Ermenistan’la Tanışmak, başlıkları altında, ERMENİ KİMLİĞİ üzerine yazıyor…!
Sizler bu yazı serisini takip ederek okuyacak olursanız, Ermenilerin kendi öz eleştirilerini, 1915 ‘in ana unsur olarak dile getirildiğini, yazının tamamı içinde elli yedi defa DİASPORA sözünün kullanıldığını, sözde aydınların savunduklarının aksine, Hırant Dink’in Türkiye’nin sorunlarını, farklılığı ile çözecek insan, yakıştırmasının doğru olmadığını, kısacası ERMENİ KİMLİĞİNİN ne olup, olmadığını göreceksiniz…..Gelin birlikte okuyalım….
‘’ Ermeni Kimliği Üzerine’’ ( 1 )
‘’Kuşaklara Dair’’ 7 Kasım 2003
‘’ Bu hafta arka sayfamızda yer verdiğimiz ‘Dördüncü kuşağın ayak sesleri’ yazısıyla, Diaspora’da bir süredir sürdürülen ‘Ermeni kimliğinin korunması’ tartışmalarını Türkiye Ermenilerinin bilgisine de taşıyoruz. Salt bilgilendirmeyle de yetinmeyip bu yaşamsal konuyu sağlıklı bir tartışma ortamı içerisinde bundan böyle sürekli gündemimizde tutmaya çalışacağız. Türkiye Ermenilerinin ‘’Diaspora’’ olarak nitelenip nitelenemeyeceği bir yana, bu tartışmalar ister Diaspora olarak adlandırılsın ister başka bir şey hemen herkesi ve hatta Ermenistan yurttaşları da dahil tüm Ermenileri yakından ilgilendiriyor. Ermeni dünyasının ‘bundan sonrasının’ nasıl şekilleneceğine ilişkin ciddi bir sorgulama ve özeleştiri sürecine ihtiyacı var ve bu süreç artık ıskalanmamalı.’’
‘’Sorgulanması ve üzerinde konuşulması gereken süreç bir dizi soru içeriyor. Sözgelimi… Ermeniler’in dünyaya yayılmışlığı, kimliği korumayı bugüne değin ne kadar başardı ? Bu yayılmışlık gerçekten ‘’Kimliğini kaybetmiş ve kimliğini arayan bir Diaspora’’ konumunda mı ? Dünyanın dört bir yanına savrulmuş bir Ermeni dünyası Ermeni kimliğini korumayı başarabilecek mi ? Yaşanılan bu dağılmışlık içinde asimile olmadan kimliği yaşatmak mümkün mü ? ‘’Ermeni kimliği’’ tanımının içini hangi değerlerle doldurmalıyız ? Bu değerler içinde yaşadığımız çağa cevap verebiliyor mu ? Dağılmışlık kimliğin kaybı için gerçek bir tehdit mi ? Dağılmışlığın kimliğin zenginleşmesi açısından getirdiği avantajlar da var mı ? Yerellikle evrenselliği Ermeni kimliğinin hangi alanlarına yerleştirebiliriz. Vesaire vesaire….Hatta bazı kaygısızların dile getirdiği gibi işte daha radikal bir soru :
Kimliği korumak, Ermeni kalmak şart mı ? ‘’
‘’ ‘Kaygıyla yaşamak’ Ermeni kimliğinin son asırdaki vazgeçilmezi oldu. Özelliklede yok olma, tükenme kaygısı bir müddet öncesine kadar Ermeni dünyasının baş sorunuydu. Bu ruh hali Ermenistan’ın bağımsızlığına dek hem Diaspora da hem de Ermenistan da varlığını sürdürdü. Ermenistan’dakiler hakim Sovyet rejiminin ve kültürünün dayatması altında dinlerini ve milliyetçiliklerini özgürce dile getiremedikleri için zamanla unutacaklarından, Diaspora’dakiler de yaşadıkları ülkelerin hakim kültürünün etkisiyle Ermeniliklerini yitireceklerinden endişe ettiler. Diaspora Ermenilerinin birinci,, ikici kuşakları dağılmış oldukları ülkelerde hiçbir zaman özel olarak kimliği devam ettirme kaygısı taşımadılar. Yaşadıkları travmanın süregelen etkisi zaten başlı başına bir kimlik uyarıcısıydı ve özel bir çabaya da ihtiyaç bırakmıyordu.’’
‘’ Üçüncü ve dördüncü kuşaklar da ise bu durum gerçekten belirgin bir değişiklik gösterdi. 1915’ te yaşanan travmayı ortadan kaldırmak için ne dünya ne de travmanın sorumluları kıllarını bile kıpırdatmamışlardı ama zaman acımasızdı, o kendi sürecini işletiyordu. Kuşaktan kuşağa azalarak intikal eden travmanın izlerinin varlığına rağmen artık ciddi bir kimlik erozyonu başlamış, Ermenilik bir tarafta unutularak, Amerikalılaşma, Fransızlaşma, Ruslaşma hız kazanmıştı.’’
‘’Karma evliliklerin çoğalması, Ermeni adlarını terk edilmesi, dilin unutulması, kilisenin boşlanması hep bu kuşaklara musallat oldu. Hele de kilisenin Sovyetlerde maruz kaldığı ateist dayatma, kimliksel çözünürlüğün en acı kısmını oluşturuyor, yönetimlerin baskısı altında ağır aksak yürütebildiği hizmetleriyle ancak kendi varlığını koruyabilen Kilise, toplumu üzerinde oynadığı o tarihsel rolü bir türlü yerine getiremiyordu. Oysa Ermeni kimliğinin içini doldurmada Kilise’nin payı büyüktü.Kilisenin güçsüzleşmesi Ermeni kimliğinin güçsüzleşmesine yetiyor da artıyordu.’’diyor..
Bütün insanlığa, sahte alkışların ve yalanların olmadığı günlerle, dolu bir dünya diliyorum.
Not: Haftaya ‘’Kilisenin Rolü’’
KAYNAK : Agos Gazetesi Web Sayfası
Cem Cüneyd Canan