09 Mart 2011
Siz hiç küçük bir şehirde yaşadınız mı? Çocukluğunuz, gençliğiniz o şehirde geçti mi? 1960 Yılında 40.000 1965 yılında 50.000’li nüfusa sahip bir şehirden bahsediyorum.
Herkes birbirini tanırdı. Bugün hatıralarda yaşatılan mahalle gibiydi şehrin tamamı. Paylaşmanın, saygı, sevginin, hatırın ve vefanın sıradan ama içten yaşandığı bir şehir, korkmadan, ürkmeden, hatta geceleri kapılarımızı kilitlemeden yattığımız, yaşadığımız şehir. Saygı duyduğumuz, vaizler, cami imamları, okul öğretmenlerimiz ve bütün yaşlılar. Her şeyi ile güven duyduğumuz her kesimden devlet memurları. Kimsenin sucu-mucu olmadığı bir şehir.
O tarihlerde henüz on-on beş yaşlarındaydık. Her şeye, her konuya ayrı merak duyardık. Bildiğiniz merak. Her şeyi bilen bir arkadaşımız vardı. Sinemaya giderdik, bak şu karşıda bekleyen sivil polis derdi. Bir başka gün bir başkasını gösterirdi. Buda sivil polis. Birde herkesin istisnasız tanıdığı, herkesin saygı duyduğu komiser vardı.
Olay yoktu. Sıradan kavgalar vardı. Bir de bazı evler basılır, nur toplantıları yapan insanlar alınıp, adliyeye götürülürdü. O toplantılarda, risale okunduğu, tespih çekildiği söylenirdi. Bir anlam veremez, ne demek olduğunu anlamazdık. Bu işi yapanları, tesbit edenlerin sivil polisler olduğu söylenirdi. İsimlerini herkes bilir, herkes onları tanırdı.
O adliyeye götürülen nurcular, her defasında aynı gece serbest bırakılırdı. Herhalde araya hatırlı kişiler girer, kimsede tutuklanmazdı.
Bir intibaa var ki; Şimdi, o günkü nurcuların çocukları, hatta torunları, polis oldular, hâkim oldular, savcı oldular, bürokrat oldular, hatta siyasetçi oldular. Ulaştıkları makam ve mevkilerde de farklı bir ihtirasa büründüler.
Yine yaygın kanaat o ki;
Vatandaş, Kamu görevlileri, TSK’leri, basın, hukukçular ve siyasetçiler de yargıya yardımcı olmuyormuş! Bir siyasi çıkar grubu, bir cemaat veya bir zümrenin her şeyi yönlendirdiğine dair şüphe varmış!
Ya, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün KAYGISINA biz VATANDAŞ olarak ne diyelim? Ne demiş; ‘’Olup bitenleri takip ettiğimde intibaım şu ki; kamu vicdanında kabul görmeyen bazı gelişmeler oluyor. Bu hal Türkiye’nin geldiği ve herkes tarafından takdir edilen görüntüsünü gölgelemektedir. Bundan KAYGI duyuyorum’’ diyor.
Başbakan Erdoğan’da, bu kadar uzun zamandan ve de hangi nedenlerle ise, herkesin çok bildiği ‘’Geciken adalet, adalet değildir. Kararlar süratli verilsin’’ demiş. Acaba bu ifadeyi neden son günlerde kullanmaya başladı?
Dileyelim ki, bütün bu konuşulan, yazılıp çizilenler ‘’asılsız değerlendirmelerle, yönlendirilmeye’’ çalışılmasın. Aksi takdirde;
Herhalde ‘’keser döndü, sap döndü, hesap döndü’’, nasıl bir hınçsa, henüz HATIR DÖNMEDİ, demek durumunda kalırız. Sonra da, o şehirleri, o mahalleleri çok ararız.
Cem Cüneyd Canan