13 Haziran 2005
Muhakkak bir şehrin yaşadıkları çok önemlidir. Yaşananları eksi ve artılarıyla her zaman değerlendire bilir, bunu hepimiz yapa biliriz. Bu sütunlar da yazmaya başladığımdan bu yana daima daha çok dünya ve ülke gündemindeki konularla Erzincan’a bakan düşüncelerimi sizlerle paylaşmaya çalıştım. Bu gün istemeyerek çoğunlukla yapılan tarz da sizlerin hafızalarınızı birazda zorlayarak ve bizim merak ettiklerimizi sormaya çalışacağız. Bakalım ne kadarını başaracağız.
İnsanlığın var olduğu günden, günümüze kendimizi zorlayarak bir bakabilsek... Bu gün neler neler gözlerimizin önünde canlanacaktır. Günümüz de toplumlar varlıklarını köyler, kasabalar, ilçeler ve illerde sürdürürken, yine yaşadıklarımızı, gözlerimizin önünde tekrar tekrar getire bilsek... Doğduğumuz günden yine günümüze, hatırlıya bildiklerimizi, büyüklerimizi, akrabalarımızı, arkadaşlarımızı, yöneticilerimizi, millet vekillerimizi ve belediye başkanlarımızı birer birer hatırlıya bilsek... Bu satırları okurken, herkes kendi dünyasında dünden bugüne, her şeye baka bilse, her şeyi gözünde canlandıra bilse, sanırım dünya da düzenlenmiş en mükemmel bilanço ortaya çıkarılmış olacaktır.
Bu bilançonun detaylarında öyle eksiler, öyle artılar göreceğiz ki, bunların içinde insan kalitesini öncelikle fark edecek, sonra eh kardeşim, ne yaparsak yapalım böylesine gerçekler karşısında ‘’güneşin balçıkla sıvanamayacağını’’ bir daha anlamış olacağız. Herhalde bunları yazarken, sizleri bütün düşüncelerinizle birlikte Macaristan’a, İspanya’ya ve Kanada’ya götürecek bir ufuk turu çizmeyeceğim.Geleceğimiz nokta, geleceğimiz yer ERZİNCAN olacaktır.
Bu gün Erzincan’da yaşayan, genelde elli ve üzeri yaşlarda olanlar bileceklerdir; 1939 Depreminin bıraktığı acıyı, bıraktığı tıravmayı. Ibrıkla kullanılan tuvaletleri, hoşaf cıları bileceklerdir. Çok azıda kırk bin’e yakın insanın o günlerde nasıl defnedildiğini bilecektir. Başka şehirlere göçü, Erzincan’a tekrar dönüşü bilecektir. Altmış altı yılda Erzincan’ın bu güne adım adım hangi acılarla geldiğini, Erzincan’ın kendileriyle birlikte büyüdüğünü bilecektir. İşte bu zaman diliminde, muhtarların, belediye meclis ve encümen üyelerinin, siyasi parti ilçe/il başkanlarının ve de belediye başkanlarının millet vekillerinin nasıl insanlar olduğunu iyi bileceklerdir.
Ciddiyet kavramı, çok defa ne hikmetse çatık kaşla özdeşleştirilir. Halbuki kişinin fiziksel özelliği içinde taşıdığı ciddiyetle, yaptığı işle bağdaşan bir ciddiyet vardır. Buyurun çevrenize bir bakın, dünkü ciddiyetle, bu günkü gayri ciddiliği siz karşılaştırın. Ve vardığınız değerde, yine varsın, sizde kalsın.
Biz kimseyi kırmadan, bu sütundan Erzincan’a birkaç soru sorsak, bilmem cevap ala bilir miyiz.
Sayın Belediye Başkanı, seçildiği günden bu güne kadar, Erzincan dışına nerelere gitmiştir. Bu gittiği yerlerdeki seyahat amacı nelerdir. Bu seyahatlerinin her birinin karşısına Erzincan’ın elde ettiği kazançları yaza bilirlermi...? Kısa bir süre sonra ihalesinin yapılacağını duyduğumuz, ekşi suyun, belediyeye ait tesis, Tikvesli’ye ve Korkmaz Yiğit’e ait olan tesisler ne olacaktır. İşletme ve üretme becerisinden yoksun bir yönetim, tesis çöplüğü yaratma konusun da herhalde ilk örnek olacaktır. Bu firmalarla hukuki zeminde gelinen nokta açıkça nedir. Halen devam eden bir problem mevcut mudur. Maden Suyunun ihalesini yapacak olan belediye, bu suyun gerçek sahibi midir. Burada Özel İdare hangi konumda bulunmaktadır….?
Gelelim, başka bir konuya.Bildiğiniz gibi Erzincan Belediyesi temizlik işlerini özel sektöre verdi. Şimdi sormak istiyorum, başta Belediye Başkanımız olmak üzere siz Erzincan’ı hiç bu kadar pislik içinde gördüğünüzü hatırlıyor musunuz...? Üç yıla yakın bir süredir, iktidar yönetiminin bağlı olduğu bir partinin belediye başkanlığını izliyoruz. Geçen hükümetler dönemin de programa alınmış yatırımların dışında, bu iktidar dönemin de Erzincan’ a yeni neler kazandırılmıştır...?
Bu hafta ki yazımı Sayın Belediye Başkanının tebessümleri ile bitirmek istiyorum. Geçtiğimiz günlerde Erzincan’da yayın yapan yerel bir televizyon kanalında programcı Sayın Başkana,
- Başkanım, Aşağı Çarşı Mahallesini yıktınız. Bu mahallenin ismini de değiştirecek misiniz...? Diye sorusunu tamamlıyor. Sayın Başkan GÜLEREK cevap veriyor.
- Adamların her şeyini yıktık, bırakalım hiç değilse mahallelerinin adı kalsın. Diyor. Ne diyelim, herkesin mutlaka güleceği bir zaman vardır. Ve, velhasılı;
‘’GÜLERİZ, AĞLANACAK HALİMİZE.’’
Cem Cüneyd Canan