15 Ocak 2006
Erzincan’da bayramlar başka yaşanıyor. Saygılar ve sevgiler bambaşka paylaşılıyor. Ulviliği tartışmasız manevi çizginin üzerinde her şeyinizle bayramı hissediyorsunuz. Bu bayramda Erzincan farklı nedenle, bayram yerleri gibi pankartlar ve afişlerle donatılmıştı. Aşağı yukarı yüz adet pankart ve afiş vardı dersem, herhalde yanlış ifade etmiş olmam. İşte o pankart ve afişlerin tamamına yakınında, HASRET BİTTİ ifadesiyle başlandığını söyleyebilirim. Yöremiz insanının kendi değer ölçüleri içinde, dışa vuran sevinç ve coşkusunu açıkça görebiliyordum. Objektif, denklanşörün kumandasında, kaçınılmaz resmi böylece tespit etmiş oluyordu.
Acaba ortada görünen sevinç ve coşkunun içi yeterince dolumuydu. Erzincan insanı Üniversite dendiğinde ne anlıyor, buradan neleri bekliyordu..? Gerçekten eğitimin, bilimin uzun sürede Erzincan’a katacakları onların düşüncelerinde nasıl ve ne kadar vardı…? Bunu kimlerin bildiği, kimlerin sorguladığı ise cevapsızdı. Böyle olduğunu her kesimden insanla konuştuğunuzda görebiliyorsunuz. Görmesi gerekenlerin ne yaptıkları ayrı bir soru işareti olarak karşımızda halen durmaktadır. Eğitim seviyesi oldukça yüksek bir şehrin, insanlarının sevinç ve coşkusu farklı düzeyde olmalıydı.
Yıllarca izlediğimiz, Erzincan’ın asıl ihtiyaçları göz ardı edilerek, adeta egoistce kendi alanlarında yeterli olduklarını zannedenlerin, düzenledikleri sayısız forumlar, paneller ve sempozyumlarda, üniversite kurulduğunda Erzincan’ı nelerin beklediği, neler yapmamız gerektiği de anlatılabilseydi, bazı şeyler tartışılarak toplum yeterince bilgilendirilseydi, bu sevinç ve coşku başka bir anlam kazanırdı. Ne yazık ki, bu yeterince yapılmadı.
Türkiye genelinde mevcut üniversitelerde, gerek üniversite gerek fakültelerin kuruluşunda bulunmuş, kendi alanında söz sahibi o kadar çok Erzincanlı hemşerimiz var ki, onların tecrübelerinden yararlanılabilirdi. Ne yazık ki, buda yeterince yapılmadı. Rektörlük, dekanlık yapanlarımızı biraz dinleseydik, herhalde kazançlı çıkan Erzincan ve Erzincanlı olurdu. Aylarca önce Erzincan Üniversitesi kurulurken neler yapılması gerektiğini, hatta üniversitenin üstleneceği misyonu ve vizyonun belirlenmesi gerekliliğine kadar düşüncelerimi, yine bu sütunlar da sizlerle paylaşarak bana düşen görevi yerine getirdiğime inanıyorum. Bilim, kendine özgü bir yöntemle akademik kulvarda yol kat ederek, insanı yoğurup toplumlara fayda sağlaya biliyor. Erzincan bu yönde dikkatli olmak ve bu bakışla çalışmak zorundadır. Belli makamlara atanmak, görev almak adına susmak herhalde bilim adamlarımıza yakışmıyor. Beklentiler içinde durmak, hiçbir şey yapmamak Erzincan Üniversitesini tabela üniversitesinden öteye götürmeyecektir. Bunun sorumluluğu da, bundan sonra bilim adamlarımıza düşmektedir.
Bir de, madalyonun arka yüzü var. Bitti dediğimiz hasret gerçekten bittimi…? T.B.M.M.ce kabul edilen 15 yeni üniversitenin kuruluşu hakkında ki, kanunun rektör atamasına ilişkin geçici 1. maddesi Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından yeniden görüşülmesi için meclise iade edilmiştir. Sayın Sezer, yeni üniversitelerin kurulmasına dair 5447 sayılı kanunu kısmen iade gerekçesinde; rektör adaylarının Cumhurbaşkanına teklif edilmesinde, yetkinin siyasal erkte değil, YÖK te olduğunu belirtiyor. İade edilen 1.maddede ‘’Bu kanunla kurulan üniversitelerin kurucu rektörleri iki yıl için Milli Eğiti Bakanı ve Başbakanın önereceği üç isim arasından Cumhurbaşkanınca atanır.’’ Şeklinde düzenlendiğini bilmekteyiz. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezinden yapılan açıklamada, Anayasanın 2. ve 130. maddeleri gösterilerek; Bilimsel özerklik ilkesi göz önünde bulundurularak düzenlenmesi, gerektiğinin,
Üniversitelerin görev ve işlevinin niteliği, bilimsel ve akademik çalışma ve etkinliklerinin ağırlık ve önemi nedeniyle, her türlü dış etkilerden ve siyasal karışmalardan uzak tutulmasına ve bilimsel saygınlıklarının korunmasına özen gösterilmesi, gerektiğinin,
Bunu sağlamanın yolu ise, yükseköğretim dışı kurumların, özellikle siyasal erkin, yönetimin herhangi bir evresinden başlayarak bilimsel çalışmaları etkileyecek tüm aşamalardan uzak durmasından geçtiği, gerektiğinin,
5447 Sayılı Kanunun geçici 1. maddesinde, yeni kurulan üniversitelerde, kurucu rektör adaylarının Milli Eğitim Bakanı ve Başbakanca belirlenmesinin öngörülmesinin, üniversitelerin bilimsel ve yönetsel özerklikleriyle, yükseköğretim kurulunun Anayasa da belirlenen görev ve yetkileriyle bağdaşmadığını, hizmetin gereğine ve kamu yararına uygun düşmediğini.’’ Söylüyor.
Bunları söyleyen kim…? Sayın Cumhurbaşkanımız…
‘’Cumhurbaşkanımızın iade gerekçesi görüşülüp, gereği yapıldıktan sonra kanunu yeniden çıkaracağız.’’ Diyor.
Bunu diyen kim…? Sayın Başbakanımız….
Peki, burada konuşması gereken, tartışma konusu yapıldığı halde, mevkii ve makam beklentisi uğruna susan kim…? Onu da artık siz söyleyin…!
Her kim nelere susuyor ve bilimsel kişiliği için ses çıkarmıyorsa, her kim neleri Anayasa hükümlerine göre düzeltin diyorsa, her kim siyasal amaçları doğrultusunda direniyorsa da, Biz Erzincan’ın bilim yuvası olması için bu konuda neler yapmamız gerekiyorsa onu yapalım. Yarın hangi yeni fakültelerin kurulması gerekiyorsa, bu günden itibaren onun çalışmasına başlayalım. Hasret şimdi değil, başarı elde edildiğinde bitecektir.
Ben, biraz nal’a, biraz mıh’a vururken, Erzincanlı profesörlerimiz, doçentlerimiz, asistanlarımız, doktorlarımız ve diğer öğretim elemanlarımız, umarım çekici nasıl ve nereye doğru vuracağımızı bize gösterirler. Fikrinizi ve önerilerinizi söylemek için Erzincan’da hep beraber olmaya bilmem nasıl bakarsınız. İçinde ticaret, siyaset olmayan bilim dolu bakışlarınızla, Erzincan da, sizinle berber olmak istiyorsa, Gerçekten Hasret BİTECEKTİR.
Cem Cüneyd Canan