04 Mart 2018
26 Şubat 2018 de yine Dışişleri Bakanlığımız, Hocalı Katliamının 26. yıl dönümünde aşağıdaki başsağlığı mesajını yayınlıyor;
“Ermenistan Cumhuriyeti birlikleri tarafından, 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan’ın Yukarı Karabağ bölgesinde Hocalı şehrine düzenlenen saldırıda, kadın ve çocuklar dâhil yüzlerce Azerbaycan vatandaşı katledilmiş ve yaralanmış, binden fazla insan da esir alınmıştır. Kayıpların akıbeti ise bugüne kadar öğrenilememiştir. Sivil halka yöneltilen bu insanlık dışı saldırganlık, tüm dünya kamuoyunun hafızasına kazınmış ve vicdanlarda derin yaralar açmıştır. Bugün halen Azerbaycan topraklarının beşte biri Ermenistan’ın işgali altındadır. Bir milyondan fazla Azerbaycanlı kendi ülkesinde mülteci olarak yaşamaktadır. Türkiye olarak, Azerbaycanlı kardeşlerimizin bundan 26 yıl önce Hocalı da karşı karşıya kaldıkları hunharca saldırı ve katliamı her zaman kalbimizin en derinlerinde hissediyor, bu acıyı paylaşıyoruz. Bu katliamı ve Azerbaycan topraklarının yıllardan beri devam eden işgalini şiddetle kınıyoruz.
Bu trajedide hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyor, tüm Azerbaycanlı kardeşlerimize en samimi başsağlığı dileklerimizi bir kez daha sunuyoruz.”
Biz her olayın yıldönümünde, yeni bir olay karşısında Dışişleri Bakanlığımızın yaptığı gibi açıklamalarla günü kurtarmış oluyoruz! İş nerede ne zaman nasıl başlamış diye merak etmediğimiz gibi üzerinde de gerektiği gibi durmuyoruz. “ Yok hükmünde” ifadesini dilimize pelesenk ederken, TARİHİ GERÇEKLER” üzerinden hareket edebilmeyi aklımıza bile getirmiyoruz! Yıllar sonra, bu gibi açıklamalar, mesajlar okunduğunda nasıl değerlendirileceğini, nasıl algılanacağını ise hiç düşünmüyoruz.
Bu arada, konuya hassasiyet gösteren duyarlı dostlarımıza da 26 Şubat 1992 gününden sonra da öncede ve asırlarca, Müslüman Türk Milletinin nice acılar çekmiş olduğunu hatırlatmış olalım. Tarihi bilmek gerekliliğini bir kenara bırakarak, yapılan yanlı ve yanlış yayınları afişe etmezseniz, yapılan belgelere dayalı ciddi emekleri görmezseniz, dayanaktan yoksun konuşur veya yazıp çizersiniz! Sonra da zevahiri kurtarmak için sanki yeni bir fikri yaratmış gibi “ORTAK TARİH KOMİSYONU”, “KONUYU TARİHÇİLERE BIRAKALIM” dersiniz. 1915 e giden süreçte Ermeni Mezâlimini doğru anlatamadığınız gibi SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI ile suçlanırsınız! “Hocalı da 83’ü çocuk, 106’sı kadın ve 70’i yaşlı 613 insan öldürülmüştür” “HOCALI DA SOYKIRIMI YAPILMIŞTIR” demekle de olmadığını görür, ama görmezlikten gelirsiniz!
Geçen yıl, 22 Şubat 2017 de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Hocalı Soykırımı'nın 25. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen "Hocalı Soykırımı, İnsanlığa Karşı Suçlar ve Terörizm" başlıklı konferansta yaptığı konuşmasın da; "Yıllardır Ermenistan'ın 1915 olaylarıyla ilgili iftiralarıyla mücadele ediyoruz. Ermenistan bizim önerilerimizi reddetmiştir. Ortak komisyon kuralım, arşivleri açalım, bilim adamları gelsin katılsın, başka ülkelerden de katılsın... Ermenistan gerçeklerle yüzleşmek istemiyor. Ama Hocalı Katliamı bir gerçektir. 21. yüzyılda 25 sene önce tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşmiştir. Esasen Hocalı Katliamını yapanların o günkü komutanının bunu izah etmesi ve savunması da ibretliktir. Diyor ki, 'Ermenilerin, sivillere, kadınlara, çocuklara dokunmayacağına inananlar Hocalı' da ne yapabileceğimizi görmüşlerdir.' Böyle bir vahşet, bu kadar insanlık dışı söylemlerle savunabilir. O kişi maalesef bugün o ülkeyi yönetiyor. Maalesef Ermenilerin insanlık anlayışı budur. Özelikle bugün Ermenistan'ı yönetenlerin" demiştir.
Ancak Türkiye, olayların içinde olduğunu fütursuzca “Biz bunu Azerbaycanlılara şaka yapmadığımızı göstermek amacıyla ibret olsun diye yaptık” diyebilen, halen Ermenistan Devlet Başkanı olan Serj Sarkisyan’ı ve de birlikte olduğu suç ortaklarını, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararından yararlanarak, Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmalarını sağlayamamıştır. Diplomasi, sonuç alma sanatıdır ve orada hamasete yer yoktur. “Dünya beşten büyük” ifadelerinin de hiçbir getirisi olmayacaktır.
Bir avuç duyarlı insan Ermeni Meselesi üzerinde ve karşılıksız, sadece Vatan-Millet aşkıyla kendini parçalarken, özellikle ilgili kurumların suskunluğu son derece manidardır. “ Bu konuyu tarihçilere bırakalım” demek yerine TARİHÇİLER neden görevlendirilmez? Tarihçilerin yapmış olduğu çalışmalardan DIŞİŞLERİ BAKANLIĞININ ilgili birimleri neden yararlanmaz?
Şimdi, bu olayların geçtiği coğrafyada tarih boyunca neler olduğuna Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinin yayınlamış olduğu belgelere dayalı kaynaklar üzerinden bakalım;
“V-VI. yüzyıllardaki büyük TÜRK akınının, yeni bir yerleşme sahasını teşkil eden AZERBAYCAN toprakları, VII. yüzyılda yine bir Türk devleti olan HAZARLARIN idaresine geçmiş, bilahare ARAP istilâsına uğramıştır. XI. yüzyıla doğru SELÇUKLU hâkimiyetine girmiş yerli sülâlelerin ortadan kalkması üzerine, GÜNEY AZERBAYCAN SELÇUKLULARIN; KUZEY AZERBAYCAN ise ŞİRVANŞAHLAR Devleti'nin idaresi altında kalmıştır. AZERBAYCAN’IN daha sonra MOĞOL istilâsına uğradığını görüyoruz. Yaklaşık 1220 yıllarında başlayan bu istilâ, uzun bir süre her iki AZERBAYCAN’I MOĞOL idaresi altında tutmuştur.”
“AZERBAYCAN, coğrafi konumu sebebiyle tarih boyunca OSMANLI, RUS ve İRAN devletlerinin ilgi alanı içerisinde yer almıştır. Bölgenin MÜSLÜMAN ve TÜRK unsurları üzerinden OSMANLI ve İRAN’IN hâkimiyet sağlaması daha kolay olurken; RUSYA da, HIRİSTİYAN unsurlar olan GÜRCÜLER ve ERMENİLER vasıtasıyla bölgeye hâkim olma mücadelesi vermiştir.”
“AZERBAYCAN bilahare İRAN’IN istilâsına uğramıştır. Menşeleri itibariyle AZERÎ TÜRKLERİNDEN olan ERDEBİL şeyhlerinin başkaldırmaları, İRAN’IN siyasî tarihinde önemli bir rol oynamıştır. AKKOYUNLU ve KARAKOYUNLU sülâlelerinin çekişmeleri, ŞAH İSMAİL tarafından bertaraf edilince, yeni ve kuvvetli SAFEVİLER sülâlesi hâkimiyeti altında bir İRAN doğmuştur. AZERBAYCAN idaresi de, tamamen İRAN’IN hâkimiyeti altına girmiştir. İRAN’IN siyasî hâkimiyeti, KAFKAS TÜRK kavimleri üzerinde hissedilecek kadar ağır ve devamlı olmuş; İRAN idaresi, merkezden nispeten uzak bu sahayı, emniyetli ellerde bulundurmak için, buralara çeşitli TÜRK boylarına mensup hanlar tayin etmeyi bir politika olarak benimsemiştir. Başlangıçta yarı bağımsız olan bu hanlar, daha sonra OSMANLI Devleti'nin de bu saha üzerindeki talepleri dolayısıyla, durmadan devam eden muharebelerden bezgin İRAN idaresinin zayıflığından da faydalanarak, tam bağımsızlıklarını ilân etmişlerdir. XVII. yüzyılın ortalarına doğru bağımsız olan bu hanlıkların başlıcaları BAKÜ, GENCE, KARABAĞ, ŞİRVAN, ŞEKÎ, REVAN, KUBA, TALIS, ILISUY' dur.”
“AZERBAYCAN’IN devlet olarak RUSYA ile ilişkilerinin tarihi XV. Yüzyılda RUSYA’NIN İVAN döneminde (1462-1505) merkezi devlet oluşumunu tamamlamasına kadar uzanır. XV. Yüzyılda SAFEVİ-RUSYA arasında başlayan ve esasen ticari ilişkiler biçiminde ortaya çıkan süreç, RUSYA’NIN SICAK DENİZLERE çıkma biçiminde formüle edilen dış politika anlayışında KAFKASYA’YI, bu arada AZERBAYCAN’I, RUSYA açısından önemli bir duruma getirmiştir. HAZAR kıyılarına inmeyi amaçlayan I. PETRO’NUN PRUT seferinde (1711) OSMANLI tarafından yenilgiye uğratılması bile, RUSYA’NIN HAZAR bölgesine ilgisini azaltmamıştır. I. PETRO’NUN HAZAR’A inme girişimleri 1723 PETERSBURG ve 1724 İSTANBUL Antlaşmalarıyla DERBENT, BAKÜ, SALYAN ve LENKERAN gibi bölgeler RUSYA’YA verilmiştir.”
“AZERBAYCAN’DAKİ yeni RUS ilerlemesi 1801 yılında, KUZEY GÜRCİSTAN’IN bazı bölgelerinin RUSYA tarafından işgali ile yeni bir aşamaya girmiştir. 1804 yılında GENCE HANLIĞI’NIN işgali, bunun ardından 1806 yılında başlayan RUSYA-İRAN savaşının sonunda 1813 yılında imzalanan GÜLİSTAN ve 1826-1828 yıllarındaki ikinci savaşın ardından imzalanan TÜRKMENÇAY Antlaşmaları ile AZERBAYCAN’IN kuzey bölgelerinin RUSYA’NIN egemenliği altına geçmesi tamamlanmıştır.”
“KARABAĞ, ARAPLAR döneminde "ARRAN" adı ile anılan, MÜSLÜMAN TÜRKLERİN hâkimiyeti altına girdikten sonra KARABAĞ adını alan; AZERBAYCAN 'da KÜR ve ARAS ırmakları ile GÖKÇEGÖL arasındaki dağlık bölge ile bu bölgeye bağlı ovalardan ibaret 18.000 km2.yüzölçümünde yüksek bir yaylanın adıdır. Uzun asırlar çeşitli TÜRK devletlerinin hâkimiyetinde TÜRK toprağı olarak kalan KARABAĞ, RUS işgalinden sonra çeşitli idarî bölünmelere tâbi tutulmuştur. 14 Mayıs 1805'te KARABAĞ Hanı İbrahim Han'la, KAFKAS birliklerinin Başkomutanı SİSİANOV arasında imzalanan antlaşma ile KARABAĞ Hanlığı RUSYA’YA tâbi olmuştur. 1822'de KARABAĞ Hanlığı lağvedilip, yerine aynı adı taşıyan eyalet kurulmuştur. 1840 tarihinde ise eyalet ŞUŞA kazasına çevrilip, KASPİ (Hazar) vilâyetine dâhil edilmiştir. Daha sonraları sırasıyla 1868'de YELİZAVETPOL (GENCE) valiliği ihdas edilmiş, ŞUŞA kazası da bu valiliğin idaresine katılmış ve bu birleşmeden yeni ZENGEZÛR kazası ortaya çıkmıştır. 1883'te ŞUŞA kazasının bölünmesiyle yeni CEVANŞİR ve CEBRAİL kazaları teşkil olunmuş; KARABAĞ’IN bu idarî bölünüşü, 1921'e kadar devam etmiştir. KARABAĞ Hanlığı, RUS hâkimiyetine girince, KAFKAS orduları Başkomutanı SİSİANOV, KARABAĞ’DA durumunu sağlamlaştırmak için ZAKAFKASYA’NIN diğer eyaletlerinden buraya sistemli bir şekilde ERMENİLERİ yerleştirmiştir.”
“RUSYA tarafından bölgeye yönelik olarak uygulanan “ERMENİ İSKÂN POLİTİKASI” neticesinde İRAN’DAN ve ANADOLU’DAN bölgeye göçürülen yoğun ERMENİ kitleleri ile KARABAĞ’IN demografik yapısı ERMENİLER lehine değiştirilmeye başlanmıştır. 1877-1878 OSMANLI-RUS Savaşı ve savaşı izleyen AYASTEFANOS ve BERLİN Antlaşmalarından sonra ANADOLU’DA başlayan ERMENİ olayları, 1905 RUS İhtilali sonrasında KAFKASYA’DA da kendisini göstermiştir.”
“Bölgede tek hâkim unsur olarak bağımsız bir ERMENİ DEVLETİ kurma idealinde olan ERMENİLER, TÜRKLERE karşı silahlı mücadeleye girişmişlerdir. AZERBAYCAN topraklarında 1905-1907 yılları arasında yaklaşık iki yıl süren TÜRK-ERMENİ çatışmaları esnasında yüzlerce TÜRK KÖYÜ, ERMENİLERİN saldırılarına maruz kalmış, bu saldırılarda MÜSLÜMAN ahali KATLEDİLMİŞ ve malları yağmalanmıştır.”
“Ancak, çok kısa bir süre sonra, 27 Nisan 1920'de, bu defa Kızıl Ordu ülkeyi işgal edip, AZERBAYCAN’I SOVYETLER Birliği'ne bağlamıştır. AZERBAYCAN Parlamentosu'na "Karma İhtilâl Komitesi" adı ile bir ültimatom veren BOLŞEVİKLER, yönetimi ele geçirmişlerdir. Yeni idare, 28 Nisan 1920 tarihinde SOVYET AZERBAYCAN’I ilân ederek, Kızıl Ordu'nun yardımıyla yönetime tamamen hâkim olmuş; böylece AZERBAYCAN Cumhuriyeti, SOVYETLER Birliği'ne bağlı bir cumhuriyet haline getirilmiştir.”
“ERMENİLER tarafından can ve mallarına kastedilerek başlatılan hareketler neticesinde yurtlarını terk etmek zorunda kalan KARABAĞLI MÜSLÜMAN TÜRKLERİN ANADOLU’YA hicretleri, bu sırada karşılaştıkları problemler, nihayet ANADOLU’DA iskânlarına kadar gitmiştir.”
“Hepsi TÜRK aşiret ve kabileleri tarafından idare edilmiş olup, aralarında devam ede-gelen anlaşmazlıklar, bu toprakları, İRAN’IN ve RUSYA’NIN paylaşmak istedikleri bir ülke haline sokmuştur. Sonunda, yüz yıla yakın devam eden Kuzey AZERBAYCAN hanlıkları çeşitli entrikalarla RUS İmparatorluğu'nun istilâsına uğramış ve bu istilâ 1917'de ÇARLIK RUSYASI’NIN çöküşü üzerine, 28 Mayıs 1918 yılında müstakil AZERBAYCAN Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ilân etmesine kadar sürmüştür.”
“Böylece RUS ERMENİSTANI’NIN kurulması sağlanırken, tarihî KARABAĞ’IN büyük bir kısmını teşkil eden ZENGEZÛR kazası da 1921'de buraya dâhil edilmiş; 1923'te KARABAĞ’IN dağlık bölgesinde CEVANŞİR, ŞUŞA ve CEBRÂİL kazalarında ERMENİLERE muhtariyet verilmiş, böylelikle de DAĞLIK KARABAĞ Muhtar Vilâyeti meydana getirilmiştir. ERMENİLERİN sistemli bir şekilde iskân edilmeleri, KARABAĞ’ da ERMENİ nüfusunun zaman içerisinde artmasına yol açmıştır. Bu arada, STALİN 'in emri ile yüz binden fazla AZERBAYCAN TÜRKÜ başka yerlere iskâna zorlanmıştır. 1904 yılında %6 olan ERMENİ nüfusu, XX. yüzyılın ortalarında %60-70'lere çıkarılmıştır.”
“Özellikle 1900'lerin sonu KAFKASYA sın da, ERMENİLERİN AZERBAYCAN topraklarında saldırılarını yoğunlaştırdıkları yerler, KARABAĞ ve NAHÇIVAN bölgeleridir. Zira KARABAĞ ve NAHÇIVAN, DOĞU TRANSKAFKASYA ile TÜRKİYE arasında stratejik bir koridor meydana getirmektedir. İşte bu sebeple, her iki bölgeye ÇARLIK RUSYA’SI ve daha sonraki dönemlerde sistemli olarak ERMENİ göç ve iskânı teşvik edilmiştir. Günümüzde de bu topraklara yapılan saldırı ve katliamlar, göçe zorlamalar aynı politikanın tekrarı ve tezahürleridir. Anadolu'da Millî Mücadele hareketi süratle teşkilatlanırken ERMENİLERİN TÜRKLERE karşı DOĞU ANADOLU' da giriştikleri katliamlar da bilindiği gibi dayanılmaz bir hal almıştır.”
“SOVYETLERİN bu konudaki kesin tavrını öğrenmek için MOSKOVA’YA gönderilen TÜRK heyeti ile SOVYET yetkilileri arasında, 24 Temmuz'da başlayan görüşmelerin ağırlık noktasını ERMENİ meselesi teşkil etmiştir. Bu görüşmeler sırasında 10 Ağustos 1920'de ERİVAN yönetimi ile bir antlaşma imzalayan SOVYETLER, TÜRKİYE ile AZERBAYCAN arasında bulunan NAHÇIVAN’I ERMENİLERE bırakmışlardır. MOSKOVA görüşmelerinin neticesiz kalması üzerine, SOVYETLERİN desteğini alan ERMENİLER, 24 Eylül'de saldırıya geçmişler; bunun üzerine 28 Eylül'de KÂZIM KARABEKİR PAŞA kumandasında ki TÜRK Ordusu, Doğu harekâtına başlamıştır. Bu harekâtın sonunda 2 Aralık 1920'de, TÜRKİYE ile ERMENİSTAN arasında imzalanan GÜMRÜ Antlaşması'nın 2. maddesi ile NAHÇIVAN bölgesi geçici olarak TÜRKİYE’NİN himayesine bırakılmıştır. TÜRKİYE ile SOVYET RUSYA arasında bilahare, 16 Mart 1921'de MOSKOVA’DA imzalanan Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması'nın 3 üncü maddesi ile de, taraflar, NAHÇIVAN bölgesinin himaye hakkını üçüncü bir devlete hiçbir zaman bırakmamak şartıyla, AZERBAYCAN koruyuculuğunda muhtar bir bölge teşkil edilmesi konularında anlaşmışlardır.
Söz konusu Antlaşmanın 3 üncü maddesi şu hükmü taşımaktaydı: "Bağıtlı taraflar, Antlaşmanın 1 (c) ekinde belirlenen sınır içindeki NAHÇIVAN kesiminin, koruyuculuk hakkını bir üçüncü devlete hiçbir zaman bırakmamak şartıyla, AZERBAYCAN koruyuculuğunda özerk bir bölge halinde oluşturulması konusunda anlaşmışlardır." NAHÇIVAN bölgesinin AZERBAYCAN himayesinde muhtar bir bölge olması için son derece kararlı davranan TÜRKİYE, MOSKOVA Antlaşması'nda yer alan bu hususu, KARS Antlaşması'nın 5 inci maddesine de koydurmuştur. 13 Ekim 1921'de KARS’DA imzalanan TÜRKİYE ile ERMENİSTAN, AZERBAYCAN ve GÜRCİSTAN arasındaki Dostluk Antlaşması'nın 5 inci maddesinde şu husus yer almaktaydı: "TÜRKİYE Hükûmeti ile ERMENİSTAN ve AZERBAYCAN SOVYET Hükûmetleri, işbu Antlaşmanın III sayılı ekinde belirtilen sınırlar içinde olmak üzere, NAHÇIVAN bölgesinin AZERBAYCANIN koruyuculuğunda özerk bir ülke halinde oluşturulması konusunda anlaşmışlardır."
“Bu gelişmelerin öncesinde ve sonrasında, RUSYA KOMÜNİST PARTİSİ Merkez Komitesi KAFKAS Bürosu, 5 Haziran 1920'de, KARABAĞ meselesini müzakere ederek, bölgede barışın tesisi ve KARABAĞ’IN iktisadî açıdan AZERBAYCAN’LA olan münasebetini dikkate alarak, DAĞLIK KARABAĞ’IN AZERBAYCAN hudutları içinde kalması ve muhtariyet verilmesine dair kararı kabul etmiştir. Ancak, coğrafî ve iktisadî bakımdan bu muhtariyetin yürümemesi üzerine, 1923'te KARABAĞ, STALİN tarafından özerk olmak şartıyla, tekrar AZERBAYCAN’A bağlanmıştır. Atıfta bulunulan her iki Antlaşma ‘da yer alan hükümler, TÜRKİYE, AZERBAYCAN, ERMENİSTAN ve RUSYA arasında şu milletlerarası hukuk kaidelerini ortaya koymuştur: —NAHÇIVAN, muhtar bir bölge olarak AZERBAYCAN’A aittir. Bu statü, hiçbir suretle değiştirilemez. Bir başka ifade ile NAHÇIVAN, bu antlaşma hükümleri yürürlükte kaldıkça, bir üçüncü devlete ve bu arada TÜRKİYE’YE, ERMENİSTAN’A veya RUSYA’YA kısmen veya tamamen devredilmez. —NAHÇIVAN’IN sınırları antlaşmalarla tespit edilmiş olup, bu sınırların ihlâl edilmesi söz konusu olamaz. KARS Antlaşması'nın 9 uncu maddesinde de şu hüküm yer almıştır: "Bağıtlı tarafları, kendi toprakları üzerinde, diğer bir taraf ülkenin veya ona bağlı topraklardan birinin hükûmeti rolünü üstlenmek iddiasında bulunan örgüt ve grupların kurulmasını veya yerleşmesini, diğer ülkeye karşı silahlı çatışmaya girişmek amacını taşıyan grupların yerleşmesini hiçbir zaman kabul etmemekle yükümlüdürler."
“ERMENİSTAN’IN son saldırılarla, AZERÎ toprağı olan DAĞLIK KARABAĞ, LÂÇİN koridoru ve NAHÇIVAN’LA ilgili olarak bu yükümlülüğe uymadığı ortadadır. Aslında, bu yükümlülük, iyi komşuluk hakkındaki milletlerarası umumî hukuk kaideleri arasında esasen yer almaktadır. TÜRKİYE, bu antlaşma hükmüne doğrudan taraf olmakla, ERMENİSTAN 'dan aynı yükümlülüğe AZERBAYCAN karşısında da uymasını talep etme hakkına sahip kılınmıştır. Antlaşmanın koymuş olduğu hukuk kaidesi, ERMENİSTAN’I TÜRKİYE 'ye karşı bağlarken; aynı zamanda, AZERBAYCAN’A karşı benzeri faaliyetlere girişmemek konusunda da ERMENİSTAN’I TÜRKİYE karşısında yükümlülük altına sokmaktadır. ERMENİSTAN, NAHÇIVAN topraklarını bombalamakla, antlaşma ile AZERÎ ülkesinin bir parçası olarak kabullenmiş olduğu bir bölgenin sınırlarını ihlâl etmiş olmaktadır. Dolayısıyla ERMENİSTAN, NAHÇIVAN 'ın, AZERBAYCAN 'ın muhtar bir cumhuriyeti olarak tamamen kendisine ait tasarruf sahasına da ağır biçimde müdahale etmiş olmaktadır.”
“ERMENİ saldırıları neticesi, TÜRKİYE 'nin antlaşmalara taraf oluşundan doğan bir takım haklarının ihlâle uğradığı muhakkaktır. Görüleceği üzere, söz konusu milletlerarası antlaşmalar çerçevesinde bugün, TÜRKİYE 'nin herhangi bir statü değişikliğinde söz hakkı vardır. TÜRKİYE, AZERÎ topraklarına yapılmış ihlâlleri tanımamak, durdurulmasını istemek ve en önemlisi eski durumun iadesi (restitutio) talebinde bulunarak, bu maksatla milletlerarası hukukun imkân verdiği metotlara başvurmak, yine milletlerarası hukukun koyduğu kayıtlar çerçevesinde müdahalelerde bulunma hakkına ve bu hakkını kullanmakta takdir yetkisine sahiptir. ERMENİLER’İN ezelî TÜRK diyarı olan AZERBAYCAN’IN KARABAĞ ve NAHÇIVAN muhtar bölgelerini ERMENİSTAN 'a bağlama hususunda, KARABAĞ 'ın idarî merkezi STEPANAKENT de, tarihî adı ile HANKENDİ’ nde başlattıkları gösteriler, EERMENİSTAN 'ın başşehri ERİVAN 'a, oradan da, başta ABD ve FRANSA olmak üzere birçok yabancı ülkeye yayılmış, SOVYET ERMENİLERİ 'nin iddialarını destekleyen gösteriler ve yayınlar yapılmıştır.
Bütün bunların sonucu olarak, ERMENİLER 'in başlattıkları katliam ve soykırım üzerine DAĞLIK KARABAĞ 'da ve AZERBAYCAN TÜRKLERİ arasında gerginlik had safhaya varınca, MOSKOVA, DAĞLIK KARABAĞ yönetimini AZERBAYCAN 'dan almış ve 12 Ocak 1989'da Yüksek SOVYET üyesi ARKADY VOLSKY başkanlığındaki merkeze bağlı bir geçici komiteye vermiştir. Buna rağmen, ERMENİLER’İN dıştan destekli hareketleri durmamış ve kanlı eylemlerine devam etmişlerdir. Tarihî TÜRK toprakları olan KARABAĞ ve NAHÇIVAN üzerindeki ERMENİ iddiaları ise, bilinmelidir ki, hiçbir haklı gerekçeye dayanmamaktadır. AZERBAYCAN TÜRKLERİ, KARABAĞ üzerindeki ERMENİLERİN oynadıkları dış destekli oyun ve kanlı eylemlere rağmen, DAĞLIK KARABAĞ’IN AZERBAYCAN TÜRK Cumhuriyeti'nin ayrılmaz bir parçası olduğuna yürekten inanmakta, bugün bir hürriyet ve istiklâl mücadelesi vermektedirler. Kısa bir süre önce bağımsızlığına kavuşan AZERBAYCAN Cumhuriyeti, SSCB'nin 15 birlik (ittifak) cumhuriyetinden biriydi. Yüzölçümü 86.600 km2 olup, güneyde İRAN AZERBAYCAN’I batıda AZERBAYCAN’A bağlı NAHÇIVAN’I kesen ERMENİSTAN, kuzeyde DAĞISTAN ve GÜRCİSTAN ile komşu olup, 1987 istatistiklerine göre 6.811.000 nüfusu olan cumhuriyetin % 90'ını AZERÎ TÜRKLERİ teşkil etmektedir. SSCB'ye bağlı hiç bir cumhuriyette bu kadar yüksek TÜRK oranı olmamıştır.”
“AZERBAYCAN hem coğrafi-stratejik, hem de nüfus özelliği ile diğer TÜRK topraklarından ayrılır. AZERBAYCAN TÜRKÜ 'nün başlattığı ve kazandığı son bağımsızlık hareketinden sonra, DAĞLIK KARABAĞ bölgesinde ERMENİ katliam ve soykırım hareketlerinin tekrar başlatıldığını görmekteyiz. AZERÎ-ERMENİ çatışmalarına kaynaklık eden DAĞLIK KARABAĞ meselesinin temelinde, ERMENİLER’İN bölgeyi ele geçirerek Büyük ERMENİSTAN 'ı kurma hedef ve hayâli vardır. Bu hedefi gerçekleştirmek için de ERMENİSTAN dışında yaşayan ve DİASPORA diye tanımlanan ERMENİLER 'in güçlü desteğini ve Batı dünyasının ERMENİSTAN 'a olan tarihî ve dinî-kültürel sempatisini kullanmaktadırlar. 1970'li yıllardan başlayarak günümüze gelen "ERMENİ TERÖRÜ" ve OSMANLI dönemindeki "ERMENİ MESELESİ", Batı'daki ilim çevrelerinin ister istemez gündemine girmiştir. ERMENİ asıllı ilim adamları, ilmî objektiflikten uzak, tamamen ırkî ve hissî bir gayret ve ısrarla, DOĞU ANADOLU 'nun ERMENİLER’İN anayurdu olduğu, TÜRKLER’İN bu bölgeyi esas sahiplerinden zorla aldıkları ve sistematik katliamlarla onları buralardan kovmaya çalıştıkları ve 1915'te de nihaî amaçlarına ulaşmak için, plânlı bir soykırım uyguladıkları yolunda, tamamen hilâfı hakikat iddialarda bulunmuşlardır.”
“TÜRK’ÜN vakur sessizliğinin dünya kamuoyunu yanlış istikametlere sevk edeceği dikkate alınarak, son yıllarda bu konuda çok değerli ilmî çalışmalar ortaya konmuştur. Özellikle, OSMANLI Arşivi'ndeki bu konuyla ilgili orijinal belgelerin ortaya konması, yukarıda ifade edilen hilâfı hakikat itham, iddia ve gayretleri kısa ömürlü kılmıştır. Bugün bu konudaki TÜRK tezi, milletlerarası forumlarda ERMENİ yorumcularını tedirgin edecek şekilde sesini güçlü olarak duyurmaya ve ilmî- objektif esaslar üzerinde tereddütsüz güç kazanmaya başlamıştır. Endişeye ve ümitsizliğe kapılan ERMENİ lobileri, yaşadıkları ülkelerin yöneticilerinden ve kamuoyundan, TÜRKLER’İN tarihlerini yeniden inşa etmelerine engel olmaları konusunda baskı yaptırmaya çalışmaktadırlar. İnsan haklarının dünya kamuoyu gündeminde ilk sırayı aldığı bir dönemde, günümüzde KARABAĞ ve NAHÇIVAN 'da uygulanan KATLİAM ve SOYKIRIM silinmeyecek bir şekilde tarihe damgasını vurmuştur.”
“Dünya kamuoyu ve sözde demokratik kitle örgütleri, bu KATLİAM ve SOYKIRIM karşısında maalesef bir süre seyirci kalmışlardır. Hâlbuki Batı ve Doğu'nun bugün BALKANLAR 'da, ORTA-DOĞU 'da, KAFKASYA ile ORTA ASYA 'da temel dengeleri koruyabilmeleri için TÜRKİYE 'ye olan ihtiyacı her zamankinden fazladır.”
“Bugün, özellikle AVRASYA başta olmak üzere, hızlı bir biçimde değişen ve gelişen dünya siyasî konjonktürü karşısında ORTA-DOĞU, KAFKASLAR ve BALKANLAR 'ın çevrelediği jeopolitik ve jeostratejik önemi ve değeri çok yüksek olan bölgenin merkezinde bulunan TÜRKİYE 'nin temel dengeler bakımından önemi, ağırlığı ve etkinliği inkâr edilemez bir şekilde ortaya çıkmıştır. XX. yüzyıl biterken, dünyada ve çevremizde, siyasî, ekonomik ve kültürel dengeleri çok derinden etkileyen değişmeler ve gelişmeler olmaktadır. Dünyanın çok geniş bir coğrafyasında güçlü bir nüfus dinamiğine sahip olan, ancak siyasî bakımdan farklı bölgelerde yaşamakta olan TÜRKLER’İN de bu gelişme ve değişmelerden etkilenmemeleri düşünülemezdi. Nitekim yıllarca SOVYETLER Birliği'nin idarî, ekonomik ve kültürel baskısıyla hayatlarını sürdürmeye çalışan TÜRK toplulukları bu değişmelerden nasiplerini aldılar. Bağımsız devlet kurabilmenin yıllarca mücadelesini veren soydaşlarımızın büyük bir kısmı, hürriyetlerini ve istiklâllerini bir bir ilân ettiler. OSMANLI Devleti ile yüzyıllarca iyi münasebetler içerisinde bulunan soydaşlarımıza, OSMANLI Devleti'nin vârisi olan TÜRKİYE CUMHURİYETİ de bu dönemde elinden gelen her türlü gayreti sarf ederek onların bağımsızlıklarını ebedîleştirme görevini âdeta üstlenmiştir.”
“İşte bu gayret ve çabalardan biri de, yıllardır millî tarih ve kültürel kimlikleri unutturulmak istenen soydaşlarımızla, yeniden her türlü tarihî ve kültürel bağ ve münasebetlerimizi gün ışığına çıkararak, TÜRK CUMHURİYETLERİ arasındaki dayanışmayı temin etmek ve dış dünyaya karşı tesanüte dayanan bir münasebet içerisine girmelerini sağlamaktır.”
Biz tekrar HOCALI SOYKIRIMINA dönersek, bunun HOCALI ile bitmediğini, ERMENİ silahlı güçlerinin; 18 Şubat 1992 de HOCAVEND’İ, 25 Şubat 1992 de HOCALI’YI, 26 Şubat 1992’de ŞUŞA’YI, 18 Mayıs 1992 LÂÇİN’İ, 4 Nisan 1993 de KELBECER’İ, 23 Temmuz 1993 de AĞDAM’I, 24 Ağustos 1993 te FUZULİ’Yİ, 27 Ekim 1993 te ZENGİLAN’I, 26 Ağustos 1993 te CEBRAYİL’İ, 31 Ağustos 1993 te KUBATLI’YI, VD.lerini işgal etmiş olduklarını nasıl unuturuz?
Sayısız TARİHÇİMİZİN değerleri çalışmaları yanında, DEVLETİN kendi kurumunca “OSMANLI ARŞİVLERİ” tarafından sayısız YAYIN yapılmıştır. Yukarıda ki bilgileri aşağıda kaynaklarımı gösterdiğim yayınların sadece SUNUŞ bölümünden alarak verdim. İlgililerin bir nebze dikkatini çekmeye çalıştım. Belgelere dayalı olarak hazırlanmış KAYNAK ESERLER yeterince tetkik edildiğinde, çekilen acılar, hakikat ve ERMENİ YALANLARI bütün çıplaklığıyla görülecektir.
Kaynak:
-OSMANLI DEVLETİ İLE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI ARASINDAKİ MÜNÂSEBETLERE DÂİR ARŞİV BELGELERİ (Karabağ-Şuşa, Nahçıvan, Bakü, Gence, Şirvan, Şeki, Revan, Kuba, Hoy) I (1578-1914) Ankara – 1992
İsmet BİNARK Devlet Arşivleri Genel Müdürü
-OSMANLI DEVLETİ İLE AZERBAYCAN TÜRK HANLIKLARI ARASINDAKİ MÜNÂSEBETLERE DÂİR ARŞİV BELGELERİ Karabağ-Şuşa, Nahçıvan, Bakü, Gence, Şirvan, Şeki, Revan, Kuba, Hoy II (1575-1918) Ankara — 1993
İsmet BİNARK Devlet Arşivleri Genel Müdürü
-T. C. BAŞBAKANLIK DEVLET ARŞİVLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 100 OSMANLI BELGELERİNDE KARABAĞ İ STANBUL 2009
Doç. Dr. Yusuf SARINAY Devlet Arşivleri Genel Müdürü
Cem Cüneyd Canan