15 Mart 2010
Allah’tan bizim dükkânın patronu yok. Vitrine koyduğum samimi düşüncelerime de kimseler karışmıyor. Bende birlikte yaşadıklarımızı olduğu gibi sizlerle paylaşmak imkânını buluyorum.
Bir masanın etrafında komple bir bina almak düşüncesinde olduğunu söyleyen birisini dinliyoruz. Sonra kendi adına konuşmadığı ortaya çıkıyor. Biraz gülüyoruz. Diğer bir arkadaş acı tebessümle cep telefonuna gelen 23.- TL. lik kredi kartı ödemesinin gecikme uyarısını gösteriyor. Ondan cesaret alanlar, başlıyorlar ödeyemedikleri rakamları sıralamaya. Bir nebze rahatlamak, belki de sıkıntının normalleşmeye başladığını anlatmaya çalışıyorlar.
Herhalde Başbakan’ın ‘’bunlar dürüst değil’’ demiş olduğundan bihaberler. Haberleri olsa, aksayan borçlarını hiç ulu orta söylerler mi?
Bu bollukta, nakit alış-veriş yapmak varken, her şey de kredi kartıyla alınmaz ki!
Bunun yanında gül gibi! Ekonomimizi allak-bullak eden köşe yazarlarına ne demeli. Ekonomimizi bozmaları bir yana korkarım hızla ‘’demokrasileşen’’ Ülkemizi de demokrasi rayından çıkaracaklar! Hızlı tren kazalarına da zaten bu yazarlar neden olmamış mıydı?
Hızlı tren diyince aklıma, acaba şu Konya ve vagonlar konusunda Bülent Arınç’ın neden bir yorum getirmediği geldi. Konya-Vagon-Albayrak-Karaman konusunda işin garibi şu her şeyi bozan köşe yazarları da hiç yorum yapmadılar. Acaba neden?
a- DDY Genel müdüründen korkmuşlardır.
b- Albayrak’a bir gün işlerinin düşeceğini düşünmüşlerdir.
c- Çalıştıkları gazetelerini, Albayrak’ın satın almasından çekinmişlerdir.
‘’Vagonları, benim Konya’da ki Atölye de yapalım’’ diyen herhalde daha sonra dükkân senin de demiştir. Bu arkadaşlardan birisi ‘’vallaha, o adam MİLLİYETÇİ, onun işi olmaz’’ dememiş idi. Biz de ‘’ o adam milliyetçi de kendisi milliyetsiz mi?’’ diye haber göndermiştik. Bilmem ki, o gün kulağına bunu nasıl fısıldadılar. Burası benim için meçhul.
Albayrak’ın diğer telefon konuşmaları için de hiç kimse tek laf etmiyor. Bunu da dükkânda ki ‘‘tezgâhtara’’ havale ederek geçelim.
Anayasa meselesine gelince, daha önce yaşananları, bu gün yaşadıklarımızı anlamak mümkün değil. Neden hazırlanacak yeni bir taslak toplumun bütün kesimlerinin tartışmasına açılmaz. Neden hazırlanacak yeni bir taslak bütün HUKUK FAKÜLTELERİNE gönderilerek, onların değerlendirmelerine yer verilmez. Neden altmış civarında ki, siyasi partinin tamamından, böyle bir çalışma istenmez. AKP’nin güvenmediği kim veya kimler?
Demokrasi’yi anlama hastalığımız var. Anayasa’yı anlama hastalığımız var. Hastalıklı, hastalıklı, Sağlıklı, Cumhuriyet değerlerinden, demokrasinin nimetlerinden, Anayasal bütün kuralları kullanarak nimetlerinden istifade etmek var. Hepsinden şikâyetçi olmak, sizce hastalığın daniskası değil mi?
Yargı’dan yakınma meselesine ne diyeceğiz. Biliriz ki, yargıya giden konunun tarafları vardır. Taraflar yargı karşısında kendilerini somut delillerle savunurlar. Bu da yetmez, avukatlık müessesesinden hukuki yardım alırlar. Yargı da mevcut deliller üzerinden kararını verir. Tabii bizim yargı böyle, diye biliyoruz. Başka bir yargı varsa onu da ben bilmiyorum. Artık siz de cehaletime veriniz!
Şimdi Başbakan’ın ağladığı konulardan birini soralım. Ankara Belediyesi taşıma ücretleri davasında hangi belgeleri sunmuştur. Savunmasında neler söylemiştir. Karşısında ki davacı tüketici derneği karşısında neden kaybetmiştir. İbreti- âlem için, yaygara koparılan şu dosyanın bir örneğini topluma AKP bir yayınlasa da hep birlikte kimin haklı olduğunu birlikte görsek fena mı olur. Ekinde de, İdare Mahkemesinin iptal kararı olursa herhalde çok daha aydınlatıcı olacaktır.
Bütün bu yazdıklarımı birisi dilediğimiz gibi açıklarsa, DÜKKÂN SENİN der yayınlarız diyeceğim ama yerim dar. En iyisi, tezgâhtarı sizin olan başka DÜKKÂNA veya DÜKKÂN SENİN diyen patronlara bu işi bırakalım.
Göreceksiniz ki, o dükkânlarda, Kurtalan Ekspresini Erzincan’dan geçiren ve Erzurum 3. Ordu Komutanı! Diyen ne tezgâhtarlar bulacaksınız.
Kusura bakma. DÜKKÂN SENİN, sen yinede, Başka DÜKKÂNA.
Cem Cüneyd Canan