25 Eylül 2006
Siyasi hareketliliğin ısınmaya başlaması, Lübnan-İsrail Savaşı, BM’nin tutumu, asker göndermek-göndermemek, üzerine yapılan tartışmalar ve yorumlar alınan kararlara rağmen devam ediyor. İsrail’in ‘’DAHA ÇOK İNSAN ÖLDÜRMEK İÇİN NAMAZ ÇIKIŞ SAATLERİNDE SAYISIZ MİSKET BOMBASI ATIK’’ açıklamalarına insani olduklarını söyleyen Dünyadaki hiçbir sivil toplum kuruluşundan TEK BİR SES, TEK BİR TEPKİ gelmiyor.Lübnan-İsrail savaşı BM güçlerine havale edildiği için , İsrail’e nasıl bekçilik yapılacağının sonuçlarını beklemekten başka hiç kimsenin yapacağı bir şey yok. Amerika ve Avrupa’yı modern, eğitimli, gelişmiş ve insanı değerlere saygılı olarak takdim edenlerle,Türkiye’nin hala köylülükten kurtulamadığını savunanların kulakları çınlasın…!
Dört çarpıcı başlığımızın, öncelikle ilk paragraflarını yazarak başlayalım, sonrada kendi penceremizden bakarak değerlendirmeye çalışalım.
- Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu 4 Eylül 2006 da AP Türkiye Raportörü, Hollandalı Hıristiyan Demokrat Camiel Eurlings’in hazırladığı rapor taslağını kabul ediyor.
- Bilecik-Söğüt’te Ertuğrul Gazi’yi anma törenlerinde, Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın örtülü provokasyonu kimsenin dikkatinden kaçmıyor.
- Papa 16. Benedict Almanya, Regensburg Üniversitesinde yaptığı açıklama ile bir anda İslam ve Hıristiyan dünyanın tepkilerini üzerine çekiyor.
- 12 Eylül 2006 da Kazakistan’ın başkenti ASTANA’da ‘’DÜNYA ve DİN LİDERLERİ KONGRESİ ‘’ yapılıyor…
Kaç haftadır, sözde Ermeni soykırımı hakkında yazamadığım için rahatsızlık duyuyordum. Her yazımda dile getireceğime dair en azından kendi kendime söz vermiştim. Nisan aylarında dünyada sözde Ermeni soykırımı hakkında büyük gürültüler koparıldığını hepimiz biliyoruz. Biz ise bu gürültülere güya cevap vermeğe çalışıyor ve daha sonrada susuyoruz.
Bu suskunluk karşısında Ermeniler, dünyanın her köşesinde var güçleri ile çalışıyor ve azgınlaşıyorlar. Bu çalışmalarının ve azgınlaşmalarının karşılığını nasıl aldıklarını Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyon raporunda görüyoruz. Türkiye’nin AB müktesebatına uyum sağlamayı kabul etmiş olması nedeniyle, bu raporda ; TÜRKİYENİN ERMENİ SOYKIRIMINI TANIMASI, istenmekle kalmıyor, Yunan parlamenterlerin baskısıyla, TÜRKİYENİN SÜRYANİLERE ve PONTUS RUMLARINA da soykırım uyguladığı raporda yer alıyor. Bunlarla da bitmiyor, EKÜMENİKLİK-PATRİKHANE-RUHBAN OKULU-ALEVİLER-YEZİDİLER-TÜRBAN-KIBRIS gibi Avrupa Birliğince mesnetten yoksun konular yer alıyor.Açıkçası Türkiye’nin refleksleri kontrol edilmek isteniyor….Sonucu bekleyip göreceğiz…!
Sözde Ermeni soykırımı ile ilgili Dünya’da başka neler oluyor, onlara da bir bakalım…
ABD Başkanı soykırımı hakkındaki beyanlarından dolayı, Erivan Büyükelçisi John Evans’ı geri çekerken, yeni atanacak büyükelçi Richart Hoagland’ın ataması senatoda oylanıyor. Ermeni lobisinin baskısıyla, Demokrat Partili senatör Robert Menendez tarafından Senato Genel Kurulunda yapılacak oylama, süresiz olarak bloke ediliyor. Soykırımı vardır diyen eski büyükelçiye Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan tarafından ‘’Mkhitar Gosh’’ nişanı veriliyor. ABD eski başkan adayı John Kerry soykırımından yana tavır alıyor…
Fransa, bir yıl süreyle devam ettireceği Ermenistan kültürel etkinlerini yapacağına dair kararını açıklıyor. Bununla da bitmiyor, muhalefette bulunan sosyalist parti sözde soykırımının inkar edilmesinin suç sayılması için kanun teklifi veriyor.
Belçika’da Ekim 2006 yapılacak yerel seçimlerde aday olan Türk aday Derya Bulduk, sözde Ermeni soykırımı konusundaki görüşleri nedeniyle adaylıktan çekilmek zorunda kalıyor.
12 Eylül 2006 günü Kazakistan’ın başkenti Astana’da yapılan ‘’Dünya ve Din Liderleri ‘’ kongresinde Ermeni Genel Patriği 2. Karakin’’ Dindarlığın Önemi’’ başlıklı konuşmasında ‘’Ermeniler 1915 Yılında soykırımına uğramalarına, yargılanmalarına ve aşağılanmalarına rağmen inançlarını koruyorlar.’’ Diyor.
Arjantin, İspanya ve diğer ülkelerin sözde Ermeni soykırımını kabul etmelerine uzatmadan virgül koyalım. Fakat Dünya milletlerinin anma günleri, soykırımı tanıma kararlarını artık geride bırakarak, sözde soykırımının konuşulmasının dahi suç sayılması için yasa teklifleri hazırladıklarını, yasalar çıkardıklarını da dikkatten kaçırmayalım…
Biz, sözde Ermeni soykırımı yalan olduğunu anlatmak için söyler misiniz ne yapıyoruz….? Bu ülkenin hamasi nutuklar atan, Sayın Başbakanı, Dışişleri Bakanı, ve diğer ilgililer, bildik ifadelerinin dışında yetersiz kalıyor, bir bakıma susuyorlar…! Dışişleri Bakanımız Sayın Abdullah Gül’ün, Fransa Dışişleri Bakanı Philippe Douste Blazy’e söylediklerini yeterli sayarsak, güya konuşmuş oluyorlar…!
Bakın Sayın Başbakan da konuşmuş olunca, hepimizin ezberlediği metni bu defada 15.si yapılan Türk Tarih Kongresinde, kelimelerin dahi yerini değiştirmeden, aynı kalıpla tekrarlıyor. Dünya karşımıza sözde soykırımı konuşmayı dahi yasaklayan kararlarla çıkarken, hala aynı yerde kalan Başbakan ‘’Hayal kurmak’’ ‘’Bu konuyu abartmaya gerek yok, fazlada önemsemeyin’’ ‘’Biz arşivlerimizi bütün dünyaya açtık’’ diyerek adeta konuyu yok sayıyor.
Türkiye’nin sözde Ermeni soykırımı için bir şey yapamadığı ve önemsemediği apaçık orta iken, Türkiye, ilgili kurumlarıyla, üniversitesi ile, sivil toplum kuruluşları ile, tüm halkı ile, kararlıkla ve acilen en etkin çalışmaları sergilemelidir.
İkinci başlığımız; Geçen gün Söğüt’te 725. düzenlenen Ertuğrul Gazi’yi anma törenlerinde, Sayın Başbakan Erdoğan’ın adeta üstü örtülü siyasi provokasyon yaptığını izledik. Her ne kadar, kendisi aksini söylese de, ‘’ görünen köy kılavuz istemiyor.’’du.
Bu törene organize bir şekilde gelen Başbakan, MHP’ye karşı bir üstünlük sağladığını sanarak, siyaset alanında MHP’nin güçlü olduğunu yok saymaya uğraşmıştır. Kullandığı üslup, hamle şekli ise, toplum nezdin de küçük ve tutmayacak hesaplar şeklinde algılanmıştır.. MHP ise, kendi insiyatifinin dışında, siyaset arenasında , milliyetçilik ve Türk Milletinin bütün değerlerine sahip çıkmak adına, hala güçlü olduğunu, açıkça toplumun önüne sergilemek fırsatını elde etmiştir.
İşte, bütün bunlara neden olan da, istemese de, agresif tavırlarıyla Sayın Başbakan olmuştur. Bir siyasetçinin Müslüman mahallesinde salyangoz satılmayacağını bilmesi gerekirken, bunu göz ardı etmiştir. Edepten bahsederek, Şeh Edebali’nin sözlerine sığınmaksa başka şeydir….! Geçmişlerine dönerek, bu ve benzeri kutlamalara nasıl bakıldığı, ne kadar katılmış olunduğu ve dört yılda Türk ifadesinin Sayın Başbakanca, kaç defa kullanılmış olduğu, Türkiyeliğin ne anlama geldiği, dikkate alınacak ve sorgulanacak kadar önemlidir… Bir siyasi partinin genel başkanının, bir de Başbakan olarak, ifadeleriyle muhatap dahi almıyorum, derken, eylemleri ile çok daha fazla muhatap almış olduklarını ıskalamaları ve çelişkiye düşmeleri, gerçekten her şeye özenle bakanlar tarafından çok iyi değerlendirilmelidir.. …
Bu gün, medya da, kamuoyunda, yükselen ve AKP ye muhalefetini doğru yönde sürdüren ve artıran bir partiyi ve onun lideri Devlet Bahçeli’yi muhatap almadığını ve de almayacağını söylemek ne kadar inandırıcı olur, siz karar verin…..
Üçüncü başlığımız; Papa 16. Benedict’in Almanya Regensburg Üniversitesinde yaptığı açıklamasıyla İslam aleminin tepkilerini üzerine çekmesi, bütün dünyada konu oldu. Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Ali Bardakoğlu yerinde ve doğru tepkili açıklamalarıyla, toplumun dikkatini üzerinde çekecek kadar, söylediklerinin seviyesi ile takdir topladı.Sayın Bardakoğlu’nun söylediklerinin bir bölümüne beraberce bakalım…
‘’ Hem Hıristiyanlık dünyası adına, hem de insanlığın ortak barışı adına fevkalade kaygı ve üzüntü verici, talihsiz bir açıklamadır.’’ ‘’Kilise, tarihte batı kamuoyunu da ayağa kaldırarak İslam’ı düşman gördüğü için haçlı seferleri yaptı. İstanbul’u işgal ettiler, binlerce insan öldürüldü. Ortodoks Hıristiyanlar ve Yahudiler öldürüldü ve zulüm gördüler. Hıristiyan teologlar 4. asırdan itibaren dünyayı hep ‘’Hıristiyan dünya-şeytani dünya’’ ‘’Hıristiyan güç- şeytani güç’’ olarak ikiye ayırdılar. Zihinlerinde hep bu kategori oldu. Hıristiyan dışındaki dünyayla savaşmayı kutsal bir görev olarak gördüler. Onun için batılı kilise adamlarının beyin arkalarında hep haçlı zihniyeti ve kutsal savaş anlayışı vardır.Öyle zannediyorum ki, Papa’nın bu sözleri de, beyin arkasında ki kutsal savaş ve haçlı zihniyetinin bir yansıması gibi görünüyor. Batının Ortaçağ boyu İslam hakkında ön yargılı ve çarpıtılmış bir kanaate sahip olduğunu sadece bizler değil, bir çok insaflı batılı bilim adamı da söylüyor.’’
Diyanet İşleri Başkanı, detayları ile tepki koyarken, Sayın Başbakan’ın, Sayın Dışişleri Bakanının, Sayın Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın söylediklerini lütfen siz mukayese ederek değerlendiriniz…!
Ve dördüncü başlık; 12 Eylül 2006 da Kazakistan’ın başkenti Astana’da yapılan kongrede perdeyi biraz daha açacak olursak, bakın neler göreceğiz. Gördüklerimizden önce görmediklerimizi belirtelim. Medyanın yazılısında da , görüntülüsünde de, Türkiye’den din adamı olarak, kimlerin katıldığını bilemiyoruz. Ama Eyüp Kaymakamlığının kontrolünden çıkmış, Fener Rum Patriği Barthelemeos’u bu toplantıda görüyoruz. Bu adam bu toplantıda tekrar tekrar ekümenik sıfatını konuşmasının içerisine yerleştirerek, vurguluyor. İzlemesi gerekenler, tepki göstermesi gerekenlerden, ses çıkmıyor.
Aşkenazi Hahambaşı Yona Metzger’in söylediklerine ise değinmiyoruz. Ona, Seyid Tantavi gerekli cevabı veriyor…..!
Bütün bunlar olurken, Türk insanı elle tutulur kazançların yanında, moral değerlerinde hazzını yaşamak istiyor. Hazır Türk Milliyetçiliğinin değerlerini MHP’nin elinden almaya soyunan Sayın Başbakan, MHP’nin iktidar ortağı olduğu dönemde ‘’AB ye evet, ama onurumuzla girelim’’ söylemini de istemisiniz MHP’nin elinden alıversin. Yine istemisiniz, bir gecede iktidarı AKP ye sunan Türkiye, yine bir gecede MHP lileri de AKP li yapsın….!
Dünya, Hıristiyanlık ve Ermeniler nelerle uğraşırken, biz Ülkeyi yönetenlerin yaptığı yanlışların ezikliğini, AKP Hükümetinin, yaşananlara yeterli duyarlılığı göstermediğini birlikte izliyoruz. Sayın Başbakanın ve Hükümetinin Türk insanının en azından moral değerlere verdiği önemin neler olduğunu anlamalarını diliyorum.
Cem Cüneyd Canan