AKP'DE İKTİDARDI...!

16 Mart 2009


Bir gün gelecek, AKP de iktidarı bırakmış olacak, halk AKP’de İKTİDARDI…! Diyecek. Nereden çıkarıyorum bunu, AKP’nin genel başkan yardımcısı ne diyor; ‘’oy oranımız şu kadar olursa erken seçimi düşünürüz.’’ Şayet siyasetçi hedeflerinde küçülmenin emarelerini vermeye başlıyorsa, artık orada geriye dönüş başlamış demektir. Dün olduğu gibi, bugün ve yarın da insanlarımız geçmiş siyasi olayları kahvehanelerde, dost sohbetlerinde, belki biraz çarpıtarak, belki de hafızalarının yanılttığı oranda çevrelerine anlatıp duracaklar. Her ne kadar günlük siyasetle işim olmasa da, bu gün gördüklerimi kendimce sıralamaya çalışayım. Olur ya, bir gün, bende yazmıştım, demenin belki de tadını çıkaranlardan olurum..!

Manzaraya bulunduğum yerden bakınca, Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarında ki, hırçınlıktan, ülke yönetiminin rotasında gitmediğini anlıyorum. Fakat bir başbakanın neden bu kadar fazla hırçınlaştığını anlayamıyorum. Tıpkı elli yıl önce öğlen ajanslarında Babamın dikkatle dinlediği, Tahkikat Komisyonu, Vatan Cephesine Geçenler, anonslarını dinlediğimiz de bir şey anlamadığımız gibi..!

Birkaç gün önce, bir TV kanalında elli yıl önce o Vatan Cephesine Geçenlerin listesini yayınlatan bir siyasi partinin (DP) altmış yıllık mensubu ve yöneticisinin bu gün ki, ‘’seviyesizliği hiç yaşamadığını, Sayın Başbakana yakıştıramadığını’’ söylediğinde artık hırçınlık değerlendirmemin yanlış olmadığını görüyordum. Bu kanaatle, anlamadıklarım da çoğalmaya başlıyordu.

Hocalı Katliamının üzerinden tam on yedi yıl geçmiş. Sözde Ermeni soykırımı ve Ermenistan yöneticilerinin söyledikleri çarşaf çarşaf ortada, nedense başbakan tek laf etmiyor. Ama Davos’da esip gürlüyor.Bunu anlamıyorum..
Dünyanın hemen, hemen bütün ülkeleri ekonomik kriz nedeniyle bas, bas bağırıyor ve kendi sistemleri içinde birçok önlem alıyorlar. Başbakan Erdoğan ise, ‘’kriz teğet geçecek’’ diyor. Önce inatla tedbir almıyor. Sonra seçim meydanlarında, yeni tedbirler açıklıyor. Tedbirlerin açıklanmasından öncede, sonrada, Ülke ekonomisinin sorunsuz olduğunu haykırıp duruyor. Yine, neden hırçınlaştığını da anlamıyorum.

O, haykırdıkça benim aklıma para geliyor. Düşünüyorum; Osmanlı İmparatorluğu şu kağıt para için ne yapmıştı.Sonra sayfaları karıştırıyorum.. Karşıma ilk önce KAİME geliyor. Sonra, KAİME-İ NAKTİYE-İ MUTEBERE ve EVRAKI-I NAKDİYE ile 1900 lü yıllara kadar geldiğimizi ve aradan neredeyse 125 yıl geçtiğini görüyorum.
Sonra ayrı bir para serüveni 1925, 1930, 1931, 1937, 1942, 1944, 1958, 1966, 1979 ve 1983 lere kadar geliyoruz. Halkımızın, artık paramız pula döndü dediği, günleri yaşıyoruz. Sıfırları hepimizi rahatsız etse de, 2002 ye geldiğimiz de en büyük paramız 20 milyonluklardı.2005 e geldiğimiz de, Recep Tayyip Erdoğan iktidarı, paramızdan ilk önce sıfırları atarak, bizleri yeni 50 ve 100 YTL.lerle tanıştırdı. Burada oyunun birinci perdesini nedense kimse görmedi. Sonra, oyunun ikici perdesine geçildi. 2009’a geldiğimiz de, artık tamda alışamadığımız YTL. lerimiz gitmiş, Yerine TL.miz ve birde 200 TL.Liklerimiz gelmişti.

Enflasyon, büyüme, ekonomi ve diğer parasal sözde başarıları, ballandıra, ballandıra anlatan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet tarihinde, en olumsuz dönemlerde dahi yapılmayanı yaparak, sadece dört yıl içinde bizleri önce YTL, sonra TL, 50,100 ve 200 liralıklarla neden tanıştırdığını da, bu para operasyonunun bize neler kazandırdığını da, neler kaybettirdiğini de açıklamasını beklerken, o, bir dönem, paralarımızdan Atatürk resimlerinin çıkarılarak, İnönü’nün resimlerinin konulduğunu anlatıyor. Dört yılda yapılanları es geçerek, altmış yıl önce, yapılanları, bugüne neden taşıdığını da anlamıyorum.

Sayın Esfender Korkmaz’ın yazdığı gibi, Sayın Başbakan’ın, 2002 ihracat rakamları 40.7 milyar dolar olduğu halde, neden 36 milyar dolar dediğini, 2002 yılında Türkiye’nin dış ticaret açığı 6.4 milyar dolarken, AKP iktidarında 11 kat artarak, 2008 yılında 69.8 milyar dolara yükseldiğini, yine 2002 yılında Türkiye’nin cari açığı 600 milyon dolarken, neden 2008 de 41.4 milyar dolara çıktığını, Türkiye’nin yedi yıldır üst üste cari açık verdiğini, 1923-2002 arasında 79 yılda toplam olarak 42.8 milyar dolar cari açık vermişken, sadece 2008 de 41.4 milyar dolar cari açık biryana, altı yılda (2003-2008) nasıl oluyor da, 155 milyar dolar cari açık verdiğimizin, nedenlerinin de açıklanmadığını anlamıyorum.

Lozan’ı tanımayan ABD sevgisini, Obama’nın Türkiye’ye geliyor olmasının sevincini de anlamıyorum.
ABD Dışişleri Bakanı, bir parmak bal çalarak, PKK ortak düşmanımız derken, Ruhban okulunun açılmasını acele gündeme getirmesini de, bizim Dışişleri Bakanımız Babacan’ın ‘’Vallahi Obama’ın henüz soykırım demeyeceği kesin değil’’ demesini de, geleneksel dış politikamızı düşündükçe anlamıyorum.

Başbakan Trabzon’da ne demiş; ‘’Ha bu köşe yazarları var ya…Ha bunlar ne kadar para alıyorlarsa o kadar küfür ederler, o kadar hakaret ederler..Maaşlı memurdur bunlar.’’ Önce bir ülkenin Başbakanının bu ifadelerle nasıl konuştuğunu, bu ifade tarzını tek bir edebiyatçının neden tenkit etmediğini ve de bu ülke de tek bir kuruş para almadan, sayısız köşe yazarının bulunduğunun da, Başbakan’a neden hatırlatılmadığını anlamıyorum.

Gazeteciler, köşe yazarları gibi Başbakan’ın da maaş aldığını hepimiz biliyoruz. Ne maaşında, ne çocuklarının gemilerinde, ne çocuklarının pırlanta mağazalarında, ne çocuklarının gazetelerinde, zerre kadar gözümüz yok. Ancak Devletten maaşını alan bir Başbakan’ın, hala Hakkari’nin bir köşesinde insanların neden her gün duş alamadıklarını, İstanbul’da halkın kendi belediye başkanlığı döneminde de inşaatlardan, oto park harcı alınırken, bu gün sokaklara dahi otomobillerini neden park edemez durumda kalmalarına, nasıl sebep olduğunu ve neden hala bir çözüm getiremediğini de, anlamıyorum..

AKP lideri, ülke yönetiminde yarattığı karışıklığın tezahürünü nedense konuşmalarına da yansıtıyor. Şiir okumasını pek sevmesine rağmen, bazen şairleri karıştırıyor, bazen olayları karıştırıyor. Son okuduğu şiir de ise, aslında kendi iktidarının halkı getirdiği noktayı çok iyi tariflediği dizeleri, kendince başka türlü yorumlamaya çalışıyor. Ben bunu da anlamıyorum..
Hani halk arasında’’ ALLAH söyletti’’ derler ya, işte öyle oldu. Aşık Mahsuni’nin o şiirini, birlikte okuyalım;

MEVLAM GÜL DİYEREK İKİ GÖZ VERMİŞ
BİLMEM AĞLASAM MI ? AĞLAMASAM MI ?
DURA DURA BİR SEL OLDUM ERENLER
BİLMEM ÇAĞLASAM MI ? ÇAĞLAMASAM MI ?

MİLLETİN SIRTINDAN DOYAN DOYANA
BUNU GÖREN YÜREK NASIL DAYANA
YİĞİT MUHTAÇ OLMUŞ KURU SOĞANA
BİLMEM SÖYLESEM Mİ ? SÖYLEMESEM Mİ ?

MAHSUNİ ŞERİF’İM DİNDİR ACINI
BAZEN ACILARDAN AL İLACINI
PİR SULTANLAR GİBİ DAR AĞACINI
BİLMEM BOYLASAM MI ? BOYLAMASAM MI ?


Başbakan’ın bizzat kendisi, kendi eliyle Türkiye insanının ne hallere düştüğünü ifade ediyor. Biz artık iktidar olmak istemiyoruz. Mahalli seçimlerden başlayarak artık oyunuzu başka PARTİLERE verebilirsiniz demeye getiriyor. Bu çelişkiyi de anlamıyorum..

Kendince yorumlamaya çalıştığı yönden bakacak olursak, o zamanda Türk ve Türkçeyi anlayana…! Sormazlar mı ?
Yedi yıla yaklaşan süreyle, bir ülkeyi yöneten kim..?
Ekonomik nedenlerle, bu ülkede son bir yıl içinde acaba kaç kişi intihar etti..?
İflaslar, kapanan işyerleri, kapının önüne konulan çalışanlar, hangi ülkenin insanı..?
Umutsuzca iş arayanların gerçek sayısını kim biliyor..?
Bize ait kaç bankamız kaldı..?
Törenlerle anahtarları dağıtılan TOKİ konutlarının, göz yaşlarıyla ıslandıktan sonra, tekrar geri alınmasının sebebi acaba nedir..?
Anayasaya göre iktidar olmak, Anaysa Mahkemesince Odak Noktası Olmak, hükmüne muhatap hali, tutarlılık mı..? Anlamıyorum….

Bu ve buna benzer soruları çoğalta biliriz. Bir yerde, muhalefetin söylediklerinden hareketle, AKP Grup Başkan Vekili, ‘’ikinci parti olursak erken seçim gündeme gelir, birileri bunun hesabını öder. Kadrolarımızı değiştiririz, buna lider de dahil.’’ Derken,

Başbakan ise daha da gerçekçi olarak ‘’YİĞİT MUHTAÇ OLMUŞ KURU SOĞANA’’ diye biliyor.
Bense, neden böyle dediğini de, bu kadar açık yiğitlik gösterdiğini de, hala anlayamadım..!

Yarın kahvehane köşelerinde, dost sohbetlerinde bunları tartışırken AKP’ de İKTİDARDI diyerek konuşmaya başlayacaklar dilerim, hafıza kaybına uğramazlar. En azından korkmadan, çekinmeden ve de DİNLEME korkusu olmadan, tartışmanın tadı da başka olmalı derler... Yaşarsak göreceğiz…

Ben kimseden tek bir kuruş almadan yazıyorum. Karşılık beklemeden izlediklerimin ve okuduklarımın değerlendirmesini yapıyorum. Ya Sayın Başbakan, O Devletten Maaş alıyor. Sonrada, beni seçmezseniz size hizmet getirmem diyerek, halkını tehdit ediyor.

Doğruları bilmemesinin mümkün olmayacağına inandığım için, davranışlarını anlamıyorum…
Halkını tehdit ediyor..Anlamıyorum.
Siz anlıyormusunuz …?
 

 

 

 

Cem Cüneyd Canan

Cem Cüneyd Canan © 2006 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön