07 Ekim 2012
İktidar partisi, kendilerinin sanki yaşama ve iktidarda kalma garantileri varmışçasına, 2023 ‘ü gerçekleştireceklerini, yetmezmiş gibi; gençlere de, kendilerinin göremeyeceklerini ifade ettikleri 2071 hedefini göstermişler!
‘’Bu tarih milenyum çapında bir tarih’’miş..! Demek ki, daire şeklinde olmalı!
‘’Buna vurgu yapmak ile 2071’de de Kürtler ile yaşamayı planlıyor’’ mu şuz..! Demek ki, BİN YILDIR beraber yaşadıklarımız Kürtler değilmiş!
‘’Malazgirt, Kürtler olmasa idi, kazanılmayacak zafer’’ miş..! Demek ki, hangi Kürt, ne kadar Kürt olduğunu kimse bilmiyormuş..!
Ancak yolları, ‘’Sultan Alparslan’ın, Melikşah’ın, Kılıçarslan’ın, Osman Gazi’nin Fatih Sultan Mehmed’in, Yavuz Sultan Selim’in, Gazi Mustafa Kemal’in, merhum Adnan Menderes’in, merhum Turgut Özal’ın, merhum Necmettin Erbakan’ın’’ yoluymuş..! Demek ki, araların da merhum olmayanlar da varmış..!
‘’Dünya’’, Mesut Barzani, Muhammed Mursi, Raşit Gannuşi, Halid Meşal’le bu kongreyi izlemiş..! Demek ki, dünya bunlardan ibaret miş..!
Hamasetten başka hiç bir şey görülmeyen, bir kongre sonrasın da yazılılanlar ve söylenilenler bütün bunlar. Gel gör ki, hepsinin de ya ağlanacakken, gülünecek, ya da gülünecekken ağlanacak şeyler olduğunu görüyoruz. 2071’ için ‘’Onu görecek nesli yaratmaktan’’ bahseden, ‘’büyük güç–2023’’ diyen zihniyet, aşikâr tek sesliliği, anlatan herkese, ‘’hain ve işbirlikçi’’ demek acaba sağlıklı bir düşüncenin tezahürümüdür?
Ne yazık ki, ÜKENİN Başbakanı, gözümüzün içine baka baka yüzde doksan dokuzu MÜSLÜMAN olan TÜRK MLLETİ’NE ‘’dindar nesiller yetiştireceğiz’’ derken, ne gariptir ki bugüne kadar yetişen nesiller dinsiz mi idi? demek, cesaretini de kimse gösterememişti!
Biz yine TARİHİN TÜRK için neler dediğine bakalım: Meselâ, ‘’TÜRK tarihçi ve sanat tarihçileri tarafından son yıllarda araştırmalar, ANADOLU-TÜRK kültürünün fizyonomisini belirmek olanağı sağlıyan bilgileri yoğun olarak ortaya koymaya başlamıştır’’ diyen DOĞAN KUBAN yanılmış olabilir mi?
Yine, ‘’Hıristiyan dünyasının bir kısmının ilk Müslüman fetihleri arasında Arapların eline geçmesi ve Hıristiyan kültürünün yeni bir uygarlık sentezinin doğuşun da belli bir katkıda bulunmasından sonra, TÜRKLERLE yeni bir fetih hamlesi şekilleniyor. Kısa bir süre içinde, yeni Hıristiyan ülkeleri, hem bu sefer, belki de Yakındoğu Hıristiyanlığının ağırlık merkezini teşkil eden topraklar, ANADOLU ve ötesi, ihtiva ettikleri Antik anılarla beraber, Müslüman TÜRKLERİN eline geçiyor.
Bu yeni fetihlerin, ilk Arap fetihlerinden farklı bir yanı vardır. Suriye’yi ele geçiren ilk Arap orduları, yeni inancın verdiği gücün yanında, fazla bir uygarlık fonuna sahip değillerdi. Ve Emevi çağının sonuna kadar Arap sanatı, Suriye Hıristiyan Sanatının yeni bir yorumundan ibarettir. Oysa Anadolu’ya gelen TÜRKLERİN içinden geçip geldikleri MÜSLÜMAN kültürü, klâsik, çağını idrak etmiş, güçlü bir yaratma döneminden geçmiş bir kültürdü. Yani ANADOLU fatihlerinin görgü ve bilgileri ilk Arap mücahitlerinden çok fazlaydı’’ diyen DOĞAN KUBAN yanılmış olabilir mi?
Biz, İran’ı, Emevîleri, Abbasîleri ve Fatımileri de unutmadığımızı belirterek, ne diyeceğimize devam edelim.
‘’Selçuk hükümdarı Alparslan, MALAZGİRT meydan savaşının galip kumandanı, Bizans İmparatoru IV. Romanos Diogenes de onun savaş esiri olduğu vakit, tarih bir dönüm noktasını kaydetmiştir (26 AĞUSTOS 1071). Bu tarihten sonra Anadolu’da siyasî egemenlik kuran SELÇUK TÜRKLERİ, iki asır boyunca çağının en medenî kuruluşlarına yer vermiştir. Her milletin medenî varlığı ve kültür eserlerinin incelenmesidir ki, TARİHİ sosyal bir ilim yapar. Bugünkü yaşantımıza bu temel kuruluşlar ve bu kültür varlıklarımız tesir etmektedir’’ diyor; Prof. Dr. AFET NAN. Yanılmış olabilir mi?
‘’…..Orta Çağ’da Türk kavimlerinde, vesikaları az olmakla beraber, Tıp sahası tetkik edilmeğe değer bir konudur.
Şimdi hastahane ve Tıp Kurulları olarak yapılan binalardan bahsedeceğim.
I- Türkiye sınırları dışında kalan ülkelerde yapılan sıhhî kurullar vardır. İslâmiyet devrinde TÜRK devletlerinden, Mısır’da İbni Tulun’un IX. Asırda, (H.529, M. 874) yaptırdığı hastahane en eski olarak tanınır.
X. Asırda (978) Bağdat’ta, Abudî Hastahanesi de bu eskiler arasındadır.
Bugünkü TÜRK sınırları dışında kalan ülkelerde XI. Asırdan XIV. Asra kadar Selçukluların yaptırdıkları hastahaneler şunlardır:
1. Şam’da, Nureddin Şehit Hastahanesi (H.549, M.1154)
2. Musul’da, (Erbil) Gökbörü Müesseseleri (H.551–630, M. 1156–1232)
3. Kudüs’de, Selâhaddin Eyyubî Hastahanesi (H.583, M. 1187)
4. Akkâ’da, Selâhaddin Eyyubî Hastahanesi (H.583, M. 1187)
5. Şam’da, Kaymerî Eyyubî Hastahanesi (H.646, M.1248)
6. Kirman’da, (İran) Kutluğ Türkân Hastahanesi (H.670–680, M. 1271–1281)
7. Kahire’de, Seyfeddin Kalavun Hastahanesi, (H.633, M. 1284)
8. Şam’da, Sâlihiye Kaymeri Hastahanesi, (H.708, M.1308)
9. Tebriz’de, Tabib ve Vezir Reşidüddin Darüşşifası (H. 710, M. 1310)
10.Hısnul Ekrad’da (Şam Civarı), Bey Temir Hastahanesi, (H.719, M. 1319)
11.Haleb’de, Ergun Kâmil Hastahanesi, (H.755, M. 1354)
II- Türkiye sınırları içinde İslâmiyet’i kabul etmiş TÜRK kavimleri XI. Asırdan itibaren pek çok mimarî eserler meydana getirmişlerdir. Bunlar hem devletin tesisleri hem de şahısların vakıflarla vücuda getirdikleridir.
Bunlardan tıp medreseleri, hastahaneler ve kaplıcalardan ayakta kalabilenler tarih sırasına göre şunlardır:
1. Havza’da, Mesut-Bin Kılıç Arslan Hastahanesi (H.510, M. 1116)
2. Mardin, Darüşşifası (Necmettin Gazi) (H.516, M. 1122)
3. Kırşehir, Karakut-Ilıca, Kılıç Arslan (H.530, M. 1145)
4. Kayseri, Gevher Nesibe Şifahiye ve Gıyaseddin Tıp Mektebi, (H.602, M. 1206)
5. Sivas, Birinci Keykâvus Hastahanesi, (H.614, M. 1217)
6. Konya Darüşşifaları (H. 616–634, M. 1219–1236)
7. Divrik, Turan Melik Hastahanesi (Fahreddin Behramşah’ın kızı) (H.626, M. 1228)
8. Kütahya, Yoncalı Ilıca, Gülümsen (H.631, M. 1233)
9. Çankırı, Atabey, Ferruh Hastahanesi, (H.633, M. 1235)
10. Ilgın, Ilıca, Alâeddin Keykûbat, (H. 633, M. 1236)
11. Kastamonu, Ali Bin Pervane Hastahanesi (H. 671, M. 1272)
12. Tokat, Pervane Bey Darüşşifası, (H. 674, M. 1277)
13. Amasya, Yıldız Hatun, Darüşşifası ((H. 708, M. 1308)
14. Aksaray, Darüşşifa, (H. 738, M. 1337)
Bu sıralamada görülüyor ki, Selçuk TÜRKLERİ zamanında sağlık ve şifa müessesesi olarak kaplıcalar, hastahaneler ve Tıp mektepleri yurdumuzun çeşitli yerlerinde inşa edilmiştir.
Bunların içinde, görüldüğü gibi dört yerde kadınların yaptırdıkları ve adlarını taşıyanlar vardır’’ diyor; Prof. Dr. Afet İnan. Sizce yanılıyor olabilir mi?
Ancak, bazı başarılar için KADINLARIN kapı kapı dolaştıklarını yazmıyor… Kadınlar yaya, hazret aya..!
Yine, yukarıda ki eserlere XIII asır da;
1. Erzurum Darüşşifası’nı
2. Erzincan Darüşşifası’nı
3. Akşehir Darüşşifası’nı
4. Kayseri Leprozerisi’nin varlığını ise, A.SÜHEYL ÜNVER veriyor. Yanılmış olabilir mi?
‘’TÜRKLER, yerleştikleri ve devlet kurdukları her bölgede, kentler ve büyük uygarlık eserleri yaratmışlardır’’ diyor, SUUT KEMAL YETKİN. Yanılmış olabilir mi?
‘’En eski vatanları olan ORTA ASYA’DAN değişik tarihlerde, değişik nedenlerle hicret ederek küçük ASYA’YA gelip yerleşen TÜRKLER yol boyunca ve yerleştikleri yerlerde değerli medeniyet eserleri vücuda getirmişlerdir. Burada Hint yarımadasını, İran’ı nazara almadan diyebiliriz ki TÜRKLER’İN varlıklarını ve medeniyetlerini ispat eden eserler özellikle Orta çağda ANADOLU, Arabistan ve Mısır’a yayılmış, Yeniçağda da Avrupa’nın ortasına kadar –TÜRK-MİLLET’-İ- yürüdükçe, beraber yürüyerek Rumeli’yi doldurmuşlardır.
TÜRKLER’İN medeniyet eserleri, Cami, Medrese, Türbe, Darülttalim, Darülhadis, Kütüphane, Darülhuffaz, İmaret, Hastane, Darüssıhha, Tabhane, Hamam, Yol, Köprü, Kervansaray, Çeşme, Sebil, Kal’a, Suyolu, Liman, Bedesten, Çarşı gibi çeşitli ve ömürlü kuruluşlardır.
Gerçek şudur ki, TÜRKLER insan sağlığına büyük kıymet ve önem vermişlerdir.
Millet olarak TÜRKLER’İN ruh yapısında şefkat, insana yardım duyguları çok gelişmiş olduğu gibi kabul ettikleri İSLÂM dini de devamlı telkin ile onları bu hizmete sevketmişdir: Müslümanlık insana yardım etmeyi çok yüksek bir görev, âdeta bir ibadet olarak tanımış, Peygamber ‘’Beden ilmi din ilminden evvel gelir’’, ‘’Izdırap çeken bir insana yardım edenin hizmeti bütün insanlığa yayılır’’ gibi mühim hadisler söylemiştir.
İşte millî ve dinî, iki yönlü etkinin eserleri daha Orta çağda TÜRKLER’İN hastane, misafirhane, aşhane gibi eserler yapmayı ön plana almalarını sağlamıştır’’ diyen de ORD. PROF. DR. KÂZIM İSMAİL GÜRKAN, sizce yanılmış olabilir mi?
Demem o ki; yukarıda MALAZGİRT ZAFERİNİ anlatmadan, şifahanelerden geçmeye ihtiyaç duyacak zihniyete TÜRKLÜĞÜN ne demek olduğunu hatırlatmak için BİN YILIN sadece bir parçasını vermeye çalıştım.
Hasbel-iktidar olmak, ‘’Çuval’’ ‘’Habur’’ ‘’Oslo’’ ‘’’Esad Kardeşliği’’ ‘’Esad Düşmanlığı’’ ‘’AB tornistanı’’ ‘’Güven vermeyen dış politika’’ ‘’Suriye’den atılan her top mermisinin noktasını hatasız gören radar’’ ‘’PKK’nın her saldırısının çıkış noktasına kör bir radar’’ ‘’Sönmüş bir deniz feneri’’ ‘’Nasıl düşürüldüğü açıklanamayan bir uçak’’ ‘’Libya-Nato-İzmir üçlemi’’ ‘’İsrail’den istenilen ve hâlâ alınamayanlar ‘’TÜRK MİLLETİ’Nİ otuz altı etnik parçaya bölmeye çalışan’’ bir zihniyet;
Yukarı da saymaya çalıştığım TÜRK MEDENİYETİNİN binde birini teşkil eden eserlerini anlamını bilmeden, TÜRKLÜĞÜN ne olduğunu anlamamazlıkdan gelerek, inatla TÜRK ve TÜRK MİLLETİ demeden, siyaset yaptığını zannederek, CUMHURİYET değerleri ile büyüyüp serpilirken, Onları teker teker yıkma aymazlığını gösterirken, ATATÜRK ve O’nun ilkelerini her gün birer birer yıkarken, TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI’NDAN TÜRKLÜĞÜ çıkarmak için her türlü yola baş vurulurken;
Söyler mi siniz, hangi yüzle, TÜRK’ÜN BİNİNCİ YILINI, kendisine vizyon olarak koyabiliyor? İnsan biraz sıkılır..! Milliyetçilikten rol çalarken, Anadolu’da bir söz de; ‘’……bile bir usûlü vardır’’ derler.
AKEPE’NİN 2071 VİZYONU MU? DAHA NELER…!
Cem Cüneyd Canan