TARİKATLER ..!

27 Haziran 2008


Türkiye, konuşulanlarla, yazılanların ötesinde zor bir dönemden geçiyor. Osmanlı’nın gittiği her bölgeden çöküş döneminin sonunda döndüğü yer, yine kurulduğu Anadolu olmuştur. Daima öğünerek sahiplendiğimiz geçmişimizi ‘’Biz Osmanlı’nın Torunlarınız’’ ‘’Biz Yemen de Biz Hicaz da Biz Viyana önlerindeydik’’ ‘’Biz Tarihte 16 Devlet kurmuş bir milletiz’’gibi beylik laflarla süsler dururuz.

Tarih sayfalarına eğilmedikçe, Osmanlının en güçlü döneminde elde ettiği toprakları, nasıl ve neden kaybettiğimizi ya bilmez, ya da aklımıza bile getirmeyiz. Hep kurduğumuz devletler ile öğünürüz de o devletleri, nasıl ve neden batırdığımızı konuşmayız. Çoğumuz da bilmeyiz. Bilecek de ne yapacaksın ki. !!

Her şeyden önce fert olarak bugün nereden nereye nasıl geldiğimizi, bizi bu günlere getiren Anne ve Babalarımızın, Dedelerimizin ve Büyükannelerimizin neler yaşadıklarını bir bir düşünerek meselelere bakalım. Giyilen (o da bulunursa) çarığı, taşınan çuvalı, heybeyi, yaya aşılan yolları, varlıklı komşudan emanet alınan eşeği, kimlerin okur- yazar olduğunu, kaç günde bir banyo yapıldığını ve aklınıza gelen benzer her şeyi varın siz düşünün. Hiç değilse bir yerde anılarınız gözlerinizin önünden akıp gider.

Tarih bilgisinden yoksun, ÜLKE gerçeklerinden bihaber insanların yönetiminde, hiç de layık olmadığımız hadiseleri yaşamaktansa, anılarınızı yaşamak herhalde daha evladır.

PKK Melanetine otuz yılda kaç ŞEHİT verdiğimizi kim biliyor..? Eşkıya ile mücadelenin adını savaşa çevirenler kim ..? Askeri harcamaların ne kadar olduğunu kim biliyor…? Daha açıkçası hiçbirimiz bilmiyoruz. Artık ninniler çocuklara değil… Artık ninniler büyüklere…! Ninnilerin adı, medya, türban, kapatma, dinleme, faiz, ekonomik kriz oldu. Ninnilere bağlı olarak birer de muziki makamı bulundu. VAR makamı, YOK makamı… Başka nasıl uyutulur ki…?

Kimsenin bulunduğumuz coğrafyada neler olduğundan, nerelere sürüklenmek istendiğimizden adeta haberi yok. Başarılamayan sosyalleşme, yeteri derecede olması gereken gelişmişlik düzeyini yakalayamamanın adına birileri KÜRT sorunu diyerek işin içinden çıktığını sandı. Böylece beceriksizliğin adı sorun oldu.
Bunda ne var diyenleriniz mutlaka olacaktır. Bunda ne olduğunu hemen söyleyelim; hemen yanı başımızda IRAK var. Irak da yaşananlar var. Irak’ta Kürt devletinin kuruluyor olması var. Kerkük konusu var. Demek her zaman, her yerde, her tespit doğru olmuyor.

İran, Suriye, Lübnan, İsrail, Ermenistan, Karabağ, Azerbaycan, Kıbrıs, Yunanistan, İngiltere, ABD ve AB ise, üzerinde çok ciddi durulması gereken konular…

İslam dininin yüceliğini kimseyle tartışmayız. Kimseye laf söyletmeyiz. İslamiyet’in tek bir coğrafyaya hapsedilmesine de razı olmayız. Ancak devlet yönetimleri İslami söylemlerle olmuyor. Tarikat şeyhlerini yanına almakla hiç olmuyor. Bunun için IRAK örneğine iyi bakmak gerekiyor. Irak’ta yıllardır yerine oturmayan dengeleri irdeleyecek olursak, Devlet yönetiminde, ‘’laik’’ ve İslami muhalefetin çekişmesini hemen görürsünüz. Türkiye de olduğu gibi orada da bu iki kesim bir araya gelememiştir. Dünyanın etkin ülkelerinin bu konuda ki çabaları da daima boşa çıkmıştır. İngiltere ve ABD KÜRT aşiretler üzerinde yoğunlaşmış, İran, Suudi Arabistan ve Suriye de İslami grupları kendi etki alanlarına alarak IRAK da etkin olmaya çalışmıştır. Bu gruplarda Sünni ve Şii TARİKATLER den veya onların bir alt kollarından oluşmaktadır.

Bunların en başında, ….. NAKŞİBENDİLER geliyor. Daha sonra KADİRİLER ve CAFERİLER gelmektedir. Nakşibendiler içinde BERZANCİLİK le KÜRTLER ayrı, bir baş çekiyor. Sonra, NUEYUNİLER, RUFAİLER, FEYLİLER, HALVETİYYELER, HİLALİYYELER, MEVLEVİYYELER, SA’DİYYELER, ŞAZİLİYYELER, YEŞRUTİYYELER, DANDARAVİYYELER, ALEVİYYELER, HALİDİYYELER, HAKKANİYYELER ve KUFTARİYYELER diğer tarikat gruplarını meydana getiriyor.

Irak’ta bu tarikat mensuplarının ve başta şeyhlerinin bugünde ağırlıklı olarak savundukları, müritlerine öğrettikleri; Kur’an ve sünnete sarılmak şeklinde olduğu bilinmektedir. Hatta biraz daha ileri giderek, bu tarikatların, reformistlik yaptıkları, dini ve seküler ilimleri birleştirmeye çalıştıkları, modern çağa adapte olma çabaları, sufizm ve selefizmi birleştirerek modern dünyayla uyum içinde olmaktan tutunda, İslam’ın sosyal ve kültürel zayıflığını öne sürerek ona çareler aramaya kadar, kamil aklın rehberliğinden faydalanmaya kadar bir çok yönde İSLAM adına çalışmış olmaları da başka bir gerçektir. Hatta Nakşiler, Sünniliği sosyo-politik bir oryantasyon ile birleştiren bir gelenek de yaratmışlardır.

Dini yönden doğru kabulleneceğimiz tarikatların bütün yaptıkları, IRAK’ı içine düştüğü durumdan kurtaramamıştır. Suç İSLAMİYET de değil, İSLAM adına kendi milletlerini bölen, menfaat peşinde koşan ve iktidara ortak olmak hatta iktidarı ele geçirmek niyetini sürdüren tarikatlardadır.
Meselenin hangi ortamda yürütüldüğünü de unutmamalıyız. Zira istisnalar hariç, bu tarikatların başında bizdeki gibi, köy imamları, babadan oğla geçen şeyhlikler, vaizler de yoktur. İçlerinde fizik profesörleri gibi müspet ilimleri de tahsil etmiş önderler vardır.

İslamiyet adına, bütün Orta Doğu da tarikatlar her zaman siyasette etkin olmaya çalışmışlardır. İslamiyet adına siyasette etkin olmak isteyen yalnız tarikatlar da değildir. Başka gruplarda vardır. Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi, Ansar El İslam, İslami Çağrı Partisi, Kara Tugaylar, Irak İslami Kurtuluş Hareketi, Kürdistan İslami Hareketi, Kürdistan İslami Birliği, Devrimci Kürdistan Hizbullahı, Rabıta Kürdistan, Mücahit Hareketi, Dawa Partisi, Irak İslam Partisi, İslami İş Partsi ve diğerleri.

Hepsi İslam’ı referans göstererek, IRAK’ta egemen olmaya çalıştılar. Sonuç ise, KAN GÖLÜNE dönmüş bir IRAK. Müslümanların önüne parçalanmış cesetler konulurken, birileri doğal zenginliklerden ne kadar pay alacağının hesabını yapar oldu.

Zerre kadar şüphe yoktur ki, bütün bu olanlarda İSLAMİYETİN bir etkisi olduğu söylenemez. Ancak DİN siyasette ve siyasetçi tarafından kullanıldığında, bambaşka şeyler yaşanmaya başlanılıyor. Adının önüne İSLAM’ı alan siyasi örgütler, İSLAM’ın emrini yerine getirdiğini iddia ederek, Allah Rızasından uzak, iktidarlardan pay kapmaya uğraşan tarikalar, her gün yüzlerce insanın vahşice ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜ acaba ne adına açıklayacaklardır.

Türkiye’ye bakarsak; İslam’ı referans alarak siyaset yapanlarımız var mı..? Var. Sayısız tarikat ve tarikat kolları var mı…? Var. Orta Doğunun parçası olduğumuz doğru mu..? Doğru. Bunun için hepimizin dikkatli olması gerekiyor. Birilerinin, Doğu ve Güney Doğu da halen feodal bir yapının sürdüğünü inkar imkanı var mı..? Yok. Birileri Doğu ve Güney Doğu da bazı tarikat şeyhlerinin KÜRT olduğunu bilmiyor mu…? Biliyor. Bu yapı içinde neden PKK sorunu bitmiyor. Neden Müslüman, TÜRK ve KÜRT insanı ölüyor…? Bütün bu nedenlerle herkesin şapkasını önüne koyup iyi düşünmesi gerekiyor.

Din, insanoğlunun en hassas olduğu yapı. Bu nedenle bütün bunları söylerken, İslam’ın emrettiği doğrultuda, aydınlatan, bilgi aktaran, inceleyen, hırs peşinde koşmayan, doğruyu ALLAH adına yaşayan ve yaşatan kesimlere hiç birimizin söz söyleme hakkı zaten olamaz. Ancak, sözde şeyhlerle, sözde imamlarla, her türlü nüfuz sağlayan, gericiliği dinin emri olarak dayatan, insanları şekillere sokan, maddeten fayda sağlayan, tarikatlar vasıtasıyla insanları sucu-bucu olarak bölen bağnazlar, yarın bunun hesabını her iki dünyada da veremeyeceklerdir.

İnancımız gereği, SAYGIMIZ; Kur’an-ı Kerimi olduğu gibi kabul edenlere. Yorum da Kur’an-ı Kerim çizgisinden taşmayanlara, Hz. Muhammed’in son peygamber olduğunu idrak edenlere, ahrete ve ahret gününe inananlara, namaz, oruç, hac, zekat’ı mutlak anlayanlara, gerçek ve doğruluktan ALLAH adına şaşmadan yaşayanlaradır.

Ki, Kur’an-ı Kerim, ayrılmamamızı, birliği ve birleşmeyi emrediyor.

Ve AKIL, IRAK’A BİR BAK DİYOR…..


KAYNAK :

- Tasavvuf: İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi
(2006 Sayı 17. Çev.Hülya Küçük.)
- Tasavvuf ve Tarikatler
(1994 Dr.Selçuk Eraydın)
- Irak’ın Kilidi :İslami Akımlar
(Diplomatik Gözlem)
- Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatler
(1997-Abdülbaki Gölpınarlı)

Cem Cüneyd Canan

Cem Cüneyd Canan © 2006 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön