24 Ocak 2005
Edebiyatı, gazeteciliği ve fotoğrafcılığı memleket sevgisiyle bütünleştiren, Erzincan sevgisinde buluştuğumuz bir dostdan, bir sanatcıdan bahsetmeye çalışacağım. Onun,1970 Yılında Hürriyet Haber Ajansında muhabirliğe başladığını, Keban Barajı’nın altında kalan köprülerin, en son onun tarafından görüntülendiğini, o fotoğraflar çekilirken usta gazetecilerin nasıl atlatıldığını sohbet imkanı bulduğunuzda zevkle dinleyeceksiniz. Hatıralarının arasında Mete Akyol’ları bulacaksınız.
Milliyet Sanat Dergisi, Abdi İpekçi Röportaj dalında ödül almasını, fotoğraf ve edebiyat alanında, gösterdiği çabayı, Ülkü Tamer, Alpay Kabacılı, Nezih Demirkent ve Oktay Ekşi’lerle paylaştıklarını dinledikçe, edebiyat ve sanat dergilerinde yazdıklarını sizde okumak isteyeceksiniz.
Yirmi yıl boyunca, yöresel Gurbet Gazetesinin hangi zorluklarla çıkarıldığından, fotoğraf ve gazeteciliğin çeşitli dallarında hangi ödüllerin alındığını öğrenekceksiniz. Sayısını kendisininde hatırlamadığı fotoğraf sergisi ve dia gösterilerini gözlernizde canlandırmaya çalışacaksınız. Hani bir dinleye bilsek, dinleyebilseniz. ŞELALELER, MUDURNU, TAŞIN DİLİ OLSA, YEDİ BÖLGE YEDİ KENT, ANADOLUNUN RENGİ, MESUDİYE ve KEMALİYE konulu fotoğraf sergilerini izlememenin sizde ayrı bir eksikliği olacak. Sonra Erzincan’lı bir hikayecinin kaleminden, BARAJ, KÖYDEN KENTE, ŞELALE SÖĞÜT AĞACI ve TAŞ YOLU ‘’Eğin Öyküleri’’ni okumanın hazzını duyacaksınız. Bakın, kendisi kitabı için; ‘’Fırat’ın tabanında gökyüzüne yükseliyor kayalar… Sarp ve dimdik. Yüzyıllarca geyiklerin, yabanıl hayatın yaşadığı kanyonu, Eğin’liler yüzyıl önce delip geçmeye karar verdiler. Yalçın kayaların önünde, sürekli yenik düşen yöre insanının azmi, daracık vadinin içinde hep yaşadı. Dedelerin başlattığı yol torunlar tarafından tamamlandı. Hazin bir aşk öyküsünün de yer aldığı bu öykü kitabın ismi oldu.’’ diyor.
Edebiyatcı için birde, başkalarının neler söylediğine bakalım...
Arkeoloji sanat Yayınları, Genel Yayın Yönetmeni NEZİH BAŞGELEN ‘’Eğin Taş Yolu’ insanla doğanın amansız mücadelesinden simgesel bir kesit: Taş Yolu, bu öykülerin bel kemiğini oluşturur.’’
Yazar ve Dil Bilimci, EMİN ÖZDEMİR ‘’Eğin’i doğa ve insan manzaralarıyla çok iyi tanıyan yazar, bu yörenin coğrafyasını yüreğinde taşıyor. Yöresel sözcüğü de çok iyi biliyor. Kestirmeden söyleyeyim bu yöreyle ilgili zengin bir birikimi var.’’
Gazeteci REFİK DURBAŞ ‘’Taş Yolu başlığı altında topladığı Eğin öykülerinde kuşaktan kuşağa akatarılan azmin hikayesini kelimelere dökerken, bir geyik avcısı ile köylü güzeli bir kızın hazin aşkının fotoğrafisini de çıkarıyor.’’
Gazeteci FERİDUN ANDAÇ ‘’ Elimde bir kitap, bir albüm var. Günlerdir çevirip çevirip okuyor, albümdeki fotoğraflara dalıp gidiyorum. Yazının, fotoğrafın gücünü düşünüyorum, o izlerden yansıyanların getirdiklerine bakarken.’’
Şair, Fotoğraf Sanatçısı MERİH AKOĞUL ‘’Eğin’den çıktık yola’’ dedikten sonra; ’’Başka bir dünyanın insanları, gizlendikleri ‘’Eğin Öyküleri’’nin içinde kaderlerine razı, tüm safyüreklilikleriyle yaşam mücadelesi verirlerken; bazen geçit vermeyen dağların yarattığı doğa şartları, bazen ekmeğe dönüşecek unun eksikliğiyle beliren aç kalma kokusu, satırların arasına bir yılan gibi çörekleniyor.’’
Yazar da ŞELALE SÖĞÜT AĞACI isimli eserinin kendi yazdığı önsözünü şöyle bitiriyor. ’’Doğanın ve çevrenin önemini anlatan öykülerimi, şelale görüntülerinin serinliği, duruluğu ve gücü ile sunmak istedim.’’ diyor. Yine yazar BARAJ isimli eserinin, kendi yazdığı önsözünde ‘’İnsanlar göçerken daha sonra çektikleri acıları, yüreğime oturdu. Öyleki, BİR YERDE MEZARINI SÖKENLER, BİR YERDE TOPRAĞI ÖPENLER bende derin derin izler bıraktı.’’ diyerek iç dünyasını açıkca ortaya koyuyor.
BARAJ, ŞELALE SÖĞÜT AĞACI, (çocuk öyküleri) ve TAŞ YOLU ‘’Eğin Öyküleri’’ ni okuduğum, birkaç sayfasına şöyle bir bakmak isterken, okuyacak sayfa kalmayınca bir solukta bitirdiğim eserlerin yazarı, edebiyatcı, gazeteci, fotoğrafcı ve öğretmenlik gibi mesleklerin, sahibi, bu gönül ve sanat adamını kutlamak istiyorum.
Bütün bunları sizlerle paylaşırken, kendi hatıralarınızda ki bulutlanmış dünyalarınızı, hikayelerinizi LÜTFİ ÖZGÜNAYDIN’ın kullandığı sade ve akıcı Türkçe de sizde edebiyatın sımsıcaklığını tekrar yaşayacaksınız. Bu sutunlar da güzellikleri yaşamak, bunları anlata bilmek ne mutluluk.
Lütfi Özgünaydın, zaman zaman Erzincan ÖZSÖZ gazetesinde de köşe yazıları yazıyor. Gazetede ki köşe yazarı Lütfi Özgünaydın’la sanatçı, edebiyatcı Özgünaydın ın sanki ayrı kişiler olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Lütfi Özgünaydın’ın sade ve akıcı türkçesini söyledik. Fırsat bulup KÖYDEN KENTE hikayesinide okuyacağım. Kusursuz bulacağımı umuyorum. Kendisiyle yaptığımız kısa sohbetlerden TAŞ YOLU ‘’Eğin Öyküleri’’nin devamının geleceğini seziyorum. Her konuda ki başarısında olduğu gibi, burada da kutluyorum. Yeni gelecek hikayelerinin yanında önceki eselerini bir arada ve zorda olsa yeniden yayımlaması, okuyucular için ayrı bir doyum kaynağı olacağını düşünüyorum. İşte size bir ERZİNCAN’lı, işte BAŞARI.
Paylaştıklarımızın sonuna gelmeden,SAİT FAİK ABASIYANIK ustanın ‘’SON KUŞLAR’’ adlı hikayesini bitirirken ne dediğine bakalım. ‘’Günün birinde,gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için, kötü olacak. Biz kuşları çok gördük. Sizin için kötü olacak.’’
Ve, Ahmet Mithat romanlarından ‘’FELATUN BEY ile RAKIM EFENDİ’’ de bakın o ne diyor.
‘’Felatun Bey’i tanırmısınız ? Hani ya şu Mustafa Meraki Efendizade Felatun Bey ! Galiba tanımadınız. Fakat tanınacak bir çocuktur..
Mustafa Meraki Efendi,Tophane’nin Beyoğlu’na civarsa bir mahallesinde oturur. Mahallesinin semtini haber vermek olmaz. Semtini anladınız ya ? Bu kadarıyla iktifa ediniz.’’ der.
Hadi ben sizlere fazlasıyla LÜTFİ ÖZGÜNAYDIN’ın Erzincan’lı ve de Eğin’li olduğunu İstanbul da oturduğunu söyleyeyim.
Cem Cüneyd Canan