KÜRTLER NE İSTİYOR...?

18 Aralık 2005


Kürtler ne istiyor…? Neler istemiyorlar ki…! Fakat istediklerini netmiş gibi söyleyerek, sonra  biz öyle  demek istemedik, şeklinde farklı açıklamalarda bulunuyorlar. Irak’ da ki gelişmeler, AB ‘ de  kendi pencerelerinden bakan ön görü sahipleri de  benzer  bakışlarını ortaya koymaktadırlar. Mesela Avrupa  Parlamentosu  Parlamenterlerarası Karma Komisyon Eş Başkanı  Joost  Lagendijk  Türkiye’nin  düzenlediği 47. Yeşil  Diyalog  toplantısında  hükümetin  Kürt  sorunuyla ilgili düzenlemeler yaptığını, bunların  pratikte işe  yaramadığını söylüyor.Devamla ‘’Kürtler bazı stratejik hatalar yapıyor.Kürt liderleri  ve grupları  bu fırsatı kullanıp hükümetle diyalog başlatmalıydı.Ancak başlayan  diyalog değil, mücadele  oldu. Ordu  bir yandan provokasyona geçti, PKK da buna  cevap verdi. Ordu PKK yla savaşmaya  bayılıyor.Bu, orduyu merkezde ve gündemde tutuyor. Kürtler için  tek yol savaşı durdurmak ve şiddete yönelmeden çözüm aramaktır.Kürt liderler stratejik hata yapıyorsunuz…’’ diye devam ediyor.

Bir defa Ordumuzla ilgili söylediklerini buradan esefle karşıladığımı, Türk Ordusunun  PKK ile savaşmadığını, çatıştığını, Ülke  topraklarını kollamak için  bırakın bayılmayı, halen yaşadığımız gibi seve canını verdiğini Dünya bilmektedir.Ama, Türk Ordusu provokasyon  yapmaz, Türk Ordusu  gündemde kalmak için bu tür  küçük oyunlara kesinlikle girmez. Varlığı ile zaten Dünya’nın her zaman gündemindedir, kendiliğinden gündem de olma ihtiyacı hiçbir zaman olmamıştır. Bunlara askerimizin değil, siyasilerimizin  anında  gerekli cevabı vermesi her Türk ferdinin  içten arzusudur. Ne diyelim…!

Kendilerini bir yerde göstermek  için  Kürt  diasporası  olduklarını söyleyenlerin, başka ülkelerde yaşayarak bu topluma nifak tohumları ekenlerin, ortaya attıkları saçmaların  üzerinde dahi durmayacağım. Halk ve Özgürlükler Partisi genel başkanı  Abdülmelik Fırat’ ın  federasyon konusundaki  düşüncelerinin  gayri ciddiliğini de varın siz değerlendirin.  

Ancak, Demokratik Toplum Partisi eş başkanı  Ahmet Türk’ün beyanatlarının üzerinde durulması gerektiğini söylemeliyim.Çünkü, onun söyledikleri, Kürtlerin ne istediğini ortaya açık ve net koyuyor. Yeni kurdukları partinin üye katılım toplantısında, ‘’Kürt halkının da kendi kaderini tayin hakkı vardır.’’ Diyor.Başka ne diyor, ‘’ PKK ile  organik bir bağımız yok, ancak PKK ile aynı tabanı  paylaşıyoruz. PKK Türkiye’nin  bir gerçeğidir.’’ Diyor.

Her nedense, bu tür  benzeri açıklamaları, ya  Türkiye de kurulan bir siyasi partinin eşbaşkanı veya yapancı bir karma komisyonun eşbaşkanı yapıyor. Şimdi meseleye başka yönden bakanlar, Ahmet Türk’ün  Kürtler üzerinde  sözü geçen etkin bir lider olduğunu  söylüyorlar. Ahmet Türk’ün bir sözü ile işyerlerinin kapatılıp, açıldığını, sözünün dinlendiğini, hafife alınmayacak kadar güçlü bir  lider olduğunu  belirtiyorlar. Peki, insana  sormazlar mı… bu kadar güçlü lider her yere, herkese  sözünü geçiriyor da, PKK ya  gelince  neden susuyor. Bunu kimse açıkça sorgulamıyor. PKK nın  Türkiye’nin  bir gerçeği olduğunu bir başkası da, bir dönem kendisi mecliste milletvekili, kardeşi  dağlarda,PKK nın 2 numaralı adamıyken de, şimdide televizyon kanallarından  ısrarla söylüyor. Bu çelişkiyi kim nasıl izah eder anlamak mümkün değil. Öncelikle Kürtlerin nereden, nasıl geldiğini, dillerinin  nasıl  oluştuğunu, nasıl bir kavim olduklarını, başta  kürt vatandaşlarımız olmak üzere, tarihe bakarak  değerlendirmemiz gerekmektedir. Bu konu da yeterince kaynak bulunmaktadır. Yani bu  bilgiye  ulaşmak kimse için zor değildir. Kürt  tezlerinin de dikkate alındığı, 1938 Yılında Brüksel de toplanan 20. Milletlerarası  Şarkiyatçılar Toplantısı  ve  bu toplantıda  ortaya  konulanlar, dikkat edilecek bir bilimsel çalışmadır. Belki buna yeni tezlerin değerlendirildiği  bir başlangıç  diyebiliriz. İran, Botan, Yenisey gibi benzeri yerlerde yaşamaları Kürtlerin  Ön Asya’da yaşayan Türk asıllı bir kavim olduğu gerçeğini hiçbir zaman  değiştirmemektedir. Dil ve  alfabelerinin  yaşadıkları coğrafyanın özelliklerine göre farklı farklı belirlendiği de ayrıca bilinmektedir. Her şeyin aksini iddia ederek bir yere varmak ise  mümkün değildir.

Kürtlerin istedikleri ve söyledikleri gerçekçi değildir. Biz Erzincan da  bir Koçgiri İsyanını (1921) bir Dersim İsyanını (1937) ve Güney Bölgemizde baba Barzaninin,  yakın  zamana kadar, oğul Barzaninin  ise hangi eşkıya kisvesiyle  yaptıklarını  unutmuş olamayız. Bunu  kin duyguları ile değil, bazılarının samimiyetsizliğini ortaya koymak için yazıyorum. Zira  gelmek istedikleri nokta da ‘’Adına  Kürt siyaseti diyerek, kürt  kimliğinin tanınmasını  ve’’ Irak da  ABD politikalarının isteyerek veya  istemeyerek  Irak Kürtlerine sağladıklarını, şimdi Türkiye’de  elde etmek istemektedirler.

Bütün bunlar olurken, Irak’a mal taşıyan  kamyonlarımızdan  eşkiyaca  haraç alınmasından, büyük şehirlerimizde PKK nın yaptırdığı soygun ve gasplardan da kimse bahsetmemektedir. Ülkemizde her mevkide bulunan  kürt  siyasetçiler, kürt tüccarlar ve sanayiciler ise bu konularda  hiç konuşmamaktadırlar. Ülke gerçeğinden ayrılarak, yörenin ve yöre insanının ihmal  edildiğini iddia ederek bir yere varılamayacağını herkes bilmelidir. Kaldı ki, o yörede sadece Kürtlerde yaşamamaktadır. As olan  DEMOKRASİ içinde  DEMOKRASİNİN nimetlerinden  yararlanarak yaşamaktır.

Şunu herkes çok iyi bilmelidir ki, TÜRKİYE Irak değildir. Bu  ÜLKENİN üniter yapısını bozmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Etnik kimlikleri ön plana çıkararak hiç kimsenin  art niyetli emellerine kavuşması da mümkün değildir. Bu ülkede üç-beş oy uğruna KİMLİK tartışması yaratanların da, elde  edecekleri sadece kaos olacaktır. Bu da  hepimizi son derece rahatsız edecektir. Demokrasinin kuralları içinde TÜRK MİLLETİ olarak hangi  etnik kimlikten olursak olalım problemlerimizi  çözerek yaşamak  hepimizin en halisane arzusudur.

Yapacağımız tek şey, beraberce yaşayarak, üretmek, ekonomik olarak yükselmek, gelecek nesillerimize  iş alanları yaratmak ve refah içinde yaşamaktır.

Cem Cüneyd Canan

Cem Cüneyd Canan © 2006 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön