OSMANLI-RUSYA ve SURİYE MESELEMİZ

31 Ekim 2015


      “ŞAŞMAZ İNANCIMIZLA, İLELEBED “PAYİDAR” KALACAK TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN GURUR ve ONURLA 92. KURULUŞ YILDÖNÜMÜNÜ KUTLUYOR, MİNNETLE, ŞÜKRANLA “BİZE BAĞIMSIZLIK BAYRAĞINI TESLİM EDEN”, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, SİLÂH ARKADAŞLARI ve ŞEHİTLERİMİZİN AZİZ HATIRALARI ÖNÜNDE SAYGIYLA EĞİLİYOR, ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM.”

      Rusya ile Suriye’nin “sınır komşuluğuna” ne şekilde karar verileceğini bir kenara bırakalım! Tarih sınırlarımızın nereden nereye, nasıl, ne zaman getirildiğini açıkça belirtmektedir. Yine tarih, sınırlarını kıtalara ulaştıran, toprak büyüklüğünü 24 MİLYON km2 ye çıkaranın da topraklarını tamamen kaybetme noktasına getirenin de Osmanlı olduğunu yazmaktadır.  Bilinçsizce Osmanlıcılığa saplanıp kalanlar, CUMHURİYET’İ anlayamadıkları gibi, Osmanlıyı da anlayamamışlardır. Bugün 783.562 km2 lik bir alana mecbur kalmamızın sebebi de yine Osmanlıdır.

      Böylece nereden nereye nasıl geldiğimizi, Osmanlı’nın ne zaman güç kaybetmeye başladığını, bu doğrultu üzerinde Rusya ve komşularımızla münasebetlerimizi iyi bilmeliyiz ki, söyleyecek sözümüz, tarihi saptırmak isteyenler üzerinde de gözümüz olsun.

           Geçtiğimiz günlerde sıkça tartışılan Rusya-Suriye sınırı konusu şöyle dursun, biz, kısaca da olsa Osmanlı-Rusya münasebetlerine bakarak, aklımıza nelerin geldiğini birlikte görelim:

1568-1570 Kaybettiğimiz Astra Han Seferi,                        II. Selim
1571           Kazandığımız Kırım Hanlığı Seferi,                    II. Selim
1572           Kaybettiğimiz Molodi Savaşı,                             II. Selim
1676-1681 Kazandığımız Osmanlı-Rus Savaşı,                   IV. Mehmed
 1686-1700 Kaybettiğimiz Osmanlı-Rus Savaşı,                    II. Süleyman-II. Ahmed- II. Mustafa           
1710-1711  Kazandığımız Prut Savaşı, III. Ahmed                                
1735-1739  Kazandığımız Osmanlı-Rus-Avusturya Savaşı,   I. Mahmud                            
1768-1774  Kaybettiğimiz Osmanlı-Rus Savaşı,                    III. Mustafa                             
1787-1792 Kaybettiğimiz Osmanlı-Rus Savaşı,                      I. Abdülhamid                        
 1806-1812 Kazandığımız Eflâk-Boğdan Seferi,                       I. Abdülhamid                         
 1828-1829 Kaybettiğimiz Osmanlı-Rus Savaşı,                    IV. Mustafa- II. Mahmud       
 1829           Türkmençay Anlaşması,                                       IV. Mustafa-II.  Mahmud                  
 1853-1856 Kazandığımız Kırım Savaşı,                                        Abdülmecid  
 1877-1878 Kaybettiğimiz 93 Harbi,                                         II. Abdülhamid                        
 1878           Ayastefenos Anlaşması,                                         II. Abdülhamid                        
 1914-1918 Kaybettiğimiz Kafkasya Savaşı,                             II. Abdülhamid-V. Reşat,

  dönemlerinde yapmış olduğumuz mücadelelerin sonuçları bunlardır. Bu savaşların neticelerini bilmeyenlerin, dünü ve bugünü anlamaları da zaten mümkün değildir! Ruslarla yapmış olduğumuz on dört savaşın, üzülerek ifade etmeliyim ki sekizini kaybetmişizdir.

      Son on beş Osmanlı padişahı döneminde her geçen gün büyüyen güç ve toprak kaybı, hiçbir türlü önlenemediği gibi, özellikle II. Mustafa zamanında 26 Ocak 1699 tarihinde imzalanan Karlofça Antlaşması ile kayıplarımız hız kazanmıştır. Bu gidiş, kuşkusuz bizi Osmanlı karşıtı yapmadığı gibi  körü-körüne de Osmanlıcı yapmamaktadır. Saltanatın 1 Kasım 1922’de lağvedilmesinin gerekçeleri yukarıda ki zaman diliminin içerisinde aranmalı, bilinçsizce yapılan CUMHURİYET düşmanlığı için türlü bahaneler ortaya sürülmemelidir.  

      Yıllardır, II. Abdülhamid hayranlığı; biraz da içerisine dini argümanlar konularak, topluma yanlış ve eksik anlatılmaktadır. Otuz üç yıllık saltanat döneminde, anlatılan vasıflarıyla Osmanlı’yı neden çöküşten kurtaramamıştır? Bütün bunların yanına mesnetsiz, İttihat ve Terakki, Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Enver-Talat-Cemal Paşa ve silâh arkadaşlarına akılsızca yergiler, sövgüler yazılıp çizilmektedir. Bu karşıtlıkla, içi tamamen boş olmasına rağmen II. Abdülhamid’e övgüler yağdırılmakta, kusursuz, günahsız olarak takdim edilmeye çalışılmaktadır. İmparatorluğun nasıl çöküş noktasına getirildiğinin nedenlerini bilmeden ve de düşünülmeden konuşulmaktadır. Hatırlamaya çalışırsak;

      II. Abdülhamid’in 31 Ağustos 1876 günü tahta çıkmasından, ON ÜÇ YIL sonra kurulan İttihat ve Terakki (İttihat-ı Osmanî) (2 Haziran 1889)’e üye olacaklar henüz 1-2 yaşlarında bulunmakta iken bazıları;  Abdullah Cevdet (1869), Dr. Nâzım (1870), Cemal Paşa (1872), Talat Paşa (1874), Fethi Okyar (1880), Bahattin Şakir (1874), Mustafa Kemal (1881), Enver Paşa (1881) ve İsmet İnönü (1884) yılında dünyaya gelmişlerdir. Tarih ise yalanlarla değiştirilemez.  

      İkinci husus, II. Abdülhamid saltanatında; I. Meşrutiyet, Balkanlar da karışıklıkların çıkması, Avusturya’nın Bosna-Hersek’i, İngiltere’nin Kıbrıs’ı (1878), Fransa’nın Tunus’u işgali (1881), Osmanlı’nın borçları için Düyunu-u Umumiye ’nin imzalanması (1881), Yunanistan’ın Teselya’yı  (1881), İngiltere’nin Mısır’ı işgali (1882) 31 Mart Vakası gibi diğer başarısızlıklarını da sıralayabiliriz. Konu Osmanlı Padişahının başarısızlıkları değil, onun başarısızlıkları düşünülmeden, kolaycılığa kaçarak Mustafa Kemal ve silâh arkadaşlarının sorumlu olduğunun yalan-yanlış anlatılmasıdır. Bu yanlışla toplumun karşı karşıya getirilmesidir. Hâlbuki II. Abdülhamid’i, Osmanlı padişahı olarak günah ve sevabıyla kabul etmeli, ne “kızıl sultan” ne de “ulu hakan” olarak farklı noktalara taşımamalıyız.

       Evet, Suriye ile sınır komşuluğunun nerede olduğunu merak (!) ettiğimiz Rusya’ya dönelim. Rusya’nın neden Suriye’de olduğuna, sıcak denizlere inmek, Anadolu, İstanbul ve Boğazlar ile Kürtler ve Ermeniler üzerindeki emellerine, tarihi süreç içerisinde dikkatle bakalım. Mesela, Kürtler üzerindeki rollerini görmek için 1700-1800’li yıllara gidelim. 1800’ler de Doğu vilâyetlerimize Rus konsoloslarının neden geldiğini, askeri/diplomasi dışında bu bölgemizde hangi sözde bilimsel araştırmaları (!) yaptıklarını,

Yakimonisky, Bonafiyd, Loris Malakof, General Babatov, General Korganof, Alexandre Jaba, General Paskeviç, Avianov,  Sazanof, Voronsov-Taşkov, Giers ve Şahovski’nin bulundukları bölgenin etnik yapısı üzerinde ki marifetleri sonucunda; Kürtleri nasıl satın aldıklarını, Botan, Revandüz, Badinan, Zeylanî, Sepki, Şir Yezdân, Şeyh Ubeydullah isyanlarını ile Rus-Kürt ilişkisini, Barzanlı larla, Bedirhani aşiretinden Abdürrezzak Bedirhani ile münasebetlerini iyi araştıralım.

      Alexandr Jaba’nın, Kürtçe çalışmalarını, Kürtçe lügati neden hazırladığını, Şeref Name’yi nasıl tahrif ederek bastırdıklarını, Wladimir Minorsky’nin “Kürtler” adlı eserini hangi amaçla hazırladığını, İslâm Ansiklopedisi “Kürtler” maddesinin neden o’nun tarafından yazıldığını, Erivan’da Kürt Enstitüsü, Rusya, Revandüz de Kürt Kolejlerini neden kurduğunu, Rus-Ermeni-Kürt ve İngiliz işbirliklerinin neler olduğunu, Dersim’de Rusların teşviki ile çıkan Kürt isyanlarını iyi bilelim. Ayrıca çok uzun meselemiz olan Ermenileri, 1715 yılından günümüze kadar Rusya’nın Kafkasya ve Ortadoğu’da vazgeçilmez siyasetinin baş konusu yaptığını da akıldan çıkarmayalım.  


     Evet, Ruslarla olan münasebetlerimize, 1500’li yıllardan başlayarak, II. Abdülhamid, Sultan Mehmed Reşat ve Mehmed Vahdeddin’e kadar geçen sürede neler yaşadığımıza, İttihat ve Terakki’nin Osmanlı’nın sonunu getirmek için değil, aksine hızla kendi sonunu hazırlayan Osmanlı’yı SONDAN kurtarmak için kurulduğunu ve çalıştığını unutmayalım. Türk Milleti’nin tamamen tarih sahnesinden silinmemesi İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından sağlanmış ve CUMHURİYET’İN böylece kurulmuş olduğunu hatırımızdan çıkarmayalım.

      Evet, Ruslarla olan münasebetlerimiz de, bazı nankörler İttihat ve Terakki’yi karalamaya uğraşırken, yukarıda yazdıklarımı bilmez ise, bilir de saptırırsa, Rusların 500 yıllık SICAK DENİZLER, İSTANBUL, BOĞAZLAR, ERMENİ ve KÜRT sevdasından haberiniz olmaz ise, İSTANBUL ve çevresini (BURSA DÂHİL) Ruslara peşkeş çekerek, ANADOLU’NUN tamamını paylaşmak üzere, İNGİLTERE-FRANSA-İTALYA-BULGARİSTAN-YUNANİSTAN’IN nasıl anlaştıklarını unutmuş iseniz, bütün bu sözleşmelerin, anlaşmaların, konuşmaların DÜNYA arşiv kaynaklarında bulunduğunu da bilmezseniz;

      Sazanov, Poklewski, Sergei Witte, Purishevich, II. Nikola, Kuropatkin, Goremykin, Nimitz, Pavel Milyukov, Mikhal Tugan Burazovsky, Trubetskoy, Yanushkevich, Danilov, Petroviç, Churchill, Grey, Buchanan, Paleslogue, V. George, Delcasse, Giers, Asquith, Benekendorff, Kerr, Salisbury, Kitchenner, Lloyd, Canbon, Crawe Eyre vd. nin TÜRK MİLLETİ için nasıl bir son hazırladıklarından zerre kadar bilginizin olmadığının farkında bile değilseniz, MEÇHUL SONDAN, TÜRK MİLLETİ’Nİ kurtaranların Mustafa Kemal ATATÜRK ve silâh arkadaşları olduğunu inkâra kalkışırsanız, ENVER-TALAT ve CEMAL PAŞALARIN yapmış olduklarından bihaberseniz, bildiğiniz halde ahlaksızca çarpıtıyorsanız, hep birlikte daha çok acı çekmeğe ve layık olmadığımız şekilde yönetilmeye devam ederiz. Bunları yeterince bilmeyince,” Rusya’nın bir sınırı yok, neden Suriye’yle bu kadar ilgileniyor” diye soranları, daha çok dinleriz. Suriyeli mültecilerin Şii olanlarının İran’a neden gitmediklerini,  Kafkasya’ya neden dönüp bakmadıklarını aklımıza bile getirmeyiz.  Emperyalist güçlerin, nüfusa ihtiyacı olan Ermenistan’ı neden önermediklerine hiç bakmayız. Süper güç olduğunu iddia eden Rusya’nın adı Suriye’nin her karışında geçerken, mülteciler konusunda ki suskunluğunu görmeyiz. Bizim, akılımıza bile getirmediğimizi, bakamadığımızı ve suskunluğumuzu, yanlışlarımızı görenler de;  Suriyeli mültecilerin, emperyalistlerin refahlarının bozulmaması karşılığında bize daha çok fiyat biçerler…!

      Böylece, Osmanlı-Rusya-Suriye daha çok meselemiz olmaya devam edip giderken, acı sonuçları ile birlikte Türk Milleti olarak daha çok bedel öderiz.

Cem Cüneyd Canan

Cem Cüneyd Canan © 2006 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön