ONLAR ERZİNCAN’DA YAPMIYORSA...!

08 Ekim 2005


Ve nelerden sonra AB, çalınan kapının zırza  sesini bir gün duyacağını  açıkladı. Bilmem kaç yıl ne şekillere girerek ne terzilere ne elbiseler sipariş vererek, belki  de  makyajımızı  istenildiği gibi yaparak o kapıdan içeri bir gün gireceğiz….! Bu  tarz kapıdan  girenlerin başına  neler  geldiğini ve geleceğini varın siz düşünün…! Gün gelir yaşarsak, bu gün ki siyasilerimizle başımızdan geçmiş olanları, bütün bunların, sayelerinde olduğunu usulü-lisanla  elbet de paylaşacak, konuşacağız….

Dünya, Amerika, Avrupa, Türkiye  ve Erzincan...! 

Biz kendi öz dünyamıza dönelim. Gerçeklerimizle bazen de hatıralarımızla  yaşadığımız günlerin  kıymetini  bilerek, sürdürelim şu fani dünyada ki görevimizi. Her türlü uç ve uçmanın  peşinde olanlar varsın diledikleri gibi riyalar içinde uçsunlar. Methiyeler dizsinler kendi  kendilerine, biz oturduğumuz yerden, alkışla derlerse alkışlarız, otur derler otururuz ama bu kadar onursuzluğa  yol verenlere  sadece müstehzi güleriz, güleriz…!

Uçmak dedik, bakın aklımıza neler geldi. Hepimiz  izliyoruz, Ramazan ayı süresince; şu hava alanımızdan uçarsanız 66.- YTL. Şu hava alanımızdan uçarsanız 59.- YTL. Başka bir hava yolu firmasından uçmak ise 44.YTL. Bunlar uçak biletlerinize ödeyeceğiniz rakamlar…  Uçmak var, uçuk olmak var… Siz hangisini tercih ederseniz, buyurun alınız, hiç kimsede mani olmuyor…! Bir adet daha  almazmısınız…! Lütfen rica ederim, sizde alınız…

Gelin biz birlikte, 1960 lı – l970 li Yılların  başlarına kadar beraber  gidelim. Sınırlı bir-kaç otobüs firması, bir elin  parmaklarından fazla olmayan  özel otomobilleri bir kenarda tutarsak, Erzincan’dan-İstanbul ve diğer illerimize sadece trenle gidebiliyorduk, dersem herhalde abartmış olmam. Tabii ki kamyon kasalarını, şoför mahallerini, atı, katırı, eşeği  yok saymıyorum. Hatırlayanlar, acı ve tatlı yönleriyle  bunları  Erzincan’ı yeterince tanımayanlara lütfen anlatsınlar.

Erzincan’dan  TREN le  ister gelişimizde, ister gidişimizde  gar (istasyon)  hınca hınç kalabalık  olurdu. Resmi bayramların ve kurulan pazarların dışında bu kadar kalabalığı bir arada göremezdik.  Akşamları piyasa yapanlar, yolcuları olmasa da istasyona iner, gar lokantasında veya çay bahçesinde oturarak gelen-giden trenleri  seyrederek zaman  geçirirdi. Sosyal hayatın bir parçasıydı  herhalde. Daha sonra en çok yolcunun inip-bindiğini ve istasyondaki kalabalığı Kemah’da izlerdik. Her istasyonda  mutlaka bir hareketlilik olurdu. Ilıç ve Bağıştaş  istasyonlarımız  Kemah’dan sonraki en kalabalık  istasyonlarımızı  teşkil ederlerdi. Divriği’ye vardığımız da  dikkatimizi  çekecek kadar bir kalabalık  görür, kalabalığın büyüklüğünü merakla izlerdik. Yataklılar, kuşetliler, 1-2-3.  mevkiiler kompartmanlar da yerlerimizin sınıfını daha  doğrusu ekonomik kalitesini gösterirdi. Farklı dönemlerde  koridorlarda, tuvaletlerin  önünde dahi yer bulabilmek, şans sayılırdı. İşte bu gün ki iş  adamlarımızın büyük çoğunluğunun İstanbul’a ilk  gelişi bu trenlerle olmuştur. O ilk trene biniş de ki duygularını, yol boyunca  hayallerini bu nesle anlatmalıdırlar. Mesela yaz aylarında kendi yaptığımız gazeteden kese kağıtlarına koyduğumuz  meyveleri teren yolcularına satardık. Demek ki bizim ticarete başlama  noktamız, Kemah istasyonu olmuştur. Herkesin  bir başlama noktası  da mutlaka var olmalı…

Yıllardır, Erzincan’ı yaşarken, izlerken, sivil toplum örgütlerimizin başkan ve yöneticilerinin, siyasilerimizin, iş adamlarımızın ve bürokratlarımız her konuda daima değerlendirme yapmakta, üretim, ihracat, yatırım gibi konularda temennilerde bulunmaktadırlar. Değerlendirme ile temennilerin  bir bölümüne ister katılalım, ister katılmayalım, siyasetin duraganlığı, aktifliği, enflasyonlar, krizler, terör ve göç  gibi unsurların yaşanmasıyla, değerlendirme ve temennilerin Erzincan’ı bir yere getirmediği açıkça  görülmektedir.

Erzincan’da yaşayanlar, İstanbul’da ki hemşerilerinin zengin olduklarını, Erzincan’a ne olursa olsun bir yatırım yapmalarını istemekte ve beklemektedirler. Tabii Erzincan da ki tüccarın yatırımcının, esnafın  ne yaptığını  kimse irdelememekte, hep  İstanbul da ki yatırımcı beklenmektedir. Bu kolaycılık, bu kendi gördüğü halde ,başkalarının  riske  girmesini istemek demektir. Doğru olan  Erzincan yatırım konularını bulacak, kendi imkanları içinde  sermayesini koyacak, yetmediği yerde yerli ve milli  sermayeyi Erzincan da ortaklığa çağıracaktır. Çağırdığı ortağa, işin, işletmenin başında fiilen kendisinin bulunduğunu söyleyecektir ki, İstanbul’dan sermayesini riske eden  yatırımcı, ortak olduğu işletmenin başında  mala  sahip birinin olduğunu bilecek, gönül rahatlılığı ile yatırıma katılacaktır. Halbu ki bunların hiçbiri Erzincan da olmamakta, Erzincan da kazanan  başka illere farklı yatırımlar yaparken, İstanbul’da ki hemşerisini Erzincan ‘a yatırıma çağırmaktadır. Hem de proje üretmeden. Bu bakış dan  İstanbul da ki sermayedar rahatsızdır. İstanbul Erzincan dan  atak, fikir, proje beklemektedir. Sermayesini emanet edeceği  ortaklar, ortak teklifler beklemektedir. Kimse  dişiyle tırnağı ile  çok güç şartlarda kazandığı parayı sadece memleket aşkıyla, bir yöneticinin, bir işletmecinin, bir muhasebecinin insiyatifine bırakmaz, bırakamaz. Ekonominin, iş dünyasının kendi dinamikleri içinde vazgeçilmez kuralları vardır. Bu kurallar benim memleketim, benim doğduğum topraklar, benim dağım, benim suyum , duygularıyla değiştirilemez. Herkesin gerçekçi olması gerekiyor. Bu Erzincan dan vazgeçildiği anlamına da gelmesin.

Bu ekonomik çabayı gelin BİZLER TERSİNE ÇEVİRELİM: Proje üreten,sermaye koyan yatırım yapacak bizler olalım. Bizler Erzincan’dan  yatırım ortağımızın çıkmasını, bizler  yaptığımız projeyi sahiplenecek Erzincan’lının çıkmasını bekliyelim. İstihdam önce bizim, sonra Erzincan’ın sorunu olsun. Biz buralarda  80-90-120 m2 evlerde oturalım, kazanmadığını söyleyen Erzincan 150-200-250 m2  evlerde varsın otursun. Biz  yazlık almak için çaba sarf etmeyelim, rüyalarımız da Erzincan’ a yatırım yapmak olsun, ama Erzincan’daki  tüccarım varsın Bodrum’dan Göcek’den, Ayvalık dan yazlık alsın… Herkes istediğini, istediği yerde alsın. Onların ne ve neler yaptıklarına hiç  bakmayalım… Hatta   dert bile  edinmeyelim…! BİZLER TERSİNE ÇEVİRELİM: Yatırımlarımızın  yönünü. Varsın Erzincanlı dört gözle üniversitenin gelmesini beklesin. Zira  hiçbir şey yapmadan sadece  satacak ve sadece kazanacak. Kim beyin yoracak, kim proje üretecek, yetişen  çocukların  geleceğini kim düşünecek..? Bunları sadece konuşmak, dedikodu üretmek varken Erzincan lı neden yapsın…! Biz bunları, Erzincan da ki hemşehrilerimize bırakarak; Son derece  samimi duygularla bütün olumsuzluklara rağmen, Erzincan dışında yaşayan herkesten  yeni bir proje bekliyorum, üretmek adına düşünen  insanları bekliyorum,yeterli sermaye ve sermayedar bekliyorum. Beyin yoracak insanları bekliyorum, ne için, sadece ERZİNCAN için…!

Ne için sadece ERZİNCAN’ın üzülmemesi için. ERZİNCAN-ERZİNCAN-İÇİN…!

Cem Cüneyd Canan

Cem Cüneyd Canan © 2006 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön