KÜRT RAPORLARINDAN... GÜNÜMÜZE....

21 Ekim 2008


Bugün KÜRT meselesinin ne olduğuna bakmak isterken, daha önce yazılmış KÜRT RAPORLARI nın olduğunu da sizlere hatırlatmak istedim. Herkesin bildiği gibi, bunların içerisinde İSMET İNÖNÜ’nün KÜRT RAPORU ile CELAL BAYAR’ın DOĞU RAPORU hazırlayanların görevleri nedeniyle, en çok ses getirenleri olmuş ve tartışılmıştır.

Bu raporlardan başka;
Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey’in (1926)
Diyarbekir ve Elaziz Valisi Cemal Bey’in (1926)
1. Umumi Müfettişliğin (1930)
Genelkurmay Başkanı Maraşal Fevzi Çakmak’ın (1930)
Pülümür Harekat Kumandanı Halis Paşa’nın (1930)
1. Umumi Müfettiş İbrahim Tali Bey’in (1931)
Dahiliye Vekili Şükrü Kaya’nın (1931) Tarihli raporlarının da olduğu bilinmelidir. Biz ise nedense her şeyi yeniden keşfetmeye kalkışarak, hep geçmişi göz ardı ediyoruz.

Günümüzde, ATATÜRKÇÜLÜĞÜ kimseye bırakmayan bazı sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler, kendilerini ülkenin aydını sayanlar, CUMHURİYETİMİZE akıllarınca numara verenler, CUMHURİYETİN KURULUŞUNU tek bir yürekle gerçekleştirenleri, kendi meşreplerine göre ayırıma tabi tutanlar, her türlü bölücülüğün savunuculuğunu yapanlar, ULU ÖNDER ATATÜRK’ün 26 Eylül 1932 Tarihli DİYARBAKIR konuşmasını hiç gündemlerine almayanlar…

O gün, MUSTAFA KEMAL Diyarbakır da ne diyor;
‘’Ben Türk elinin kahraman bir bucağındayım, yazık ki oraya BEKİR-DİYARI diyorlar. Fakat özünde Türk diyarı idi. Bekir, sonradan ona alem olmuş, fakat biz öz diyarımızın ne olduğunu biliriz. Bizim diyarımız Oğuz Türk’ünün has kaynağıdır, bizde bu yüce kaynağın çocuklarıyız.

Buraya konduğumuzdan beri ne olduğumuzu anlamaya çalıştık ve anlatıp duruyoruz ki; Türkeli büyüktür ve yeryüzünde yalnız o büyüktür. Her yeri dolduran Türk’tür ve her yanı aydınlatan Türk’ün yüzüdür. Diyarbekirli, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları, hep aynı çevrelerin damarlarıdır. Bizim yeni işimiz budur. Bu damarlar birbirini duysun ve birbirini tanısın.’’

Atatürkçülük, Atatürk’ü anlamaktan geçmez mi… ?

Yıllardır çıkarılmaya çalışılan KÜRT meselesinin tarihi derinliğinde ne vardır..? Etnisite sorunlarının yaşandığı coğrafyamızda, dayatılan ve yaşatılan boyutuyla bir etnisitenin gerçekliğine inanmıyorum. Ama maalesef böyle bir mesele var. Bunu söylerken, hiç etnik kökenli yoktur da demiyorum. Anadolu da Çerkezlerin, Lazların, Zazaların, Kürtlerin ve diğerlerinin varlığını hiçbirimiz inkar edemeyiz. Bilim adamlarının ileri sürdükleri her savı bilimim içinde saygı göstererek kabul edeceğimiz gibi, insanın kendisini ne olarak kabul ettiğine de aynı ölçüde saygı duyacağız. Kim hangi etnik kimliği kabul ediyorsa varsın kabul etsin. Bizse her insana sempatiyle, sevgiyle bakacağız. Bu sıcaklığı, Ispartalı ile İstanbullunun, Erzincanlı ile Edirnelinin, Adıyamanlı ile Aydınlının, Batmanlı ile Bursalının birbirine baktığı gibi bakarak yaşayacağız.

Herkesin ileri sürdüğü, iddia ettiği değerlendirmeleri olabilir. Bu türleri de bilimle tarihi kaynaklarla değerlendirerek yolumuza birlikte devam edeceğiz. Bugün HERODOTOS tarihin de, Kafkasya, Anadolu, İran, Yunanistan, Makedonya, Mısır var ama Kürdistan ve Kürtler yoktur dersem, bunun doğruluğuna karar verecek tarihçiler olacaktır.

Etnik kimlikleri öne çıkarmanın altında, içte ve dıştaki terör örgütlerinin çabalarını birde siyasi partilerin oy avcılığını aramalıyız. Burada terörle mücadele ederken, yanında da siyasilerin sebep olduğu meseleye, yine siyasetçilerle, siyasi çözüm aramalıyız.

PKK nın çıkış nedenlerini analiz edenler, topluma getirip hep 1970 li yılları göstermektedirler.1970 öncesini nedense herkes es geçmektedir. Halbu ki, Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra ortaya çıkan ayrılıkçı düşünceler ve hareketler vardır. Bu hareketlerin özünde feodal yapı, toprak ağalığı, aşiret reisliği ve geniş halk kitlelerini baskı altında tutan şeyhlikler ile şeyhler vardır. Bunların siyaset ve siyasetçiyle ilgileri vardır.
Atatürk İnkılaplarının, kaynaşan bir milleti hedeflediği dönemde, ortaya çıkarılan Sovyet tehdidi, Avrupa’nın vurdum duymaz bakışı ve sonunda önümüze konan Amerikan ilişkilerimizin nedenleri üzerinde, kimse durmamaktadır. O dönemlerde siyaseten başka neler oluyordu bir de ona bakalım.

Bilinenin aksine, söz konusu inkılaplardan elde edilecek sonucu beklemeden ilk taviz işaretleri CHP nin 7. parti kurultayında veriliyordu. CHP politikalarını din üzerinden yapmak üzere tartışıyordu. Millete ise CHP nin dinsizliği anlatılmıştı. Bu yalanı topluma kabul ettirenler, o kurultayda tartışılanların CHP ye getirisinden korktular. Bu korkuyu taşıyan Demokrat Parti acele CHP yi dinsizlikle suçlayarak, geldiğimiz günde, yaşadığımız sıkıntıların temelini atmış oldu. İktidar olmak uğruna Atatürk Inkılaplarından uzaklaşılarak, şeyhlerle, toprak ağalarının ve aşiret reislerinin taleplerine hep göz yumuldu. Kaldırılmaya uğraşılan ve mesafe alınmaya başlanan sistem bozuldu.
Böylece, Demokrat Partinin, CHP ye karşı geliştirdiği din düşmanlığını körükleyen siyaseti, ne yazık ki, şeyhliğin, ağalığın, aşiret reisliğinin ve bunları besleyen feodal yapının tavsiyesine yönelik hazırlanmış her şeyi sekteye uğrattı. Güya Demokrat Parti sütten çıkmış ak kaşık ve dinin savunucusu, koruyucusu, CHP ise din düşmanı olmuştur. Bu ülkemize yapılan kötülüklerin en büyüğüdür.
Orada siyasiler için akıldan uzak, ama şark kurnazlığıyla kolaylık ve menfaat gözetilmiştir. Bir mirin, bir ağanın, bir şeyhin tek bir işaretiyle binlerce oy istenilen siyasi partiye aktarılmıştır. İşte bu gün var olan DEMOKRASİYİ istediğimiz noktaya taşıyamadığımızın nedeni… Menfaati bozulacak olanlar…Bugün de aynı şeyleri yaşamıyor mu yuz…?

Örnek isterseniz, Demokrat Partinin Şeyh Sait aşiretine gösterdiği yakınlığı söyleyebiliriz. Yine örnek isterseniz Demokrat Parti Diyarbakır Milletvekili Mustafa Remzi Bucak’ın (Bucak aşiret reisi) ısrarlı savunmalarıyla Mecliste Umumi Müfettişlik Kanunun kaldırılmasının, nasıl sağlandığını söyleyebiliriz. Bunun da bugün nelere mal olduğunu birlikte yaşıyoruz.

Ayrıca başka bir yazının konusu yapmağa çalışacağım İSMET İNÖNÜ’nün KÜRT RAPORUNDA, merhum İnönü, Kürt hareketlerine karşı en etkili tedbirlerin alınmasını önermesine rağmen, yöre insanı ve çoğunlukla Kürtler, siyasi tercihlerini yıllarca İnönü’nün CHP sinden yana kullanmıştır. Soruna çare arayanların, siyaset bilimcilerinin bu çelişkiyi de dikkate almaları gerekmez mi..?

Yaşadıklarımızın tabiîki nedeni sadece bunlar değildir. Kürt Meselesinin ve PKK terörüne bizi götüren başka nedenler de vardır. Meseleyi 17.- 18.- 19.- 20. ve 21. yüzyılların bizleri sürüklediği yönetici zafiyetlerinin yanında, öncelikle dış kaynaklı adına YENİ DÜNYA DÜZENİ denilen sistemin ortaya koyduğu önceliklerine de bakmamız lazım.
Yeni Dünya Düzeni, küresel sermayenin güdümünde ulus devletleri etniklik temelinde bölerek, kendisine bağımlı parçalara ayırmayı hedeflemiştir. Bu hedefin gerçekleşmesinde jeostratejik, jeopolitik öneme sahip ülkeler, bu ülkelerde, enerji, yer altı zenginlikleri ve su kaynakları da gösterilen ilk basamaklarıdır.
İster, Türkler, ister Türklerin içinde kendini Kürt kabul edenler, bunların siyasi kadroları, kendi menfaatlerinin dışına çıkarak ÜLKE MENFAATLERİ ile hem-hal olabilseler, KÜRT meselesinin de, diğer meselelerimizin de kaynağının ne olduğunu da göreceklerdir.
Yeni Dünya Düzeni, denen sistemin ABD li stratejistlerinden DAVİD
ROCKEFELLER’in Haziran 1991 deki, konuşmasını, Amerikan Dış Politika Araştırmaları Enstitüsü Başkanı R.Strausz HUPE’nin makalesini, Bilderberg’in ilk başkanı Hollandalı Prens Berndhard’ın açıklamalarını, John Naisbitt’in ulus devletleri küçük parçalara bölmek hakkındaki ifadelerini, 1983 de İsrail Başbakan’ı İzak Şamir’in ‘’Türkiye Kürdistanı işgal altında tutan devletlerden biridir. Bu devletler laf dinlemediği için Kürt halkı bağımsızlığını kazanamıyor.’’ İfadelerinin herhalde izahı gerekecektir.
Helmut Schmit’in, Zbigniew Brzezinski, George Kennan, Paul Walfowitz, Samuel Huntington gibi Yeni Dünya Düzeni savunucularının benzer sözlerini buraya sıralayabiliriz.
Akıl, dış güçlerin, ULUS DEVLETLERİ küçük parçalara bölmek için nasıl çabaladıklarını, artık siyasilerimizin, TÜRKÜN-KÜRTDÜN tüm halkımızın, birlikte bu oyununu görmesini söylüyor. Akıl korku imparatorluğunun kimseye fayda getirmeyeceğini söylüyor.
Sizler, bütün bu parçaları birleştirerek, bizi yönetenlerin, bu yönde değerlendirme yapmalarına, KÜRT MESELESİNE çözüm getirmelerinin yollarını gösterebilirsiniz. Bunları yaparken aman, dikkat ediniz, yöneticilerimiz ağzı olan konuşuyor diyerek sizi de azarlamasın…!

Atatürk ‘’Türkiye halkı, ırki, dini ve kültürel yönden birleşmiş, bir diğerine karşı, karşılıklı hürmet ve fedakarlık hisleriyle dolu ve kaderi geleceği ve çıkarları ortak olan bir toplumdur.’’ Diyor. Yine Atatürk kendisini Türk hisseden herkesi Türk olarak kabul etmiş. Ve ‘’Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.’’ Demiştir.

KAYNAK: - Herodotos Tarihi (Çv.Müntekim Ökmen)
- Türk Toplumunda Zazalar ve Kürtler (Prf.Dr.Orhan Türkdoğan)
- Türkiye’nin Etnik Yapısı (Ali Tayyar Önder)
- Atatürk ve Kürtler (Serap Yeşiltuna)

 

 

Cem Cüneyd Canan

Cem Cüneyd Canan © 2006 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön