26 Aralık 2005
Geçen hafta, Kürtler Ne İstiyor başlığı ile altında sizlerle düşüncelerimi paylaşmıştım. Bir süredir toplumu gerenlerin, bunu fırsat bilerek farklı mecralara çekenlerin yanlış yaptıklarını bu nedenle de doğruyu bulmalarına yardımcı olmaya çalışalım.
Herkesin bildiklerini, her zaman değerlendirme becerisine çevire bildiklerini söyleyemeyiz. Hamaset edebiyatı yapanların da, yaptıranların da aslında bildiklerini zannettiğimiz konularda değerlendirme becerisini gösteremedikleri gibi. Türkiye’de TÜRK MİLLETİ ni bir araya getiren 72 milyon insan ya Erzincanlı, ya İzmirli, ya Bursalı, ya Ağrılı, ya da diğer illerimizin halkıdır. Başka, bu insanlarımız, ya Karadenizli, ya Doğulu, ya Batılı, yada Güneyli’dir. Başka, bu insanlarımız ya Çerkez, ya Laz, Ya Kürt, ya Boşnak yada diğer etnik yapılardadırlar. Başka, bu insanlarımız askerdir, devlet memurudur, ev kadınıdır, işçidir, köylüdür, öğrencidir, siyasetçidir, esnaftır, tüccardır, sanayicidir, zengindir, fakirdir, orta hallidir. Başka, bu insanlarımız, farklı dinlerden, o dinlere göre farklı mezheplerdendir.Veya tamamen inançsızdır. İşte bütün bu insanların, kişisel, ailevi, akraba, komşuluk, ve benzeri ilişkilerinde muhtelif sorunlar olmaktadır.Var olan bu sorunların toplumun tamamına ortalama bir oranda yansıması da kaçınılmazdır. Önemli olan bu sorunları asgariye indirmek, onlara kalıcı çözümler üretilme becerisinin yakalanmasıdır. Burada sorun yaratmak, mevcudu sorun olarak göstermek, veya sorun olarak algılamak işin yanlış tarafıdır. Günümüz de siyasilerimizin yaptığı ve algıladığı gibi...! Veya yıllardır, bitmeyen senfoni de Kürtlerin yaptığı gibi...! Bunların neler ve kimler olduğu toplum tarafından da bilinmektedir. Tıpkı, Şeyh Sait İsyanının, günümüzde Abdulmelik Fırat tarafından, hareket noktası belli, aksiyon noktası bölücülüğe dönüşmüş sözde siyaset yapılması gibi. Ayaklanma ve isyanlara baktığımız da; 1700’lerin sonundan itibaren Avrupa’nın Anadolu’ya ve Anadolu’da ki çeşitli unsurlara duyduğu ilgi, 1800’lerin sonlarında Rusya, İngiltere, Fransa’nın teşvik ve tahrikleri, Almanların Osmanlıya yakınlaşması, Bağdat Demiryolun da dayanışmaya gidilmesi, İngiltere ve Rusya’nın Şark Meselesi’ni ortaya atması, ayaklanma ve isyanların yeniden başlangıcı olmuştur. Ve böylece 1900’lere gelinmiştir. Bu arada, 1071-1683 tarihleri arasını ilgilendiren, bütün Avrupa’nın ortaya koyduğu kine dayalı bir Şark Meselesi daha vardır ki, onu bu meseleden ayrı tutmamız ve karıştırmamamız gerekmektedir. İster Küresel, ister global desinler, bir başka yerde Dünya Medeniyetler ittifakını kurmaya çalışsınlar, etnik kimliklerin öne çıkarılmaya çalışılması, bazılarının gelecek beklentilerini karşılamayacaktır. Yine bazı hesap bilmeyenler iki milletli bir toplum yaratmak çabasını sürdürürken, geleceğe gerçekçi bakmayarak, aidiyetin faydasını görememekte TÜRK MİLLETİ kimliğini tartışma konusu yapmaktadırlar. Tarih ise anlayabilenlere başka şeyler söylemektedir.
Mesela; Şeyh Sait ayaklanmasında, kendisini Türk olarak ifade edenlerde, kürt olarak ifade eden beraberce yer almışlardır. Kürt kim…? Kürt Göktürkler de bir oymak adıdır. Bunun doğruluğuna bizi, bu coğrafyada yeterince yayılamamış olmaları, tarihte kürt diye bir devletin varlığına rastlanmamış olması götürmektedir. Başka tarafta, İngilizlerin Tutancılığa karşı yürüttükleri politika da o kadar açık ip uçları vardır ki, Lozan’da Kürtlerin Turancılığı İngilizler tarafından gündeme getirilmiş, Kürtleri Turani göstermişler, İngiliz Ansiklopedilerine de ilk önce bu şekilde almışlar, daha sonra aynı Ansiklopedinin ikinci baskısında bunu değiştirerek bariz bir çelişkiye düşmüşlerdir. Daha sonra da, işin acı yanı, aynı İngilizler, Musul konusunun tartışıldığı dönemde Kürtlerin, Türkler den farklı bir etnik unsur olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ve bu yolla Şeyh Sait İsyanını teşvik ve tahrik etmişlerdir. İsyan da Hamidiye Alaylarında asker olan aşiret ve kabile mensuplarının bir kısmı yer almış, bir kısmı da güvenlik kuvvetlerimizin ya yanın da yer almış veya tarafsız kalmıştır. O tarihlerde bilinen 715 aşiret ve kabileden sadece 188 aşiretin farklı isyanlara katıldığını, yine bu aşiretlerden sadece 50 kadarının Şeyh Sait isyanın da yer aldığını bilmekteyiz. Başka dikkati çeken husus ise, bu isyanların (1914-1918) tarihlerinde Ermenilerin mezalim ve ayaklanma çıkardıkları bölgelerde yapılmasıdır. Bu kadar detaylı bir meseleyi önünden arkasından toparlamaya çalışarak bu sütunların verdiği imkan ölçüsünde yaza biliyorum.Kısaca silaha sarılanların hiçbir zaman farklı emellerine ulaşması bu topraklar üzerinde mümkün olmamıştır.
Demokrasinin kuralları içinde, muhalefet etmek, eğer bir mağduriyet varsa, yine demokratik kurallar içinde hep birlikte çözmemiz gerekmektedir.Bu ÜLKEDE hiç kimse siyasi partilerin kurulmasına karşı değildir. Hiç kimse de kimse demokratik taleplerde bulunmasın, muhalefette yapmasın dememektedir. Muhalefet derken, Cumhuriyetin ilk ve MUSTAFA KEMAL’in Devlet Başkanlığında, demokratik olgunluk içinde bir muhalefet doğmuş ve TERAKKİPERVER CUMHURİYET FIRKASI kurulmuştur. (17 Kasım 1924) Demek ki, Cumhuriyet her TÜRK vatandaşına isteklerini sıralaya bilecek muhalefet imkanını vermektedir. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kuruluş toplantısının dönemin Erzincan Milletvekili Sabit Sağıroğlu’nun evinde yapıldığını ayrıca belirtmeliyim. Kim kendini nasıl ifade edecekse varsın etsin. Yalnız Ülkeyi yönetenler, bilgili ve ne söylediğini bilmek zorunda olduklarını unutmamalıdırlar. Bazıları yakın tarihimiz de neler olmuş anlasınlar, araştırsınlar diye küçük pencereler açmaya çalıştım. Yazımı Recep Peker’in Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluş dilekçesini kabulünde söylediği şu sözlerle tamamlayalım.Ve neticelendirelim. ‘’FIRKALAR, MEMLEKET İÇİN ESASTIR, YETERKİ ŞAHSİ ARZULAR YERİNE, MEMLEKET İÇİN ÇALIŞILSIN’’ Tabii anlayanlara...!
Cem Cüneyd Canan