MESELE DEMOKRASİ OLSA...! FAKAT HAYIR...

31 Mart 2017


      Öncelikle, HAYIR diyerek başlarken, HAYIR tarafının kazanması için düşüncelerimi ifade eden biri olarak, dolaylı ve ima yollu dahi olsa, şahsıma yapılan, yapılacak hakaretleri, yapanlara aynen iade ediyorum. Her kim olursa olsun, hiç kimse bana HAYIR dediğim için “vatan haini” “fetöcü” “işbirlikçi” “terörist” “PKK’lı” ve “gafil” diye hakaret edemez. Kimlerin “ vatan haini” ve “ gafil” olduğunu, bir gün tarih mutlaka yazacaktır.

      16 Nisan 2017 günü yapılacak Anayasa Değişikliği Referandumunda  değiştirilmek istenen bütün maddelerini inceledim. Ancak karşılaştırmalı verilmesi gereken bir çalışma ve çok uzun olduğu için buraya alamadım. Bu noktada sadece halkın nasıl aldatıldığını göstermek amacıyla Cumhurbaşkanı’nın çıkaracağı “Kanun Hükmünde Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” ne kısaca bakalım;

      Cumhurbaşkanı’nın çıkaracağı bir kararname hemen yürürlüğe girecektir. Deniliyor ki, TBMM o konuda kanun çıkarırsa, kararname değil, kanun geçerli olacaktır. Buraya kadar anlaşılır diyelim! Fakat TBMM o kararnamenin konusuyla ilgili kanunu ne zaman, ne kadar sürede çıkaracaktır. Kanun çıkıncaya kadar geçen sürede kararname hükümlerinin çıkacak kanuna aykırılığı ile açtığı kanunsuzluk, yol açtığı olumsuzlar ne olacaktır?  Telafi imkânı olacak mıdır? Kimse söylemiyor. Sadece, efendim bunda ne var, TBMM kanun çıkarırsa, Cumhurbaşkanı kararnamesi geçersiz olacaktır, diye geçiştiriliyor. İşte hemen hemen her maddede böyle muğlaklıklar var. Mesele, siyah ve beyaz meselesi değil, DEMOKRASİNİN evrensel hukuk çizgisinde devam etmesi meselesidir.

      Referandum şayet iktidarın istediği yönde gelişirse; Türkiye’yi başka bir açmaz beklemektedir. O da, Anayasa değişikliğiyle binlerce mevcut kanun yeniden düzenlenecek, değiştirilecektir. Bunlar hangi bakışla, hangi hukuk normuna uygun olarak yapılacaktır? Var mı bilen? Söz konusu değişiklikler ise “BU MİLLET” in 2019 yılı için vereceği (!) yetkiyle değil, bugün ki TBMM çoğunluğu ile yapılacaktır.

      Şemseddin Sami, 1899 yılında Kâmûs-ı Türkî’de; “seyâset”, “erbâb-ı seyâset”, “meydan-ı seyâset”, “siyâseten”, “siyâset-gâh”, “siyâsî”, “siyâsiyyât”ı anlattıktan sonra, SİYÂSİYYÛN’U; ricâl-i siyâsiyye, devletler beynindeki münâsebâta ve her devletin bu münâsebâttan istifâde etmeye çalışması ilim ve kâidesine vâkıf olup bu fenle iştigâl edenler, diplomatlar” * olarak açıklıyor.

      Günümüzde, ilim ve kâidesiyle siyâsete vakıf, bu fenle donanmış olarak, siyasete girmiş kaç tanıyoruz?

      Bakınız, İbn Haldun’un (1332-1406) Mukaddime isimli eserinde ki –açıklama- ne diyor;
“….siyâsî, idârî, içtimaî ve dinî makam, mevki, itibar, nüfuz, rütbe ve payelerin mal ve servet sahibi olmada tesirli olduklarını izah etmiştir. Ona göre bu tür makam ve itibar kimin eline geçerse, mal ve servet de onu takip eder. Yani makam mal ile kazanılmaz ama mal makamla kazanılır. Siyasî ve idarî kudret ve salahiyet kimin elinde ise malî ve iktisadî kuvvet de onun elindedir. Mal ile kazanılmayan makamı elde etmenin yolu ise ya asabiyet sahibi olmak ve asabiyet sahiplerinin uysal ve itaatkâr bir hizmetçisi, yaltakçısı olmak ve her şeye “doğrudur efendim, hikmet buyurdunuz hazretim” diyebilmektir. Bu yoldan siyasî ve idarî, içtimaî ve askerî bir makam ele geçirenler sonra bu mevkiye dayanarak çok kısa sürede büyük mikyasta mal ve servet sahibi oluverirler” ** demek istiyor. Ne zaman? 700 yıl önce..

      İbn Haldun, günümüzde hangi ülkeyi, hangi ülke siyasetçi ve idarecilerini anlatmış olabilir? Ne dersiniz?

      Türkiye’de on beş yıldır AKEPE iktidarda ve Meclis çoğunluğunu da elinde bulunduruyor. Ancak muktedir değil..! Bu eksikliğini bürokratik oligarşiye dayandırırken, gidilen bir referandumla, ülke, tam da iktidar eliyle şikâyetçi olduğu oligarşiye sürükleniyor. On beş yıldır, bütün yönetim ve karar kanalarını elinde bulunduran bir iktidara öncelikle, BU GÜNE KADAR NE İSTEDİN DE YAPAMADIN diye sormak gerekir. Üstelik Anayasa ve yasa tanımazlığı kendine şiar etmişken! Parlamenter sistemi rayından çıkarmışken! Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi “BAŞKANLIK” gelince ne değişecektir?

      Referanduma gidilirken, ON BEŞ yıldır 12 Eylül Anayasası’ndan her gün şikâyet eden, “BU MİLLET” ten yetki almış iktidar; mecliste oy çokluğu ile değiştirebileceği, 12 Eylül Askerî yönetiminin çıkardığı, BİNDEN fazla kanundan hiçbirini, neden değiştirmemiştir.

      Hamasetle ülke yönetilmiyor. “Ey Avrupa”, “Ey Hollanda”, “Ey Almanya”, “Ey Naziler” ve “Ey Faşistler” diyen yetkililerimiz, neden KERKÜK’TE yaşananlar için EY BARZANİ demiyor veya diyemiyor?

       Eyy-heyyy demekle, hiç olmuyor. Diplomasi ve uluslararası siyaset dilini kullanmak varken, burada “at izi it izine karıştı” derken, Hollanda da at ve it izi arasında bırakılmayı TÜRK MİLLETİ hak etmiyor.

      Görülen o ki; ON BEŞ yıldır, deneme-yanılma yöntemiyle TÜRKİYE’NİN Cumhuriyet değerleri ve demokratik yapısı yara almıştır. Referandum da yeniden denenecek de, deneme yanılma yöntemidir. Gökten, siyasetçi, bürokrat, asker, hukukçu vs. inmeyecekse, ki inmeyecek, ON BEŞ yıldır yapılmayan bütün bu işler nasıl yapılacaktır? İşte bunun cevabı yoktur..!

      Mesele, gerçekten DEMOKRASİ olsa “dükkân senin”. Fakat mesele DEMOKRASİ değil.!! Mesele, Parlamenter sistemin omurgası ile oynanmak istenmesidir. Mesele, CUMHURİYET değerlerinin yok edilmeye çalışılmasıdır. Ülkemizin geleceği, torunlarımızın yarınları için  Anayasa değişikliğine milyon kere HAYIR.


Kaynak: * Kâmûs-ı Türkî, Şemseddin Sami,
             ** Mukaddime, İbn Haldun (Açıklamalar sf.711)
 

Cem Cüneyd Canan

Cem Cüneyd Canan © 2006 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön