MEDRESELER-AZINLIK ve YABANCI OKULLARI-LAİKLİK

31 Ağustos 2017


      İslâmiyet, yani 610 yılının Ramazan ayında ve HIRA da Cebrail (as)’in Peygamberimize; “Yaratan Rabbinin adıyla oku” (Alak suresi ilk beş ayet) vahyinden, günümüze kadar 1407 yıl geçmiş.

      Şüphesiz, süreç içerisinde O yüce İslâm dini, gelişmiş, genişlemiş ve basamakların en üst noktasında, hak ettiği yeri almıştır. Dört Halife döneminden sonra, ortaya çıkan mezhep ayrılıkları, fırkalar, tarikatlar ve siyaset marifetiyle dinin toplumda sağladığı telâkki, durmuş, gerilemiş 17.-18. yüzyıllara geldiğimizde de, günümüzde de acı tablo ile yüz yüze kalmışızdır.

     Dinî vecibelerini bir hakkın yerine getiren kesim, değerlerine sahip çıkmak, yüceltmek yerine, daima, kendilerine göre, dinî vecibelerini yeterince yerine getirmeyenleri, devlet ve ilim adamlarını suçlamış, kendi eksikliğini sorgulamak ihtiyacını hiç duymamıştır.  
      Kur’an-ı Kerim tek, Peygamber tek ama uygulama ve anlayış muhtelif..! Sanki “Yaratan Rabbinin adıyla oku” diye emreden Yüce Yaratan, oku ama nasıl anlarsan anla demişçesine…!
      Cumhuriyet döneminden buyana 93, Tanzimat ile 178 yıldır, tartıştığımız, daha doğrusu “şu medreseler-tekkeler-zaviyeler kapanmasa idi” diyerek, bilmeden, düşünmeden konuşarak ve yazarak ahkâm keseriz..

      Türk ve İslâm tarihinde medreselere bakacak olursak;
      İlk medreselerin çıkış yerinin Horasan ve Türkistan olduğu konusunda genel ittifak vardır. İslâmiyet’in yayılması ile İslâm ülkelerinde değişik şart ve zamanlarda ortaya çıkmış oldukları da bilinmektedir. Eğitimin, ev, dükkân, mescit, cami, vd. yapıldığı, gelişen şartlar gereği yapılandırıldığı ise kısaca, bilinen hususlardır.
      Türk-İslâm coğrafyasında medreseler;
Ebu Hatimü’l-Busti-Gazneli Mahmud, (999-1030)- Nizamü’l-Mülk, (1018-1092), (1063-1092)- Emir b. Sebüktekin (1033)- Arslan Gazi Tafgac- Tuğrul Bey,(1046-1063)-En-Neysaburi- Ebu Aliyyü’l-Müseyni- Büyük Selçuklu Türkleri, (1040-1157)- Halife El-Mustansır, (1234)- Nureddin Zengi-Emeviler-Uluğ Bey-Anadolu Selçukluları- Orhan Gazi, (1330-35)- Murat Hüdavendigâr, (1364-1369)- I. Bayezid, (1389-1402)-Çelebi Mehmed,(1413-1421)- II. Murad, (1421-1451)- Fatih Sultan Mehmed,(1451-1481), gb. Medreselerin açılmış olduğu bilmekteyiz.

      Fatih döneminde, Osmanlı Devletinin sınırları içindeki medreselerin yeni bir teşkilatlanmaya tabi tutulduğunu, Bu suretle aşağıdan yukarıya, olmak üzere;
-Haşiye-i Tecrid Medreseleri-Miftah Medreseleri-Kırklı Medreseleri-Hariç Elli Medreseleri- Dâhil Medreseleri-Sahn-ı Seman Medreseleri olarak yapılandırılmış olduklarını da görmekteyiz.

      Tıp, mühendislik, hadis alanında açılan medreseler ile en büyük gelişme Kanuni Sultan Süleyman tarafından gerçekleştirilmiş, bu dönemde de medreseler;
İptida-i Hariç-Hareket-i Hariç-İptida-i Dâhil-Hareket-i Dâhil-Musıla-i Sahn-Sahn-ı Seman-İptida-i Altmışlı-Hareket-i Altmışlı-Musıla-ı Süleymaniye-Hamise-i Süleymaniye-Süleymaniye-Darü’l Hadis, şeklinde derecelendirilmiştir.

     Bütün değerlendirmeler bir yana, XV.-XVI. Yüz yılarda en mükemmel konuma gelmiş olan medreseler, XVII. Yüz yılda gerilemeye başlamıştır. İlmin önemi dikkate alınmazken, Mevali-zâdelerin ortaya çıkışı (ayrıcalıklı kesim), ilim adamlarının, ağa ve paşalara kapılanmaları, müderris ve kadıların cehaleti, cehaletle fazlın birbirinden fark olunmaması ile rüşvet, iltimas ve siyaset etkin olmaya başlamıştır. Diğer nedenlerle birlikte, bu kesim, cehaletleri had safhaya ulaştığı, yetersizlikleri açığa çıktıkça, her yeniliğe karşı menfi bir tutum sergilemiştir. Alınan bütün tedbirlere rağmen, Türk ve İslâm toplumlarının en eski ve en önemli kurumu medreselerin eski haline dönmesi mümkün olmamıştır. Buradan Osmanlı eğitim sisteminin başarılı kabul edildiği döneme de bakacak olursak;

            II. Mahmud dönemi modern Osmanlı eğitiminin başlangıcı kabul edilse de, asıl ağırlığın bürokrasiye verildiği de bilinmektedir.

      II. Adülhamid’in toplumu bir arada tutmak üzere, dinîn ön plâna alınmış modern bir eğitim sistemi ile açtığı ve yurt sathına yaydığı okulları göz ardı edemeyiz. Genel anlamda dar ve kapalı zihniyetle uygulama yaptığı söylenebilir. Padişahın bu tutumu, çöküş döneminin şartları aynı zamanda medrese eğitiminde de olumsuzlukların doğmasına zemin hazırlamıştır. II. Abdülhamid, İslâmi ağırlıklı modern eğitim sistemi ile denenmemişi denemiştir. Döneminde açılan okullar, Cumhuriyet’i kuran, asker, aydın ve bürokrat nesli yetiştirirken, iktidarının sonlanmasını önleyememiş, sonucunda 624 yıllık bir imparatorluk yıkılmıştır.
 
      II. Abdülhamid’in 1892’de, medrese öğrencilerini askerlikten muaf tutması ile bu görevden kurtulmak isteyenlerin medreseleri doldurmaları, bozulmanın en önemli nedenini oluşturmuştur. Aklî ve naklî ilimlerden kopuşun, Kur’an-ı Kerim ve sahih sünnet mecrasından uzaklaşmanın, İslâm’ın yasakladığı, sınıf, milliyet, ırk, mezhep ayrılıklarının hızla artmasına da kimse sesini çıkarmamıştır. Ulema dediğimiz dönemin müderrisleri, büründükleri kisvelerinin altında bütün olumsuzluklara kayıtsız kalmışlardır.

      3 Mart 1924 de Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile de medreseler kapatılmıştır.

      Şimdi, “zurnanın zırt dediği deliğe” gelelim.
Yukarıda izaha çalıştığım, Osmanlı eğitim sistemi medreselerin dışında, İslâm hukukunun tanıdığı haklardan yararlanan gayrimüslimler de din ve dillerini öğretecek okullar açmışlardır. Bu okulların, 1839-1856 Tanzimat fermanlarından önce ve sonra açılmalarında farklılıklar vardır. Uzun ve de detaylı olan bu bahse girmiyorum. Girecek ve detaylandıracak olursak Osmanlı’nın 1453, 1535, 1583 yıllarına kadar gideriz.

      Cizvitler ile başlayan, Amerikalı misyonerler ile devam eden yabancıların açtığı okullar, 1911’de 10 yüksekokul, 46 lise, 1.450 ilkokulda 61.678 öğrenci okuyordu. Ayrıca Rumların 3.500, Ermenilerin 2.500’e ulaşan farklı okulları Osmanlı coğrafyasına yayılmıştı. Bu okullar genellikle, kilise, havra, sinagog bitişiğinde, öğretmenleri ise rahipler, papazlar gb. din adamları idi. Medrese eğitimlerinin de cami, mescit bitişiğinde, cami hocaları tarafından yürütüldüğü gb. Binlerce km. uzaktan bu topraklara gelen, din ve dillerini yaymağa uğraşan, başka mezhepleri kendi mezheplerine bağlamak için her yolu deneyen, kendi ülkelerindeki eğitim sistemini aynen uygulayan, eğitim ve öğretimden çok, Osmanlı ve İslâmiyet aleyhinde faaliyetleriyle, Ortodoks, Katolik, Protestanlar, her alanda her türlü yıkıcı faaliyette bulunuyorlardı.

      Medreselerine sahip çıkmayan, müderrislerinin ilmi seviyesini, bırakın yükseltmeyi, koruyamayan bir devlet idaresi vardı. 1893’de II. Abdülhamid’e, Zühdü Paşa’nın verdiği raporda her olumsuzluk ortaya konuyordu. Aynı dönemde, Türkçe kitapları yetersiz, hatta azınlıkların kendi ülkelerindeki ders kitaplarının noktası, virgülüne kadar, güya Türkçeye çevrilmiş numuneleri okutuluyordu. Bırakın İslâm Dinini, Türkçe bile ihmal ediliyordu. Bu okullara giden Türk çocukları, o ülkelerin hayranı, kendi ülkelerinin tarihini, coğrafyasını öğrenmeden, o ülkelerin tarih ve coğrafyasını öğreniyorlardı. Müslüman çocuklar Hıristiyan ibadet ve dualarına, dini törenlere katılmak zorundaydı. Suç işleyen Müslüman öğrencilere, af edilmeleri için haç öptürülüyordu.

      Osmanlı Devleti’nin, 1846, 1868, 1869, 1886, 1888, 1896, 1913 ve 1915 tarihlerinde çıkarmış olduğu kanunlarla da yabancı okulların denetimi sağlanamamış, onlarda, din, dil ve mezhep ağırlıklı eğitimlerine devam etmişlerdir.

      Ne zamana kadar?
 
      3 Mart 1924 de Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun çıkışına kadar.

       Ahhh.. Medreseler, tekkeler ve zaviyeler kapanmasaydı diye ahkâm kesenler, söz konusu kanunla Türkiye’nin hangi belâlardan kurtarılmış olduğuna, LAİKLİĞİN bize neler kazandırdığına, birazcık da bu pencereden bakarlarsa, gerçeği görmüş olurlar…!

      Medreseler, yeniden açılıyormuş! II. Abdülhamid’in başaramadığını, acaba kimler başaracak? Hangi cemaatlerin, hangi tarikatların güdümüne girecek? Acaba atalarımız “Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer” sözünü kimlere söylemiş olabilirler ki?

      “Yaratan Rabbinin adıyla oku”

       Bayramınızı kutlar,Türk Milletine başarı ve sağlık dolu günler dilerim.

Kaynak:
-Mustafa Şanal, “Kuruluşundan Ortadan Kaldırılışına Kadar Olan Süre İçerisinde Medreseler,”
-Mustafa Serhan Yücel, (Dr. Tezi)
“Türkiye’de Yabancı Okullar ve Azınlık Okulları 1925-26”
-Milli Cumhuriyet, 16 Kasım 2015
-Mustafa Gündüz, II. Abdülhamid Dönemi Eğitimi ve İdeolojisi Üzerine Araştırmalar,
Ve diğer açık kaynaklardan yararlanılmıştır.

Cem Cüneyd Canan

Cem Cüneyd Canan © 2006 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön