ERMENİ ve FRANSIZLAR YA BİZİM ÇIKARLARIMIZ

11 Haziran 2006


Eşsiz güzelliklerle dolu Anadolu’muzun üzerinde, Ermeni, Kürt, Fransız ve diğerlerinin sinsice emellerinin açıkça konuşulduğu, nereye gittiğini göremediğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Her milletin olduğu gibi, Türk Milletinin de saydamlıktan uzaklaşmadan, var olan değerlerimize sahip çıkarak beğensek de, beğenmesek de şu alemde yerini bulması kaçınılmazdır.Barbar Türklerden….! Hasta Adama….! Hasta Adamdan Cumhuriyete ve yaşattığımız Cumhuriyet de hangi belalarla uğraştığımız, hangi haksız iftiralarla karşılaştığımız hepimizin bildiği gerçeklerdir.

Her şeyi çok iyi bildiklerini söyleyenlerin, bir milleti toptan aşağılayarak, devlet-millet olma mazileri, dün kadar yakın olan Batı devletlerini çağdaşlığın öncüsü saymak acaba gerçekle ne kadar bağdaşmaktadır.. Astronomi, tıp, matematik ve dil’de bu toprakların yetiştirdiği dehaların varlığını unutanlar, haritada Pir-i Reis’i, denizler de Barbaros’ u ve diğerlerini yok sayanların maksatlarını anlamak da, anlatmakta oldukça güçtür. Orta Asya’dan Avrupa içlerine uzanan bir İmparatorluğun fetihlerle geçen zamanlarının dışında , hiçbir şey yapmadığını söylemekte acaba ne derece doğrudur.

Tartışmamız gereken, geçmişi sorgularken kaybedilen İmparatorlukta hangi yanlışların yapıldığı, İmparatorluktan sonra kurduğumuz Cumhuriyette elde kalan imkanların neler olduğudur. Yetişmiş ve eğitim çağında ki, tüm gençlerini cephelerde kaybeden, savaş sonrası geride kalmış, çoğunluğu köylü olan bir milleti, bu gün geldiği noktada kimsenin yermeğe de hakkı yoktur.

Yine savaş sonrasında, bütün eğitim kadrolarını kaybeden bir millettin gençleri, yeniden eğitim alanına adım atarken, yanlarında önder, örnek, rehber olacak bir kadroyu bulamamışlardır. Üniversitelerimiz de görev yapmış yabancı hocalardan, kendi ülkelerinden zorunlu olarak kaçarak, Türkiye’ye gelenlerde, bizim davet ettiklerimizin de, bilim ahlakı içinde ne kadar öz verili olduklarının sorgulanması ayrı bir konudur.

Dün her etkili ve yetkili işlerimizin başında bulunan monşerleri(kastım dışişleri mensupları değil) neden unuturuz bilemem. Bu memlekette o dönemde de, bu gün de bir batı hayranlığını nasıl açıklaya biliriz. Günümüz de bütün sorumluluğu köylülüğümüze yaslayanlar, kendilerinin de içinden çıktıkları, o köylere ne kadar gitmişlerdir, her evde hiç değilse 15-20 kitaplık bir raf neden yoktur, diyenler, hayatlarında hangi köye ve köylüye 3-5 kitap göndermişlerdir. Uzun kış gecelerinde, köy odalarında döne döne o insanların sadece Kerem ile Aslı’yı ve Leyla ile Mecnun’u okumalarının nedeninin, akıllarından zorları olduğunu değil, kendilerine o imkanın verilmediğini göstermektedir. Söyler-misiniz şimdi suçlu kimdir…?

Günümüz de, artık sayıları çok az kalan bu monşerlerden bir şey daha sormak istiyorum. Siz ve sizin gibi sadece Fransa hayranlığı, Fransız Edebiyatı aşkıyla yanıp tutuşanlar, Fransa’nın üzüm bağlarını hiç mi görmediler. Bu gün tümü dağ olmuş, Anadolu’nun üzüm bağlarını geliştirmek ve yaşatmak için kendi köylerinin bağcılarına ne anlattılar, ne verdiler. Kim tek bir köylüyü üzüm bağlarını göstermek için elinden tutarak Fransa’ya götürdü. Monşer söyler-misiniz, suçlu kimdir…?

Buradan başka bir kapı açarak, biraz siyasilerimizin ne durumda olduklarına, birazda sırf yukarda ki, monşerlere karşı olmak adına, geldikleri noktaya ve yanlışlarına bakalım.Bu gün ki, iktidar kısacası izansızdır. Devlet geleneğinin, 1000 yıllık devlet tecrübesinin süzgecinden geçmiş,birikimi hiçe saymakta, büyük millet iradesini neredeyse tanımamaktadır.Kemikleşmiş onur ve gururu da sorumsuzca harcamaktadır. Devlet değerlerini, diledikleri gibi kullanmakta, diledikleri gibi yönlendirmede, diledikleri gibi harcamaktadır. Bu olumsuz tabloya bir gözlüğün tek tarafından bakmayanlar, gündeme gelen konuları takip ederek, her zaman bu tespiti yapabilirler.

Gözden kaçan, bu gün ki, hükümetin, iktidar olmakla muktedir olmak arasında ki, farkı bilmemesinin yanın da, asıl bilmediğinin Devlet olmasıdır. Devleti bilmek bambaşka bir şeydir. En alt kademe de odacı olarak çalış da, en üst düzeyde müsteşar olan da, devlet geleneği,terbiyesi, adabı,ciddiyeti içinde yetişerek Devlet adamı olacaktır.Sır saklamasını bilecektir.Devlet ve devlet adamı ne demektir özümseyecektir.Büyükelçinin, valinin, kaymakamın neyi nasıl neden temsil ettiğini kavrama yeteneği olacaktır. Devlette takım kurmanın, spor kulüplerinde takım kurmak olmadığını anlayacaktır. Hasılı, devleti bilmek başka bir iş, belediye yönetmek, özel sektör ve sivil toplum örgütlerinde görev almak başka iştir.

Sormak istemezmisiniz, Türk Halkının büyük çoğunluğu, siz nasıl değerlendirirseniz değerlendirin, nükleer konusunda, İran’ın ABD karşısında, devlet geleneğini de dile getirerek, ne yazık ki, İran kadar olamıyoruz demektedir.İşte halk devlet ne demektir, biliyor da, bazıları bunu bilmek istemiyor.

Bu kadar geniş değerlendirmeden sonra, yine şu sözde soykırım konumuza dönerek devam edelim.Tenkit ettiğimiz siyasilerimizin yanın da, Türk Milletine de düşen görevler bulunmaktadır.Geç de olsa, yola çıkarken, yaşanan gerçekleri iyi bilmek, işin alfabesini oluşturmak, ilk harften başlayarak, bilgiye doyarak ideale ulaşmaktır. Bu hepimizin hedefi olmalıdır. Öylesine bir bilgi birikimine ulaşan millet ise, bilgi birikimi içinde tarihte ve günümüzde yaşananları olduğu gibi, bütün çıplaklığı ile DÜNYAYA her kulvarda anlatmalı, anlata bilmelidir.Doğru bilgi ile donatılmış halkın, artık yöneticilerinin başarılarını beklemekten başka ne tasası olabilir ki.

Bunlar yapılırken, şu konuda kesinlikle gözden uzak tutulmamalıdır. Bizi yönetenlerin kendi siyasi ikballeri uğruna, kendi doğrularını, ÜLKE doğrularının üzerinde tutmamaları, gerçekleşmiş olmalıdır.Böylece başarıya ulaşılır.

Evet sözde Pontus Rum soykırım iddiaları için neler yaptık…..?Bir ay içerisinde, iki adet sözde Pontus Rum soykırım anıtını Selanik’e diken Yunanistan’ın güzel Dışişleri Bakanı Dora Bakoyani’ye acaba neler söyledik….? Sözde Ermeni soykırım iddiasından vazgeçmeyeceğini söyleyen Ermenistan’la, yapılacak 4. tur görüşmelerde siyasi ve ekonomik konuları ne şekilde ele alacağız….? Sözde Ermeni soykırımı için yapılacaklar yine bir başka nisan’a mı kaldı. Halkını doğru bilgilendirmeyen yönetimlerin, hiçbir zaman doğru iş yapmaları da mümkün değildir, olmayacaktır da.Her şeyi yöneticilerimiz biliyor da, biz mi bilmiyoruz. Bilmemize de gerek var mı ki….!

Yöneticilerimizin mükemmel bilgileri…! Biz cahillerin….! Anlayacağı düzeye…! Nedense inememekte, onlara göre, halk anlayamayacağı için, onlarda halka hiçbir şey anlatmamaktadırlar. Halbuki, hükümet olma, görevini ifa eden siyasilerimizden 3-5 tanesi, bırakın Devlet Arşivlerini, sadece Sn.Esat Uras’ın ‘’ TARİHTE ERMENİLER ve ERMENİ MESELESİ’’ isimli eserini okuyabilmiş olsalardı, bırakın 4. görüşmeye hazırlanmayı Ermenilerle hiçbir görüşme yapmazlardı.AB’ye girmek için her defasında bu ÜLKENİN Dışişleri Bakanını hep son uçağa Rum bileti ile bindirmezlerdi… Yüce olmak varken, neden cüce olmak…?

Bu hafta da, yine Fransız Diplomatik Belgelerinden sözde dost Fransa ve onun kullandığı Ermenilerin gerçek yüzünü gösteren iki belgeyi örnek göstererek, çorap söküğü gibi bitmeyen yazımızı noktalayalım…

Belge No : 0120
Tarih :5 Mart 1918
Fransa Dışişleri Bakanı’ndan Filistin Yüksek Komiseri M.Picot’ya
Şifreli Telgraf/ M.A.E. a
‘’ M.Picot,
Ermeni Delegasyonundan öğrendiğime göre, Kudüs’teki Ermeni Manastırı tam bir karışıklık ve anarşi içindeymiş.Delegasyon oraya Tekeian’ı düzene sokmak ve yerli Ermenilere yardım dağıtmak için yollamak istiyor. Orada yerine getirmek için gizli bir görevi bulunduğuna dikkatinizi çeker, bu nedenle Ermenilere karşı genelde, önemli çıkarlarımız olabilir.’’

Belge No : 0121
Tarih :6 Mart 1918
Fransa Dışişleri Bakanlığı’ndan Bogos Nubar’a/ M.A.E.a
‘’Bogos Nubar,
19 Şubat tarihli Türk resmi açıklamasına göre… Erzincan-Mamahatun yolu üzerinde vahşet yapan (Ermeniler) çeteler Türk müfrezelerini karşılarında buldular. Ermeniler biraz direndikten sonra 200 adamlarını kaybederek, 3 top ve 8 kamyon askeri malzemelerini bırakarak doğu istikametine kaçtılar. Çardaklı’dan Erzincan’a kadar yol üstündeki tüm köylerin yakıldığını ve köylülerin katledildiğini bildirdi..’’

İşte sözde Fransız dostlarımız, işte onların maşası Ermeniler… İşte,Fransa’nın çıkarları…!
Ya, bizim çıkarlarımız…..?



KAYNAK :Fransız Diplomatik Belgelerinde
Ermeni Olayları (1914-1918)
Hasan Dilan

Cem Cüneyd Canan

Cem Cüneyd Canan © 2006 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön