ERGENEKON DESTANI-HÜKÜMET ve DEVLET

27 Mart 2013


Her ne kadar yazımın başlığın da ERGENEKON DESTANI geçmiş olsa da, O’ Destanı uzun uzun anlatacağımı sanmayın. Ne olur, ne olmaz!

Aslın da, ERGENEKON’DAN, önce anlatılacak, tabii anlayanlara! O kadar çok TÜRK DESTANIMIZ vardır ki, ortaya çıkışlarını günlerce yazsam bitmez.

Yaratılış Destanı, Altay Destanı, Alp Er Tunga Destanı, Oğuz Destanı, Manas Destanı, Dede Korkut Destanı, Şu Destanı, Oğuz Kağan Destanı, ERGENEKON DESTANI, Bozkurt Destanı, Türeyiş Destanı, Göç Destanı, desem acaba yeter mi?
ERGENEKON DESTANIN DA, ‘’O kutsal yılın, kutsal ayının, kutsal gününün, kutsal
Saatin de GÖKTÜRKLER, ERGENEKON’DAN’’ çıktılar.

‘’O günü, o ayı ve o saati iyi ‘’bildiler. Çıkarken onları yöneten Demirci başbuğun adı ‘’BÖRTE ÇENE’’ yani BOZKURT idi. ‘’BÖRTE ÇENE’’ ERGENEKON’DAN çıktıktan sonra bütün illere elçiler gönderdi ve çıkıp geldiklerini bildirdi.

Ondan sonra her yıl, o günde, o saatte BAYRAM yaptılar. Başta kağan olmak üzere bütün kumandanlar ve ileri gelenler Örsün üstüne bir demir parçasını koyup DÖGERLER. Bu yıldönümü böylece töre kılındı.’’

Bu nedenledir ki, TÜRK’ÜN ortak bayramı ERGENEKON’DAN çıkışımızın 4.650. yılını, O’ ULU GÜNÜ, NEVRUZU Şölenlerle, içimiz BURUK olsa da, kutladık. Gel gör ki, bu bayram, bu DESTAN unutturulmak isteniyor.

Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN ‘’ TÜRK BİRLİĞNE İNANIYOR
VE ONU GÖRÜYORUM’’ dediği, unutturulmak istendiği gibi..! Yine O’NUN ‘’HÜRRİYET ve İSTİKLÂL BENİM KARAKTERİMDİR’’ dediği unutturulmak istendiği gibi.. Böyle bir ortam da, NEVRUZ’U kutladık.

Akıllarınca, KÜLTÜREL KİMLİĞİ, onun meydana gelişini, önemsizleştirerek, unutarak, unutturmaya çalışıyorlar. Bütün değerleriyle TÜRK KİMLİĞİNİ, O’NU bu güne
Taşıyan, TAMGALARI, hatıraları, sanat eserlerini, gelenek ve görenekleri, kısaca geçmişten gelen, BİRLİKLE doğan her şeyi, hafızalardan silmeye çalışıyorlar. Öyle bir çalışma ki, hınç, nefret ve kin kokuyor. Bunu anlamak zor!

Hâlbuki bütün bu destanların bizi götürdüğü bir yer vardır. O bizim KIZIL ELMAMIZDIR. O’ birliktir, bütünlüktür. Oldu olacak, ben size birazcık da KIZILELMA’NIN ne olduğunu, Ömer Seyfettin’in KIZILELMA’SINDAN aktarmaya çalışayım. Bakın hikâye tahlilinde nasıl anlatılıyor; her ne kadar, birileri ilkokul da okumuş olsa da!

‘’Ömer Seyfettin kaleme aldığı ‘’KIZILELMA NERESİ’’Hikâyesinde, ORDUNUN hükümdara olan mutlak itaatının ötesinde onu MİLLİ bir ÜLKÜ’YE doğru nasıl zorladığını gösterir.
Hikâyede, padişahın divanında yapılan toplantıda ‘’ KIZILELMA’’ nın neresi olduğuna dair padişah dâhil olmak üzere Divanda hazır bulunan bütün devletin önde gelen yönetici kadrosu olan PAŞALAR ve vezirlerce tartışılır. Herkes bir şeyler söylerse de bu sözler padişahı tatmin etmez. Sonunda AYDINLARIN çözemediğini yine HALKTAN, ORDUDAN kişiler çözer. Zira büyük idealler ve MİLLİ ÜLKÜLER yukarıdan değil HALKTAN gelir ve yukarıyı yönlendirir. Buna göre, KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN der ki; ‘’Gördünüz ya, KIZILELMA benim gitmek istediğim ve HAKK’IN beni götüreceği yerdir.’’ Fakat yine de ‘’KIZILELMA’’ belirtilmiş olmaz.

Gerçekte KIZILELMA, eski bir TÜRK idealinin ismi diye bilinir. Bu ideal, OĞUZ destanına göre; TÜRKLER’İN Batıya akmaları, büyük denizlere ve büyük ırmaklara sahip olma ÜLKÜSÜ idi. Müslümanlıktan önceki asırlarda, KIZILELMA’NIN, bazen Çin’e akmak, Çin’e veya Hind’e sahip olmak tasavvuru biçiminde olduğu da görülmektedir. Fakat bilhassa Müslümanlıktan sonradır ki, KIZILELMA Tarihlerde ve diğer yazılı kaynaklarda, TÜRK hâkimiyetinin ve TÜRK-İSLAM idealinin varmak istediği hedef olarak sembolleşmiştir.

TÜRKLÜĞE yabancılaşıp, damarlarında TÜRK’TEN başka kan bulunduğuna inanıp, TÜRKLÜKTEN uzaklaşanlar da ‘’PİÇ’’ ve ‘’BİR KAYIŞIN TESİRİ’’ adlı hikâyelerinde
dile gelir. Yazar burada mizahi eleştiriyi ağır tutarken, birincisinde bir annenin ahlaki zaafını, bir Çerkes kadının Beyoğlu’nda bir Fransız doktor tarafından tedavi edilirken onunla olan ilişkisinden doğan çocuğunun dramını, ikincisin de ise, çocukluğunda kendisine hediye edilen
bir Çerkes kayışının etkisinde kalarak, özbeöz TÜRK olduğu halde TÜRKLERDEN uzaklaşıp, Çerkeslerle düşüp kalkmaya başlayan, TÜRKÇEYİ unutmasına karşılık Çerkezceyi bir türlü öğrenemediği için olay konusu olan Mahmut’la alay ederken, Çerkes milliyetçiliğine de açıkça saldırıyor. Bunlar görünüşte kalan zayıf insanların örnekleridir. Bu şahısları TÜRKLÜKTEN koparan uyarıcılar gülünç sebeblerdir. Yazarın durumu gülünç göstermesi elbette ki TÜRKLÜĞÜNÜ inkâr eden kişilere karşı duyduğu nefreti mizahla örtmesine bağlıdır. Ayrıca çeşitli kavimlerin kendi milli varlıklarına sahip çıkmalarını tabii bulur. Ömer Seyfettin’i kızdıran TÜRKLERİN bu olayı kavrayamayarak suni bir insanlık davasını (onun devrinde bu Osmanlılıktır) kendi milli varlıklarına rağmen savunmalarıdır.’’

Şimdi ‘’eğri oturup, doğru konuşalım’’. O günden bu güne kadar ne değişen ne var? 4.650 yıldan haberi olmayanlar, tarihi de çarpıtarak, TÜRK MİLLETİNE ANADOLU kapılarını açan SULTAN ALPASLAN’IN kefenine sarılmaya çalışarak, bu defa TÜRK’Ü ANADOLU’DAN silmeye yelteniyorlar.

Diğer taraftan, bebek katili caninin, mektubu birilerine bayram yaptırıyor. Bu nasıl barış süreci? Bu nasıl barış istemek? Bu barışı bu kadar çok isteyen analar, bu güne kadar o çocuklarını neden çekip dizlerinin dibine oturtturmadılar? Bu nasıl barış ki, 1.400-1.500 terörist sınır dışına çıkınca hemen gelebiliyor! Bu eli kanlı teröristler, sınırdan çıkarken silahlarını kime ve nereye bırakacaklar?

Yargı da devam eden farklı isimli, gazetecilerin, öğretim görevlilerinin, astsubay, subay, general, amiral, GENELKURMAY BAŞKANI’NIN tutuklu olduğu davaları ve hangi suçlarla davalarının sürdüğünü, anlamakta zorlansak da, hepimiz bilmekteyiz. Ve de ilgili savcılığın iddianamesini hazırlayarak verdiği mütalaasını da takip ediyoruz. Kısaca hükümetin görevini sonlandırmak suçunu işlediklerini, bu nedenle de MÜEBBET hapis cezasına çarptırılmalarının talep edildiğini görüyoruz.
Cumhuriyet Tarihimizin en büyük suçlarıyla itham edilenler! Yani hükümetin görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçunu işleyenler! Bir tarafta.

Diğer tarafta ise, PKK terör örgütünün eli kanlı başının bir-kaç gün önce Diyarbakır’da okuttuğu, mektup da aktarılan sapıklıklar, talepler, bu taleplere dayanarak hızını alamayan aymazların, mektup da söylenmeyenlerin daha ötesinde söyledikleri hiç de yenilir, yutulur cinsten değil...

‘’Tehcire maruz kalan Ermeniler, mağdur Rumlar, Süryaniler, Marunîler, v.d.leri, bu sofrada yeni siyasi şerefli yerlerini almalıdırlar’’ diyenler. Kafesteki cani çıyanla, dağdaki ‘’karayılan’’ ‘’Kürdistan’da, Türkiye’de ve Ortadoğu da yeni bir dönem başlıyor’’ ‘’Demokratik siyasete kapı açılıyor, büyük fedakârlıklar boşa gitmedi. Kürtler aslını yeniden kazandı.’’ ‘’Akan kan Kürt’üne Türkü’ne Laz’ına bakmadan bağrında akıyor bu coğrafyanın bu mücadeleyi bırakmak değil, yeni bir mücadeleyi başlatmaktadır.’’ ‘’Kürdistan ve Anadolu’ya yaraşır şekilde tüm hakların kültürlerin eşit şekilde oluşması için herkese eşit sorumluluklar düşüyor’’ ‘’En az Kürtler kadar Ermenileri, Türkmenleri, Arapları da yakılan ateşten kaynaklı kendi öz eşit eşitlikleri olarak yaşamaya çağırıyorum’’ ‘’Orta doğunun iki stratejik gücü olarak kendi öz uygarlıklara uygun şekilde demokratik modernliğimizi inşa etmeye çağırıyorum’’ ‘’ Ortadoğu ve Orta Asya demokratik bir düzen aramaktadır. Bu modele Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının öncülük etmesi kaçınılmazdır.’’ ‘’Misak-i Milli’ye aykırı olarak parçalanmış ve bu gün Suriye ve Irak Arap Cumhuriyetin de ağır sorunlar ve çatışmalar içinde yaşamaya mahkum edilen Kürtleri, Türkmenleri, Asurileri ve Arapları birleşik bir ‘’Milli Dayanışma ve Barış Konferansı’’ temelinde kendi gerçeklerini tartışmaya, bilinçlenmeye ve kararlaşmaya çağırıyorum’’

Kanlı emellerini bugüne kadar aralıksız sürdüren, ‘’barışa da, savaşa da hazırız’’ diyenler, zerre sıkılmadan kirli emellerine maneviyatı da alet ederek; ‘’Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in mesajlarındaki hakikatler bugün yeniden harekete geçiyor’’ ve de çözüm süreci diyerek yarayı kanatmaya başlayanlar, acaba hangi suçu işlemektedirler? Maneviyatı anlamaları için, acaba bir yerlerden ‘’VAHİ Mİ’’ aldılar!

Türkiye Cumhuriyet’i ANAYASASI’NI, Türkiye Cumhuriyeti DEVLETİ’ NİN şeklini değiştirmek mi, hükümetin görevlerini engellemek mi daha büyük suç?

KCK, PKK, TERÖRİST’E özgürlük, TSK mensuplarına MÜEBBET ..

HÜKÜM : Meçhul..!

Sizce bu işte bir gariplik yok mu?

KAYNAK: - Kızıl Elma Neresi, Ömer Seyfettin
- Türk Mitolojisi, Necati Gültepe

 

 

Cem Cüneyd Canan

Cem Cüneyd Canan © 2006 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön