DEDİĞİM DEDİK-ÇALDIĞIM DÜDÜK

01 Temmuz 2011


1982 Anayasa’sının 23.7.1995’de değiştirilen BAŞLANGIÇ maddesi;

‘’Türk Vatanı ve Milletinin ebedî varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda;

3.10.2001’de değiştirilen BAŞLANGIÇ maddesi, 5. fıkrasının;

‘’Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve Ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı, şeklinde iken;

Terör ve teröristle elbirliği içinde olduklarını bağıra bağıra söyleyen Kürtçüler, bu ülkenin tüm nimetlerinden yararlanarak, T.C. kimlikleriyle milletvekili bile olurken ‘’Şeyh Said ile Seyid Rıza ve arkadaşları Kemalizm’e, İslami kimlikleriyle ilk başkaldırıda bulunan insanlardır’’ diye bilmektedirler.

Seyid Rıza ve Şeyh Said’in ne olduklarını bildiğimiz için burada duracaksın! Eğer idrak yeteneğinde varsa oturup acaba mı diyeceksin.

Düşünmeden de –bana her istediğimi ver, ama ben seninle yaşayayım- demenin gerekçelerini bu topluma anlatacaksın.

ANADOLU dediğimiz bu coğrafyada binlerce yıldır var olan, dilinden mezar taşına, medresesinden imaretine, köprüsünden çeşmesine, kervansarayından Camisine kadar, içinde koyduğun tek bir taş olmadığı için, şöyle başını kaldırıp bakacak, bir daha düşüneceksin.

Millet olabilmenin bütün unsurlarının, sende neden toplanmadığını uzun uzun araştıracaksın.

ATATÜRK ve SİLAH ARKADAŞLARINA laf edebilmek için bugün var oluşunu gözden geçireceksin.

Türk Milleti’nin, tarihin her döneminde şekavedi, isyanı meslek edinenlerin yaptıklarını, doksan yıldır yok sayarak, birlikte, dirlik içinde yaşamak için hiçbir zaman sende şunları yapmıştın demediği âli-cenaplığına, insan olma erdeminin yaktığı beraberlik haresinin özüne bakacaksın.

Türkiye’de DEMOKRASİ yok yalanıyla sen bana, yüz sene öncesine gidelim ve Lozan’la işim olmaz, Sevr’e bakalım diyorsun. Dün yaratılmış olan ŞARK MESELESİNE, bugün yeni bir fistan giydirerek, azınlıkların yerine Kürt olarak, ne yazık ki, sen oturmak istiyorsun.

Ben sana gel yapma dün olduğu gibi, yarında birlikte olalım diyorum.

Bazı akli melekeleri sorgulanacaklara da ÖZERKLİK diye yutturmaya çalışıyorsun.

Köyünde, mahallende İHTİYAR HEYETİ ÜYESİ ve MUHTAR sen değil mi sin? İlçende, ilinde, BELEDİYE MECLİS ÜYESİ, İL GENEL MECLİS ÜYESİ, SİYASİ PARTİ BAŞKANI, BELEDİYE BAŞKANI, başkentte MİLLETVEKİLİ, BAKAN sen değil misin?

İl Özel İdaresinde alınan kararlara, harcamalara kim karar veriyor? O imzalar kimin? Biz üzümü böyle yerken, sen niye bağcıyı dövmenin peşindesin? Yaşadığımız her şeyin mükemmel olduğunu hiç kimse iddia etmiyor. Bunun içindir ki, Ağrılı, Erzurumlu, Erzincanlı, Karslı, Sivaslı ve diğerleri başta İstanbul olmak üzere batıda ki şehirlere taşınıp duruyorlar. Ama terörist olmuyorlar. Devlet’e isyan hiç etmiyorlar. Kaderlerine isyan edenlerin ise çoğunlukta olduğundan zerre kadar kuşkum yok. Peki, senin ayrıcalığın nedir?

Ayrıca üzüldüğüm bir konuda da dikkatini çekmek isterim. Üzüntümün ilk nedeni, senin gerçekten senin olan tek bir fikrinin olmayışıdır. Tarih sayfalarında en başa dönüyorum, baktığımda Ermeni diasporası ne yapmış, ne istemiş, ne istiyorsa sende bugün bile aynı şeyleri istiyorsun. Çevir sayfaları, Ermeni kelimesini sil, Kürt yaz, üç aşağı beş yukarı neyi, nasıl istediğini daha iyi anlayacaksın.

Bu ÜLKENİN gerçekleri ve geçmişi var. Oğuz Boylarından, Selçukluya, Selçukludan, Osmanlıya, Osmanlıdan TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NE kadar devam eden bir devlet geleneği var.

Benim ve senin suçumuz bizi yönetenleri seçerken gerekli duyarlılığı göstermemektir. Her sorunda, Anayasa değiştirmek, her yapılacak işte kanun değiştirmek dünyanın neresinde yaşanır?

Şayet en ideali elde etmek için, Anayasamızı ve kanunlarımızı değiştireceksek; bunu Hukuk Fakültelerine havale edelim. Orada hepimizin çocukları bulunuyor. Onlara bir veya iki yıl süre verelim. Hukukçu kimlikleri ve kanun tekniği içinde her fakülte bir taslak hazırlasın. 30’mu-40’mı taslak olsun, bunları sonra kendi aralarında tartıştırarak, 3’e-5’e indirelim. Bu taslakları kapalı kapılar arkasında tutmadan, toplumun bütün kesimlerinin değerlendirmesine sunalım. Tartışmalar belirli aşamaya varıncaya kadar bekleyelim. Sonunda bu taslaklara da T:B:M.M. tartışarak son şeklini versin. Böylece 50 yıl, 100 yıl artık bu konular için enerjimizi boşa harcamayalım.

Maalesef bu ÜLKEDE eksikliklerin, yanlışlıkların, haksızlıkların var olduğunu, DEMOKRASİMİZİN tam manasıyla işletilmediğini ben de kabul ediyorum. Bunun için birlikte el-ele çalışmaya ben de varım.

Bin yıllık kardeşliğimiz edebiyatını bir kenara bırakarak, BİN YILLIK KARDEŞLİĞİMİZİ efsaneleştirelim. İstesek de, istemesek de tek gerçek var.

Bırakın, DEDİĞİM DEDİK, ÇALDIĞIM DÜDÜK dayatmasını.

3–5 Milyonun kendini akıllı sanarak, 70 milyonu aptal yerine koymasının da âlemi yok.
 

 

 

Cem Cüneyd Canan

Cem Cüneyd Canan © 2006 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön