BOZKIRLAR ve BOZKURTLAR ile ESFELİ SAFİLİN

03 Mayıs 2011


Önceki yazımda Ziya Gökalp için Hamdullah Suphi Tanrıöver’in neler söylediğini yazmıştım. Bir süredir, gencecik dimağların karşısına ‘’5–10 bin genç çıkaracağını’’ söyleyen Başbakan’a, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, ESFELİ SĂFİLÎN demişti. Bende sizlere Büyük Millet Meclisi’nin 14 Şubat 1926 tarihli oturumunda, teceddüt ve eskilik tartışmaları yapılırken, Erzurum Mebusu Ziya Efendi’nin söylediklerine cevaben, 15 Şubat 1926 günü Hamdullah Suphi Beyin konuşmasından, bir bölümünü aktarayım:

Hamdullah Suphi Bey: ‘’Arkadaşlar; her fikir bir cümle içerisinde kendisini tebliğ eder, muârız fikirleri taşıyan bu cümlelerden birisini ayırıp mütalâa edelim: ‘’Bazı türediler, bazı serseriler Avrupa medeniyetini rezaletleri ile beraber alalım diyorlar.’’ Aleyhlerinde beddua edilen, Millet Meclisi kürsüsünde sefiller, dinsizler, ESFELİ SĂFİLÎNE geçsinler diye yâd edilen bu mel’un adamlar kimlerdir? Bu ta’n edilen adamlar, tenhalarda, gözlerin erişmediği yerlerde, bize meçhul olan kimseler midir? Yoksa daha yakında, çevremizde, hattâ içimizde mi bulunuyorlar? Kimleri kastettiklerini isimleriyle söyleyebilirim.

Onlardan bazıları hattâ şimdi beni dinliyorlar, fakat memleket meselelerini anlayabilmek için çok geniş, çok ihâtalı görmeli, mesafeler arasında düşünebilmelidir. TÜRK MİLLETİ, bütün milletlerle beraber mütalâa edilebilir. TÜRK MİLLETİNİN bugününü ve istikbâlini anlayabilmek için, mazisini anlamak lâzımdır. Maziyi tanımayanlar, TÜRK TARİHİNİ bilmeyenler, cihan cereyanlarını öğrenmeyenler, halkın önünde söz söyledikleri vakit daracık görüşlerinin mağlûbudurlar, esiridirler’’ diyerek devam eder.

Mademki TARİHTEN başladık TARİHTEN devam edelim.


Özgürlüğü ağızlarından düşürmeyen, her konuşmalarında demokrasiden dem vuranların neleri nasıl anladığını burada yazmanın ve açıklamanın çok uzun iş olduğunu takdir edersiniz. Kendi milletini gerçekten tanıyanları iki ayrı safta değerlendirmemiz ise bizi doğruya götürecektir.

Beğenelim veya beğenmeyelim, açık- kapalı kendini, milliyetini açıkça savunan ve diğerlerine saygılı davrananlar.

İkinci grup ise, bir millete mensup olup, başka hâkim bir millet grubunun içinde yaşadığı hatta o milletinin vatandaşı olduğu halde, kendi etnik aidiyetini her yerde söyleyerek, sonradan katıldığı millet ve din grubuna taraflı bakan, o ülkenin bütün nimetlerinden faydalandığı halde onun adını ağzına almayanlardır. Osmanlı’nın gerileme döneminden başlayarak İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya ile işbirliğine giren Ermeniler, Rumlar, Kürtler ve Gürcüleri unutmasak da, bizlere düşen her türlü düşünceye de insana da saygı duymaktır.

Mesela, Gürcülerin tarihin seyri içerisinde Ermenilerle birlikte Anadolu’ya karşı düşmanca davranışlarda bulunduklarını hepimiz kaynaklarda görmekteyiz.

Örnek olarak, İngiliz Belgelerinde Transkafkasya’da Osmanlı-Alman Rekabeti’nden kısa bir bölüm aktaralım;

‘’ 38 nci ve 56 ncı Alayların Köstence’den nakilleri tamamlandıktan sonra Tümen Karargâhı, 26 Haziran 1918’de Köstence’de Reşitpaşa vapuruna bindirilmiş ve 28 Haziran 1918 de Batum’a çıkarılmıştır. Batum’da bulunan 3 ncü Ordu Komutanı Vehip Paşa görevinden istifa etmiş ve istifası Başkomutanlıkça hemen kabul edilmişti. Yerine Kolordu Komutanlarından Esat Paşa’yı vekil bırakan Vehip Paşa, bir veda yemeği vermişti. Bazı milletvekillerinin ve üst düzey rütbeli subayların da davetli bulunduğu bu ziyafete ben de çağırılmıştım. Burada öğrendim ki, Kuzey Kafkasya için biri süvari ve diğeri piyade olmak üzere 3 tümen kuruluyor. Süvari tümenine Albay Akif ve piyade tümenine Albay Cemil Cahit bu iki Tümenin başına da Yusuf İzzet Paşa tayin edilmiştir.

Ancak; GÜRCÜLER, Azerbaycan ve Kuzey Kafkasya’ya gidecek TÜRK birliklerinin trenle kendi topraklarından geçmelerine izin vermiyorlardı.

29 Haziran 1918’de General vapuru ile Poti’den Batum’a Alman Generali von Kres gelip, Vehip Paşa ile görüştü. Gürcülerle aramızdaki anlaşmazlığın çözülmesi için Batum’a geldiği söylentisi yayıldı. Hâlbuki Almanlar Gürcüleri koruyorlardı ve kendi idareleri altında büyük bir Gürcistan Hükûmetinin kurulmasına gayret ediyorlardı.’’

Siz Gürcüleri daha da anlamak istiyorsanız birazcık tarih sayfalarına bakınız. Gürcistan’ın hangi şartlarda kurulduğunu, Ermeni ve Ruslarla hangi işbirliklerine giriştiklerini, Anadolu’ya gelip yerleşenlerini ve ne zaman Müslümanlığı seçtikleri ayrı ayrı karşınıza çıkacaktır. Bir gün Ruslarla, bir gün Ermenilerle Türklere karşı savaşan ayni Gürcülerin de tarihten gelen nasıl bir kin içinde oldukları da yine anlaşılacaktır.

Burada, asırlar öncesinde TÜRKLERLE kaynaşarak, bütünleşmeyi sağlayan, Türklerin yanında yer alan, TÜRKLEŞEN Gürcüleri ayrı tuttuğumu da belirtmeliyim.

Tarih sayfaları arasında her şeyden önce Asya’dan Avrupa’ya açılan yolun Paleolitik çağdan itibaren başladığını göreceksiniz. Bu başlangıcın Yukarı-Yenisey’den, Mançurya’dan kısacası BOZKIRDAN başladığına da şahit olacaksınız. Bu şahitlik sizi, TÜRK’ÜN öz yurduna götürecektir.

BOZKIR’IN ne olduğunu bazılarının anlaması için, TÜRK YURDUNUN nereden başladığını, nerede BİTMEDİĞİNE’DE bir bakalım;

Azerbaycan, Altay, Afganistan, Başkurdistan, Balkarya, Bulgaristan, Doğu Türkistan, Gagauz, Hakas Eli, Irak, İran, Kazakistan, Kırgızistan, Kırım, Kamuk, Karaçay, Kosova, Makedonya, Macaristan, Nogay, Özbekistan, Romanya, Saka Eli, Suriye, Tataristan, Türkistan, Tuva ve diğerleri şeklinde devam edebiliriz.

İşte böyle bir coğrafyadır BOZKIR. BOZKIR’I tanımadan BOZKURT’U anlayacak birilerini arıyorsanız daha çok ararsınız. Siz onlara LEVAR medeniyetini sorunuz. Anlatabilirlerse, mutlaka saygı duyun. BOZKIR ve BOZKURT’UN önemini DÜNYA Milletleri anlarda, bizde bazıları anlamaz. BOZKURTLARIN ÖLÜMÜ’NÜ de, BOZKURTLARIN DİRİLİŞİ’Nİ de idrak edemezler. Zira onlar, VEY IRMAĞINI ve KÜR-ŞAD’I da bilmez, TURAN’I anlamak istemezler.

Bu BEŞBİN yıllık ERGENEKON’DAN çıkışın, KIZIL-ELMA’NIN tarihidir.

Ulu Önder ATATÜRK: ‘’TÜRK BİRLİĞİNE İNANIYOR ve ONU GÖRÜYORUM’’ dediği gibi, ‘’BİLELİM Kİ, MİLLİ BENLİĞİNİ BULAMAYAN MİLLETLER BAŞKA MİLLETLERİN AVIDIR’’ demesi de boşuna değildir.

Asya üzerinde araştırma ve incelemeleriyle tanınan FRANSIZ şarkiyatçısı René GROUSSET ‘’BOZKIR İMPARATORLUĞU’’ adlı eserinde, tarihte daima hâkim rol oynamış, bir zamanlar dünya milletlerinin kaderini çizmiş olan TÜRKLERİN Asya BOZKIRLARINDAKİ muhteşem tarihini anlatmıştır.

Şimdi söyler mi siniz, TÜRK’E- BOZKIR’A ve BOZKURT’A kim daha FRANSIZ?
 

 

 

Cem Cüneyd Canan

Cem Cüneyd Canan © 2006 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön