BARACK HÜSEYİN OBAMA

04 Haziran 2009


Mr.Obama,

Bu size ilk, ABD Başkanlarına yazdığım dördüncü mektubum olacak. Yazmakla, ülkemiz de ve ülkeniz de yapmış olduğunuz konuşmalarla ilgili değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmak, her şeyden önce ‘’ABD Başkanı sıfatıyla yaptığım ilk ülke ziyareti’’ ifadelerinizin içtenlikle söylenmiş ve o doğrultuda olmasına ise inanmak istiyorum.

Gerek Türkiye’de gerek ABD’ye dönüşünüzden sonra, ülkemizle ilgili yaptığınız konuşma ve açıklamalarda ortaya çıkan yanlış anlamaları ve fahiş hatalarınıza dikkatinizi çekmek, doğru olanları da sizin ve danışmalarınızın bilgilerine sunarak, faydalanacağınız düşüncesiyle yazıyorum.’’DOST ACI SÖYLER’’ atasözümüz, bizim açık yürekli olmamızı öğütlüyor.

Öncelikle, TBMM’de yapmış olduğunuz konuşmada, anlamakta zorlandığım düşüncelerinizi, biraz daha açmanız için sormak istiyorum: ‘’TÜRKİYE ve ABD BİRLİKTE ÇALIŞMALI, BİRLİKTE ÇALIŞARAK ZAMANIMIZIN GÜÇLÜKLERİNİ ÇÖZÜMLEMELİDİRLER’’ demiştiniz. Buna katılmamam mümkün değil. Bilirmisiniz..? Bizde ‘’BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR ’’ şeklinde, yine başka bir atasözümüz vardır.

Ancak, dünyanın birçok bölgesinde mesela; Darfur, Afganistan, Pakistan, Filistin, Lübnan ve Irak gibi yerlerde,yönetiminiz ve de en önemlisi PENTAGON neleri elde etmeyi hedeflemektedir..? ABD’nin bu mücadelelerde ekonomik kazancı ne kadardır.? Hedeflerinizden ve ekonomik kazancınızdan ortaklığımıza düşen pay ne olacaktır..? Mademki, birlikte hareket edeceğiz. Bilmek hakkımız değil mi..?

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ten bahsederken, ‘’1. Dünya savaşının zor şartlarına vurgu yapıyor, ülkeniz dahil, dünya ülkelerinin saygınlığını kazandığımızı, güçlenen demokrasimizin ileriye doğru yol aldığını’’ belirtiyorsunuz. Sonra da ‘’2. Dünya Savaşı sonrasında Başkan Truman bu anlamda Türkiye’nin egemenliğini, özgürlüğünü koruma anlamında taahhütte bulundu’’ diyorsunuz. Burada ABD Başkanı olan şahsınızın bu hataya nasıl düştüğünü, anlamış değilim.

Birincisi ve en önemlisi devlet başkanınız, Truman, Atatürk gibi bir deha olmadığı gibi, ülkesi için de bir kurtuluş savaşı vermemiştir. İkincisi: 1945 de ABD Başkanı Franklin D.Roosevelt’in ölümüyle Başkanınız olan HARRY S. TRUMAN, HİROŞİMA ve NAGAZAKİ ye atılan ATOM BOMBALARININ kararını veren kişi değil mi dir..? Soğuk Savaş onun döneminde başlamamış mıdır.?
Üçüncüsü: ABD, HİROŞİMA ve NAGAZAKİ de kaç kişiyi öldürmüş, kaç kişiyi sakat bırakmış,DÜNYANIN EN BÜYÜK SOYKIRIMINI korumasız insanlarına^^ karşı yapmamış mıdır..?
Dördüncüsü: Kuzey Kore karşısında, Güney Kore ile birlikte savaşan ABD ye 5.000 MEHMETÇİKLE en büyük yardım ve desteği sağlayan TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ değil mi dir..?


Beşincisi: Çin, Kuzey Kore, SSCB karşısında ABD nin prestijini kurtaran en önemli askeri unsur TÜRK KUVVETLERİ olmamış mı dır…?
Altıncısı: Şayet 2. Dünya Savaşı sonrasında, yine kendi özgürlüğünüz adına TRUMAN döneminde yaptığınız MARSHALL yardımını hatırlatmak istiyorsanız, ona da bizim dilimizde KABALIK diyoruz Daha ötesine giderseniz, Türk Edebiyatında Ömer Seyfettin’in DİYET hikayesini, bir Türk dostunuzun size okumasını öneririm. Umarım, alkış seslerinin, her vakit doğruyu söylemediğini de size bir hatırlatan olur.

Bütün bu nedenlerle, konuşmanızın söz konusu bölümünde, ATATÜRK ile başlayarak, TRUMAN’la bağ kurmanız zamanlama açısından da örtüşmemektedir. Dönemin şartları içerisinde HARRY S. TRUMAN’IN TÜRKİYE’NİN egemenliğini ve özgürlüğünü koruma anlamında taahhütte bulundu’’ğunu söylemeniz, TARİHİ gerçeklerle çelişmektedir. Anıt tasvirinize, George Washington’u takdiminize, tabiî ki katılıyorum.


‘’Dünyanın en öldürücü silahlarının artması ve beraberinde süregiden çatışmalar var.’’ ‘’Birbirimizi dinlemeli ve ortak hedeflere yönelik çalışmalıyız.’’ ‘’müşterek menfaatlerimiz üzerinde çalışmalıyız.’’ Derken, Düşünüyorum… Dünyanın en öldürücü silahlarını acaba kim yapıyor..? Yine düşünüyorum… Müşterek menfaatlerimiz nelerdir..? Bir türlü bulamıyorum.. Lütfen, bu konuyu da aydınlatır mı sınız.

Konuşmanızın bir yerinde, ‘’enerji söz konusu olduğunda’’ ‘’sizin, doğu-batı koridoru olarak doğal anlamda son derece önemli bir rolünüz var.’’ İfadelerinizden, bize verilen bir rolü mü, yoksa bizim kendiliğimizden aldığımız bir rolü mü, anlamalıyım…!

‘’Ekonomik iş birliği’’ Nato müttefiki’’ ‘’21. inci yüzyıl’’ ‘’tamamen birleşmiş, özgür ve barışçıl bir Avrupa hedefliyoruz.’’ ‘’ABD Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini şiddetle desteklemektedir.’’ Şeklinde motif ve vurgularla dolu konuşmanızın bu bölümünde, aşağı da söyledikleriniz ile imaya çalıştıklarınız, son derece samimiyetten uzak bulunmaktadır. Her ne kadar AKP ve CHP milletvekillerimiz ne söyleyeceğinizi beklemeden sizi alkışlamış olsalar bile..!

Samimiyetten uzak ifadelerinizin büyük bir bölümünü, parça, parça da olsa özünü bozmadan buraya alıyorum.

‘’ Türkiye Avrupa’ya sadece Boğaz üzerindeki köprülerle değil’’ Ne müthiş bir tespit ..! ‘’bunun çok ötesinde bir bağlılığı var; paylaşılmış bir kültür, tarih, ticaret var. Bu ülkeleri birbirine bağlayan Avrupa etnik farklılığından, gelenek farklılığından, inanç farklılığından güç alıyor.’’

‘’Son birkaç yıl içerisinde devlet güvenlik mahkemelerini kapattınız, yetkileri genişlettiniz, ceza yasaları reformları yaptınız, basın özgürlüğü adına, örgütlenme özgürlüğü adına gelişmeler sağladınız. Kürtçe yayınlara başladınız. Aynı zamanda, bu sinyali, yeni devlet Kürt televizyonu adına yapılan gelişmeleri de dünya saygıyla izlemektedir. Yapılan bu yeni yasaların, bu ivmenin devam ettirilebilmesi için uygulamaya geçmesi lazımdır, çünkü demokrasiler durağan olamazlar, ileriye hareket etmelidirler.’’

‘’İnanç özgürlüğü sayesinde sivil toplum canlanarak devleti güçlendirir, işte, bizim, bu nedenle Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması gibi eylemlerin son derece güçlü sinyaller vereceğinizi düşünüyoruz.’’

İşte bu söylediklerinizle, Türk toplumunda elde ettiğiniz olumlu imaj oldukça zedelemiştir. Bizim ülkemizde, bizim meclisimizde bu şekliyle söyledikleriniz *cahil cesareti ile söylenmiş* nasihatler olarak değerlendirilir. Sizi küçültür. Zira bunları ifade eden Devlet Başkanının en azından LOZAN antlaşmasını bütünüyle okuması ve özümlemesi, bunun yanında, kendi ülkesinin KYOTO sözleşmesini neden imzalamadığını da açıklaması gerekirdi.
Buna benzer örnekleri çoğaltmamız tabiî ki mümkün. Bu noktayı burada kapatarak benim ülkeme haksızlık ettiğinizi ve konuları kendi zemininde değerlendiremediğinizi söylemeliyim. Rasmussen’ e kefalet konusuna da nedense değinmediniz.!

Şayet ben yanlış anlamıyorsam, stratejik ortaklığımız gereği, bütün bu söyledikleriniz, bizim stratejik çıkarlarımızla pekte örtüşmüyor. Bilmem yanılıyor mu yum..? ‘’NATO müttefiki’’ diyeceksiniz, LOZAN ANTLAŞMASINI yok sayacaksınız, altmış yıl önce içerisine girdiğimiz çıkmazımızı, ambalajlayarak tekrar bize satacaksınız..Yüksek idealleriniz uğruna bile olsa, biraz insaflı olmaya ne dersiniz..?

Mr.Obama,

Konuşma akışınız, olaylara yaklaşmanız, Türk HİTABETİYLE o kadar örtüşüyor ki, siz ve kurmaylarınızı bu yönü ile de kutluyorum. Yinede, bahse konu konuşmanızla ilgili, bizim bilmediğimiz, yakınınızda bulunan, bir Türk’ten yardım alıp almadığınızı da ayrıca merak ediyorum.

Konuşmanızın kalan bölümünü, haftaya yazacağım mektupta değerlendireceğim. Eşiniz, Mrs.Michelle’e, sevgili kızlarınız Malia ile Sasha’ a, size ve ABD halkına sağlıklı günler diliyorum.


KAYNAK : TBMM Tutanak Dergisi

 

 

Cem Cüneyd Canan

Cem Cüneyd Canan © 2006 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön